14/Gökteki Yıldızlar Bile Onu Hatırlatıyor

144 18 0
                                    

Bir gece önce...

(Taehyung)

"Yüce Tanrım! Bu ne hoş bir sürpriz bay Kim. Bu saatte sizi buraya hangi rüzgar attı söyleyin bakalım?"

"Ah Astrid! Her seferinde beni böyle karşılamak zor olmuyor mu senin için?"

"Bay Kim'in yurdumuza teşrif etmesi bir lütuftur bizlere efendim."

"Hadi ama Astrid, bokunu çıkarma."

"Soytarı!"

Birbirimizle girdiğimiz bu ufak laf dalaşına ara verip kahkahalar eşliğinde sevgi yurdunun bahçesinde yürümeye başladık. Her ay fırsat buldukça muhakkak buraya bir iki kez geliyor ve günümün tamamını bu yurttaki çocuklarla birlikte geçiriyordum. Benim için bu vakte kadar asla bir yük olmadılar hatta sürekli bu gelgitlerim yüzünden ben onlara yük oluyormuşum gibi hissediyordum.

Yurdun ön bahçesindeki taşlık yolda yürüyor ve muhabbet ediyorduk. Astrid her seferinde bir kahkaha tufanı kopartıyordu, gülmekten karnıma da ağrılar giriyordu tabii. Buraya her gelişimde beni kapıda karşılayıp dünyaca ünlü bir isimmişim gibi tepki veriyordu bana. Oysa ikimiz de çocukluğumuzu bu yurdun duvarları arasında geçirmiştik. Sıradanın da sıradanı olan hayatlarımız vardı buradayken, dünya derdinden uzaktık ve epey de mutluyduk.

Ben ve Hoseok yurda ilk geldiğimizde Astrid henüz daha ancak beş yaşına girmişti. Bizden yaşça küçüktü ama sanki onunla akranmışız gibi hissediyorduk. Yaşının küçüklüğünü yansıtmadığı bir kişiliği vardı. Duygusal anlamda oldukça hassastı ama bunu dışarıya zor durumda kalmadıkça göstermezdi.

Onun olgunluğu hep imrendiğim şeylerden birisi olmuştur benim için. Hayata düzgün temel atmak için önce bu hayatın bizi hak etmesi gerekiyordu. Sağlam bir karakter ve ileride yapacağımız dikkatli kararlar ile bu yurttan çıkıp iyi denebilecek kadar iyi hayatlar yaşayacağımıza dair söz vermiştik birbirimize. Gerçi Astrid bu sözü pek de siklemedi ama olsun.

Güney Kore'de reşitlik yaşı on dokuzken yurtlardan artık ayrılmamız gerekiyordu. Yasa hükmün gereğiyle artık birer yetişkin olduğumuz için devletin himayesinden sıyrılıp kendi hayatımızın temellerini atmak mecburiyetindeydik. Böyle bir günün eninde sonunda geleceğini üçümüz de çok net bir şekilde biliyorduk zaten ve çok daha öncesinden bu an için zihinsel hazırlığımızı yapmıştık. Çünkü hiçbir şeyi olmayan bizim yapabileceğimiz tek şey buydu.

Yurtta kaldığımız süre boyunca devlet okullarında okuyup, insanların bağışları ve hediyeleriyle geçinmiştik. Tabii ki dönemin getirdiği cahillik insanlara da yansıyordu. Okulda zorbalığa uğramadığımız günlerin sayısı varla yok arası bir şeydi. Hem yetim hem de öksüz olunca insanlar eleştirip dalga geçmeye çok müsait oluyorlardı.

Geçmiş her hâliyle içler acısı olsa bile bu sevgi yurdunda biriktirdiğimiz güzel anılar sayesinde iyi ki bu hayatı yaşamışız diyebiliyoruz.

Lise okumaya yeni başladığım yıllarda bizim bu sevgi yurdunun iki arka sokağı kadar gerisinde bir kulüp vardı. İflas etmek üzere olan bir eğitim yeriydi. Boks üzerine ağırlık verilmiş bir mekândı ve benim de oldukça dikkatimi çekmişti. Geçmişten gelen hayallerim ve kendime koyduğum hedeflerim doğrultusunda bu kulübe gitmeye karar vermiştim.

Fakat kimsesiz olan bu çocuğu öylece beleşe almazlardı değil mi? Ya da şansım yaver gidecek miydi de?

Bir gün okul çıkışı heyecanlı bir şekilde bu kulübe gittim ancak dükkânın kepenklerinin kapalı olduğunu gördüm. Çoktan boşaltılmış olan bu dükkânın camında asılı olan "Satılık" tabelası olduğum yerde bir süre sessizce kalmamı sağlamıştı.

Love Fight |taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin