Harwey, Rictus'un geri gelmesini engellemek üzere pencereleri kilitlemeden kaygılandığı için tuhaf ziyaretçisinden anne ve babasına hiç söz etmedi. Ama bunu bir sır olarak saklaması, birkaç gün sonra, herşeyi hayalinde canlandırdığından kuşku duymaya başlamasına neden oldu. Belki pencerenin önünde uyuyakaldım, diye düşünüyordu, belki Rictus sadece bir düştü.
Yine de umudunu yitirmedi. Rictus "Beni bekle," demişti; Harwey de bekledi. Odasının penceresinde bekledi, okuldaki sırasında bekledi, hatta geceleri yatağında bile gözü açık bekledi. Ama, Rictus görünmedi.
Derken, ilk ziyaretten yaklaşık bir hafta sonra, Harwey'nin umutları artık tükenmeye başlamıştı ki, sadık bekleyişi sonuç verdi. Sisli bir sabah okula giderken, yukarıdan bir ses duyan Harwey, başını kaldırınca Rictus'un bulutlardan aşağı süzüldüğünü gördü. Paltosu öylesine şişmişti ki, iri bir domuzdan daha şişman görünüyordu.
"N'aber?" dedi yere inerken.
"Seni uydurduğumu düşünmeye başlamıştım," diye yanıtladı Harwey."Bilirsin, bir düş gibi.""Bunu çok duydum" dedi Rictus. "Özellikle de hanımlardan. Sen gerçekleşen bir düşsün derler hep." Harwey'ye göz kırpıp devam etti. "Onlarla tartışmak ne haddime! Pabuçlarımı beğendin mi?"
Harwey, adamın mavi pabuçlarına baktı. Çok göz alıcıydılar. Bunu ona da söyledi.
"Patronumun armağanı. Ziyarete geliyor olman onu çok sevindirdi. Eee, hazır mısın bakalım?"
"Şey..."
"Boşuna zaman harcama. Yarın senin için yer kalmayabilir."
"Tek bir soru sorabilirmiyim?"
"Sanırım anlaşmış..."
"Biliyorum ama sadece bir tane."
"Pekala, bir tane."
"Gideceğimiz yer buradan çok mu uzak?""Hayır. Kasabanın hemen öte yanında."
"Öyleyse, okula yalnızca bir iki saat mi gecikmiş oluyorum?"
"Bununla iki soru etti," dedi Rictus.
"Yok, yok. Yalnızca sesli düşünüyordum," dedi Harwey.
Rictus "bak" diye hoşnutsuzca söyledi.
"Gelmeni sağlamak için şarkı söyleyip, dans etcek değilim. Jive adında bir dostum var. O yapar bunları. Ben sadece gülümserim. İstersen gel istersen gelme. Karar senin."Bunları söyledikten sonra Harwey'ye sırtını döndü.
"Dur." dedi Harwey. "Gelmek istiyorum, ama çok az kalacağım."
"İstediğin kadar çok ya da az kalabilirsin. Benim tek isteğim yüzündeki o mutsuz ifadeyi silip yerine şunlardan birini koymak." Sırıtışını daha da abarttı. "Bunda ne kötülük var ki?""Yoo, kötülük yok." dedi Harwey. "Beni bulduğun için seviniyorum. Gerçekten seviniyorum."
Sabah derslerinin tümünü kaçırsam ne çıkar, diye düşündü. Hatta, belki öğleden sonraki bir iki dersi de. Saat üçte evde olması yeterdi. Ya da dörtte. Ama, kesinlikle hava kararmadan önce.
"Ben hazırım," dedi Rictus'a "Göster yolu."Tüm yaşamını geçirdiği Millsap kasabası fazla büyük değildi ve Harwey, bunca yıldan sonra kasabayı avucunun içi gibi bildiğini sanıyordu. Oysa, tanıdığı sokakları kısa sürede geride bıraktılar. Rictus aşırı hızlı ilerliyorsa da Harwey yalnız dönmesi gerekebilir diye, yol boyunca birçok noktayı belleğine kaydediyordu. Kancalarda iki tane domuz başı asılı kasap dükkanı; onun yanında, bahçesi eski mezarlarla dolu bir kilise; ölmüş bir generalin, şapkasından üzengisine kadar güvercin pisliğiyle kaplanmış heykeli. Harwey bunları ve başkalarını da zihinine yerleştirdi.
Yürürlerken, Rictus kendi kendine söyleniyordu.
"Sisten nefret ediyorum! Nefret! Öğle olmadan yağmur başlar. Gerçi biz daha önce varmış oluruz..."
Sonra yağmuru bırakıp, sokakların durumundan söz etmeye başladı. "Şu çöplere bak. Kaldırım çöp dolu. Ayıp yahu! Ya şu çamur...? Pabuçlarım ne hale geldi."
Rictus susacağa benzemiyordu, ama söylediklerinin hiçbiri ilginç gelmediğinden Harwey dinlemez oldu. Tatil evine daha ne kadar kaldığını merak etmeye başlamıştı. Sisten üşümüş, yürümekten de ayakları ağrımıştı. Kısa sürede oraya varamazlarsa geri dönecekti.
"Ne düşündüğünü biliyorum." dedi Rictus.
"Bahse girerim ki, bilmiyorsun."
"Bütün bunların bir aldatmaca olduğunu düşünüyorsun. Rictus'un aeni gizemli bir yolculuğa çıkardığını, ama yolun sonunda hiçbir şey bulunmadığını düşünüyorsun. Doğru, değil mi?"
"Belki biraz."
"O zaman oğlum, sana bir haberim var. İleriye bak."
Rictus'un işaret ettiği yerde, biraz ötelerinde, her iki ucu da sisin içinde kaybolacak denli uzun ve yüksek bir duvar vardı.
"Ne görüyosun?" diye sordu Rictus.
"Bir duvar." dedi Harwey. Ama baktıkça, bu yanıtından kuşku duymaya başladı. Önce katı madde olarak gördüğü taşlar, şimdi hareket ediyor, titriyordu. Sanki sisten yapılmış ve meraklı gözleri engellemek için buraya yığılmış gibiydiler.
"Duvara benziyor." dedi Harwey. "Ama duvar değil."
"İyi bir gözlemcisin." diye onlayladı Rictus hayranlıkla. "Çoğu insan burayı çıkmaz sokağın sonu sanıp, geri döner ve başka yola sapar."
"Ama biz değil."
"Evet, biz değil. Biz yürümeyi sürdüreceğiz. Neden biliyormusun?"
"Tatil evi duvarın arkasında olduğu için mi?""Ne kadar o-la-ğa-nüs-tü bir çocuksun sen!" dedi Rictus. "Tamamen öyle. Bu arada aç mısın?"
"Açlıktan ölüyorum."
"Tamam o zaman. Evde seni bayan Griffin adından biri bekliyor. Bütün Amerika'nın en iyi aşçısı olduğunu söylemeliyim. Yemin ederim. Canının çektiği her yemeği pişirebilir. Tek yapman gereken istemek."Yürümeye devam ettiler. Bir süre sonra Harwey "Kapı göremiyorum." dedi.
"Kapı yokta ondan. Sen yalnızca yürümeye devam et."
Harwey bir yandan açlık, bir yandan merak dürtüsüyle Rictus'un dediğini yapıp, duvara üç adım daha yaklaşınca ışıldayan taşların arasından süzülen çiçek kokulu hoş bir esinti, yanaklarını yaladı. Ilıklığı, uzun ve soğuk yürüyüşün ardından tatlı bir karşılama gibiydi. Harwey, duvara yaklaşırken dokunmak için elini uzattı. Sisten yapılma taşlar da Harwey'ye dokunmak istercesine hafif, gri kolların omuzlarına dolayıp, çocuğu duvarın içinden geçirdiler.Arkasına baktığında, az önce yürüdüğü sokak, gri kaldırımları ve gri bulutlarıyla birlikte ortadan yok olmuştu bile. Ayaklarının altında çiçeklerle dolu uzun otlar vardı. Başının üstünde, yaz mavisinde bir gökyüzü uzanıyordu. İleride, yükselen bayırın tepesinde, ancak düşlerde görülebilecek bir ev duruyordu.
Harwey, Rictus da geliyor mu, diye dönüp bakmadığı gibi, gri canavar Şubat'ın nasıl öldürüldüğünü, yerine nasıl bu ılık, güzel günün geldiğini de merak etmedi. Yalnızca, Rictus'a kesinlikle gurur verecek bir kahkaha attı ve hemen bayıra, rüya evine doğru koştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORKU EVİ
Mystery / ThrillerHood'un tatil evi her çocuğu mutlu edecek, mucizelerle dolu, sonsuz eğlenceli bir oyun alanı gibiydi. Genç Harwey Swick ilk başta işte böyle düşünmüştü. Bu evde geçirilecek her zamanın korkunç bir bedeli olduğunu, bu büyülü güzelliklerin arkasındaki...