sorgu;

258 24 0
                                    

Ben Lee Minho, kendi deyişimle Pierre. İsmimi kendime ben verdim. Tüm düşünceleri yok saydığım gibi doğduğumdaki adımı da yok saymak istedim. İlhamımın kaynağı Pierre Proudhon'dan gelmekte. Düşüncelerin dahi çalındığı bu günlerde bir adı çalmayı kendime fazla görmedim. Ayrıca anlamı da beni kendine çekiyor. Güçlü demek Pierre. Doğru, güçlüyüm. Bu dünyadaki çoğu kişiden daha da güçlüyüm. Genellikle tüm insanlardan nefret ederim, yaşadıkları için. Midemi bulandırıyorlar hatta. Kızgınım her birine, dünyayı benim yerime kirlettikleri için. Kırgınım belki de beni tanımadıkları için.

Elimdeki dolma kalem bitmek üzere. Son mürekkepleri saçma satırlara harcıyorum, bir kalemle en fazla ne yazılabilirse onu yazıyorum:

Kimlerin acı çektiği umurunuzda mı?
Ölümü kusan bir tarafın duası,
Benimse; yazdıklarımı, sakladıklarımı, umutlarımı.
Gömdüm her birini, biliyor olsam da darağacına çıkartılacağımı.

Kendimi kahraman olarak görüyorum. Halkın değil, ailemin hiç değil. Olsa olsa yüz karası olurum onlar için. Sevmezler beni, benim gibileri, düzen bozanları, marşları yerine bela okuyanları. Ettiğim ilk kavgayı hatırlarım hâlâ. İlkokula gidiyordum, biri misketlerimin üzerine çökmeye çalışmıştı öğretmene o çocuğu şikayet ettiğimde zengin aileden geldiği için beni umursamamıştı. Bense o küçük halimle ayrımcılığa tahammül edemediğim için öğretmene saldırmıştım.

Edinsel kötüyüm. Böyle doğmadım, böyle olmayı ben seçtim. İzledim, okudum, düşündüm, düşledim. Hepsini yaptım. Uyumadan önce, yokuş çıkarken, orta şekerli kahvemi yudumlarken... İnsan olmayı seçtim. İnsanlık mıdır tüm bu koyun sürüsüne benzeyen topluluğun tuzlu kayanın peşinden koşarmışçasına izinden gittikleri etik anlayışlarına uymak? Ahlaklı olunca insanım demeyi kendine layık görebilir mi bir insan?

İnsan dediğin benim, benim gibiler. Görülebilecek en tuhaf davranışları sergileyen ve bundan haz alan kişiler.

İnsana yaraşan her şeyi yaparım fakat ötesine gidersem insanlıktan çıkarım. Estetiksel açıdan güzellik dolu bir manzara gözyaşlarının akması. Sağlıyorum ben bu estetiği. İnsanlara acı kazandırıyor, bu güzel manzarayı oluşturuyorum. Hepsi ancak sanat uğruna.

Ahşap masamın ucunda tek başına duran takvime bakıyorum, günler ne de çabuk geçiyor. Sene bin dokuz yüz elli dört, ayın dokuzu fakat dairelerde on iki adet çarpı var. Geçen günlerden haberdarım, öylesine değil bu çizikler. Hepsinin bir manası var, doğumumuzun aksine. Her attığım çarpıda bir ölü beden yatıyor. Pişman değilim hiçbirinden yahut vicdan azabı çekmiyorum. Her biri gerekliydi. Evimden zorla alınıp aylarca toplama kampında bir çöp parçasıymış gibi hayata tutunmaya mahkum edilmiş, aç ve susuz kalmıştım. Bizimle alay ederlermişçesine önümüze boş tabldot atarlardı. Kuru bir ekmek parçası için hafta boyu çalışırdık, açlıktan ölmeyi isterdim ama bir şekilde her gün kamp alanına geri dönerdim.

Tüm bunlar itti beni bu yola dersem yalan olur. Bunlar yalnızca bir araç, bir bahane. O kamptan kaçmayı başardığım gün farkına varmıştım çoğu şeyin, değiştiğimin. Değişmiştim ben. Erlerin birinden gizlice almayı başardığım Calido marka siyah çakıyla ilk cinayetimi işledim, yalnızca denemek amacıyla. Bir fiyaskoydu diyebilirim. İnsan vücudu hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordum. Eğer profesyonel olsaydım tek bir hamlede onu öldürebilirdim ama yaşamak için fazla hevesliydi ve on altıncı darbemde ancak direnmeyi kesmişti. Onca kesik nedeniyle gazetelerde bunun bir nefret cinayeti olduğunu öne sürmüşlerdi, ne de ironik.

O vakitten beri her adımıma bir neden bağladım. Boşa bir hayat istemiyordum sonuçta dünya artık büyülü bir yer değildi, tüm güzelliği kaybolmuştu.

Şimdi elimin altındaki kahve bardağıyla düşünüyorum. Çok can alıcı şeyleri değil, neden bu bardağı aldığımı düşünüyorum. Alırken nasıl hissettiğimi, görsel açıdan beni kendine çekip çekmediğini düşünüyorum. Kalan son yudumları tek seferde bitirip bardağı ters çeviriyorum ve o büyük harflerle yazılmış yazıyı görüp gülüyorum, made in USA. Tanrı'ya güveniriz sloganlı o can alıcı ülke. Aptal insan barınağı. Elimden gelse çıkar Özgürlük Heykeline 'Tanrınız burada değil' diye haykırırdım sesimi tüm dünyaya duyurmaya çalışacak türde bir seslilikle. Sonrasında da kendim de üzerindeyken öncesinde yerleştirdiğim dinamitlerle patlatırdım o adi heykeli. Adi diyorum çünkü öyle, olmayan bir değer tadamayacağımız bir his. Ben özgürüm diyenler bulundukları kafesi yaşam alanı sananlardır, ahmak olanlardır. Yaşadıklarını sananlar aslında cehennemin tam da içinde. Bu cehennemin içinde ölüp tüm kemikleri yok olana dek yanacaklar, farkında olabilirler fakat yumuyorlar gözlerini ve kesiyorlar deli taklitlerini.

Son kez planlıyorum yapmak istediğimi, onurlu bir ölüm her açıdan önemli benim için. Sayıyorum ondan geriye ve yumuyorum gözlerimi, tekrarlıyorum içimden belki de yüzlerce kez aynı sayıyı; on üç, on üç, on üç, on üç, on üç, on üç...

M.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin