"Sena, bavulumu toplamama yardım eder misin? Lüttfen." diye yalvaran gözlerle oda arkadaşıma bakıyordum. Yarın benim için çok önemli bir konferansa katılacaktım ve muhtemelen kariyerim için bir dönüm noktasıydı.
Sena daha fazla kedi gibi bakmama dayanamadığından olsa gerek "Tamam başımın belası tamam." diyerek kenarda katladığım kıyafetleri bavuluma yerleştirmeme yardım etti. Bir süre sonra bana dönerek "Güneş, gerçekten dört gün orda kalacaksın ve bu kadar mı kıyafet götürüyorsun?" dedi. "Ne varmış yavru kuşum bunda? Sadece resmî kıyafetler ve akşam yemeğinde oturmak için birkaç parça bir şey işte." diye cevap verdim. "Neyse gün ışığım beş yıldızlı çok ünlü bir otele çok önemli bir konferansa gidiyorsun, ama karar senin tabi." diyerek gözlerini devirdi.
Sonunda işimiz bittiğinde odanın balkonunda oturup Ankara manzarasına karşı son kez bir sigara yaktım. Bir yandan da kendimi telkin etmeye çalışıyordum. Her şey çok güzel olacak,konferans müthiş geçecek,777 aldım,kabul ettim, öyle de oldu diye kendi kendime tekrar edip duruyordum. Sabah çok erken saatte uçağım olduğu için sigaramı balkon demirlerinde söndürüp uyumaya karar verdim.
Odanın ışığına uzandıktan sonra "İyi geceler Senoş." diye seslendim. Bu bizim her gece yaptığımız bir tür rutindi. O da her zaman yaptığı gibi "İyi geceler Gün." diye cevap verdi. Bana Gün diye seslenme akımını başlatan ilk kişi Sena'ydı. Daha sonra bütün arkadaş çevremize yayıldı ve Güneş olan adım Gün olarak kısaltıldı. Ben de alıştım daha doğrusu alışmak zorunda kaldım.
Sabahın erken saatinde çalan alarmla gözümü açtım. İstanbul'a uçağım vardı. Beklediğim o gün gelmişti. Hemen banyoya giderek hazırlandım. Sena'yı uyandırmadan sessiz hareketlerle giyindim, makyajımı yaptım. Bavulumu alarak odadan çıktım.
Elimde koca bavulla iki vasıta değiştirdikten sonra havaalanına varıp bir kahve aldım. Yemek önemli değildi ama kahvesiz asla yapamazdım. Kulaklıklarımı kulağıma takıp huzurlu bir şekilde kahvemi içmeye başladım.
"Asya ile Avrupa'nın
Dudağınla dudağımın
Birleştiği bu kentteyim ben."
Bana uzun gibi gelen bir yolculuğun sonunda uçaktan inip bizi karşılayan şoförle birlikte otele gelmiştik. Denizi gördüğün ilk an Ankara'da yaşayan bir insan için ne kadar kıymetliyse o kadar kıymetliydi benim için de. İstanbul'un benim için hep farklı bir yeri vardı. Halamlar burda oturduğu için çok sık gelip giderdik eskiden. Hep burda ya aşkı ya da aşk acısını yaşayacağım gibi hissediyordum beni buraya bağlayan şey buydu belki de. Ben düşüncelere dalmışken lobideki görevli bana bavullarımı alarak eşlik etti. Odaya girdiğimde resmen büyülenmiştim. Tek başıma kaldığım bu harika odada müthiş bir deniz manzarası vardı. Saatlerce burayı izleyebilirim diye düşünürken aklıma saatlerdir aç olduğum geldi. Aşağıda yiyecek bir şeyler vardır umuduyla odadan çıkıp otelin restoranına yöneldim. Asansöre bindiğim an kafamı kaldırdım bana siması hiç uzak olmayan ama tam olarak çıkaramadığım adamı gördüm.Uzun boylu, ela gözlü, kumral ve otuzlu yaşlarının başında olduğu belliydi. Boynunda katılımcı kartı vardı. Demek ki bizim bölümle ilgili çalışan bir hocaydı. İlköğretim matematik öğretmenliği okuyordum hem matematiğe hem çocuklara aşıktım.
Kafamın içinden o an geçen milyon tane düşünce göz göze geldiğimizde dağılıp gitti. Ela gözleri benim kahverengi gözlerime değdiği zaman milyon tane düşüncenin her biri beynimde asılı kaldı.
Bana baktı ve gülümseyerek
"Biz bir yerden tanışıyor muyuz küçük hanım?" dedi.
•
•
•
Herkese merhaba 🌞 bu benim ilk hikaye deneyimim umarım seversiniz.
Sizin tepkilerinize göre hikayeyi yazmaya devam edeceğim.