Seungmin'in de gitmesiyle baş başa kalan ikili sessizce yemek yiyordu. Yani Minho yiyor, Jisung'da elindeki kaşıkla oynuyordu.
"Pek yemedin sen. Beğenmediysen başka bir şey sipariş edelim."
"Gerek yok hyung."
"Jisung." dedi Minho uyarır gibi. "Öğle aralarında da çoğu zaman yemek almıyorsun. Aldığında da yarısını bile yemiyorsun. Bir sorunun mu var?"
Jisung gözlerini kaçırıp masanın altındaki elleriyle oynamaya başladı. Dudaklarını ıslattı ama konuşmadı.
"Konuşmak istemiyorsan seni zorlayamam ama bir sorun varsa benimle paylaşabilirsin. Elimden geldiğince yardımcı olurum."
"Ben sadece..." dedi ve onun gözlerine baktı emin olmak için. "Yiyemiyorum hyung."
"Hasta olduğun için mi? Yoksa canın mı istemiyor?"
"Hasta değilim. Yemek de istiyorum ama..." Devamını getiremeyip derin bir nefes aldı. "Biraz yürüsek olur mu?"
Minho onayladı ve eşyalarını alıp restorandan çıktılar. Yan yana, konuşmadan yürüyorlardı. Birkaç dakikanın sonunda Jisung konuşmaya başladı.
"İstesem ya da aç olsam da yiyemiyorum çünkü kilo almaktan deli gibi korkuyorum ve her yemek yediğimde midem bulanıyor."
Minho kaşlarını çatıp ona döndü ama bir şey söylemedi.
"Aslında bu sadece Seungmin'in bildiği bir şey ama... Ortaokul da sınıf arkadaşlarım sürekli şişman olduğumu söyleyip benimle dalga geçiyorlardı. Aslında ortalama bir kilodaydım. Sanırım sadece zorbalık yapacak birisi lazımdı ve sessiz çocuk olduğum için beni seçtiler." Biraz duraksayıp kuruyan dudaklarını yaladı. "Bunun farkındaydım ama yine de aklıma takılıyordu. Onlar yüzünden hep şişman olduğumu düşündüm. Zamanla daha az yemeye başladım. Sonra daha da az..."
Minho bir süre bir şey demeyip düşündü. Yan yana duran ellerine baktı kısaca. Bir süredir aklında dolanan düşünceler şimdi iyice açığa çıkmıştı. Hem duygularını belli etmek hem de destek olmak istiyordu. Tereddütle elini onunkine yaklaştırdı ve dokunmayı başardı.
Ama gerisini getirememişti.
Elinde hissettiği dokunuşla sağına baktı Jisung. Minho'nun önüne baktığını görünce bir şey demedi.
"Hyung."
"Efendim." dedi Minho yürümeyi bırakan gence dönüp.
"Şey... Neyse boş ver." Tekrar yürümeye başlarken Minho bileğinden tutup kendine çevirdi.
"Söyle lütfen."
"Sarılsak..." Ağzında geveleyerek konuştuğundan hiçbir şey anlamamıştı Minho. Tuttuğu bileğini salladı tekrar etmesi için. "Boş ver ya. Önemli bir şey değil."
Konuşurken bakışlarını başka yöne çevirmişti. Minho zaten pek iyi hissetmediğini bildiği için ısrar etmedi.
Kalan yol boyunca başka konular hakkında konuştular. Minho'nun evine geldiklerinde vedalaştılar. Evleri arasındaki kısa mesafeyi de şarkı dinleyerek yürüyen Jisung ise düşünceleriyle boğuşmamak için önce duş almış sonra kahve yapıp odasına geçmişti.
Çoktan eve geçen Seungmin de kendisini yarın ödev yapmaktan kurtaracak bir bahane arıyordu. Bulamayacağını bile bile.
O zaten kendisi yapmayı düşünürken sorumluluğu ona verip kurtulmalıydı. Ama alacağı notu Hyunjin'in yapacağı ödevin belirlemesine izin verememişti.
Yüzünü yastığa gömüp bağırdı. Ortak ödevlerden hep nefret etmişti zaten. Her zaman tanımadığı kişilerle eş olmuş, hiçbiriyle anlaşamamıştı.
"Seungmin, yemek yedin mi?" diye sordu odaya giren annesi. "Ne yapıyorsun öyle?"
"Neden bu kadar şanssız olduğumu sorguluyorum."
"Ne konuda?" dedi yatağa otururken. Seungmin de sırtüstü dönüp ona baktı.
"Bu zamana kadar ortak ödev yaptığım kişiler..."
"Ah, sen ve ödev partnerlerin."
Annesinin tepkisine gülüp dikleşti. Acının tatlı tebessümüydü bu.
"Bu seferki en kötüsü ama. Bir şekilde onunla tartışırken buluyorum kendimi."
"Senden özür diledi mi?"
"Bugün diledi."
"Bu iyi bir gelişme." dediğinde başını sallayarak onayladı. Ne kadar olursa, diye de geçirdi içinden.
"Öğretmenle konuşup ödev için ek süre de almış. Yarın yapacağız."
"Bu ödevinizi yapmak ve aranızı düzeltmek için güzel bir fırsat."
"Göreceğiz."
"Yemek hazır."
"Okuldan sonra Jisung ile yemiştim."
"Tamam. Acıktığında söyle bana."
Başıyla onaylayıp gitmesini izledi. Ardından yataktan kalkıp çalışma masasına doğru gitti.
Yarın ödevi daha hızlı bitirmek için önden bir taslak hazırlamanın iyi olacağını düşünmüştü. Masanın üstünü toplayıp gerekli malzemeleri aldı. Sandalyeye oturup kollarını yukarı doğru esnetti ve internet sitelerinden makalelere bakarak başladı.
Hyunjin ise ona almayı düşündüğü hediye için seçenekleri eliyordu. Bahsi geçen seçeneklerde ise kulaklık, hoodie ve ayakkabı vardı.
Hoodie havalar soğuduğu için seçenekler arasındaydı. Ayakkabı da onun hediyesine karşılık olarak. Kulaklığı ise Seungmin'i çoğunlukla şarkı dinlerken gördüğü için eklemişti. İşine yarayacak bir şey almak istemişti.
Kulaklıkta karar kıldıktan sonra da yarın ne yapmasını gerektiğini düşünmeye başladı. Öncelikle bir kez daha, düzgünce özür dilemeliydi. Ayrıca kahve içebilmesi için bitkisel süt almalıydı.
Kulaklığı almak için de zamana ihtiyacı vardı. Bir şekilde okuldan erken çıkmalıydı. En kolayı hasta numarası yapmak olurdu. Ya da annesinden isteyebilirdi.
Arkasından konuşup dalga geçtiği için pişman olmuştu ve kötü hissediyordu. Seungmin'in dediği gibi suç kendisindeydi. Onu dikkate alsaydı tüm bunlar yaşanmazdı.
"Ama yaşanmasaydı birbirimize yakınlaşmazdık." dedi kendi kendine. "Gerçi beni arkadaş olarak gördüğünü sanmıyorum."
Derin bir nefes verip kendini yatağına attı. Onda bıraktığı kötü izlenimi düzeltmek için bir fırsatı vardı ve batırmak istemiyordu.
Güzel geçmesini umdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
almond milk latte & blue air jordan [ʜyᴜɴᴍɪɴ]
Fanfiction"Kalktığı anda ayağıma kustu. Mavi Air Jordan'larımın tam üstüne!" (300623 -