Kanlı notlarım; yine kan ve vahşeti barındıran bir güne uyandım, bugün müzemde garip durumlar sezmeye başladım. En nadide parçalarımdan biri olan madam Vanessa'nın heykeli kozalar ile dolmaya başladı, tıpkı adı gibi kelebek kraliçesi olacak. Madam Reagan'da küçük hükümdar oldu onu baş köşeye, kanlarla suladığım beyaz begonvillerin tam ortasına yerleştirdim, orada küçük ordusunu yönetip müzeme renk katıyor.
Mr. Savagery
Nefes almak istediğimiz her saniye o anın bedelini ödeyeceğimizi bilmemiz gerekliydi. Yaşadığımız hayat, bulunduğumuz konum, bizden yaptığımız her işin bedelini misliyle alacaktı. Varlığımız bir bedel karşılığında verilmemiş miydi zaten?
Her geçen saniye bedel ödeyen ruhu artık yok olmak üzereydi. Koca bir boşlukta dönüp duran bedeni varlığının bedelini ödemek adına acı çekiyordu. Dünya dönüyor Sedna acı çekmeye devam ediyordu, peki ya neden? Milyonlarca insan varken neden o seçilmişti, daha doğrusu milyonlarca ruhun arasında neden onun ruhu idam edilmişti?
Her zamanki gibi aynı boşluğa takıldı bakışlarım, her zamanki o lanet anıya gitti düşüncelerim. Arada bir kendini hatırlatan hafızam yine en güzel oyununu oynuyordu bana. Bulunduğum yer, düşüncelerim hatta bedenim, ruhuma çok yabancıydı. Her şeyden önemlisi bu hastane benim için yabancılıktan öte cehennem gibiydi.
Sürekli gidip gelen hafızam, amaçsızca yediğim iğneler ve her gün onlarca kez yuttuğum ilaçlar artık benliğimi esir alıyordu. Buraya neden geldim, ne zaman geldim bilmiyorum tek bildiğim şey buraya ait olmadığım.
Ben diğerleri gibi hasta değilim olmayan varlıklar görmüyorum, onlar gibi saçma sapan hareketler yapmıyorum ama yine de deliymişim. Bazen düşünüyorum da keşke onlar gibi deli olsaymışım, hiçbir şey düşünmeden istedikleri gibi hareket ediyorlar benim gibi bir köşeye çekilip saatlerce kim olduğunu sorgulamıyorlar, onlara bu aralar çok imrenmeye başladım.
Yine kendimi sorgulamak için tenha köşeme geçmiştim normalde herkes gibi aşağıda olmam gerekiyordu ama ben yine kaçmıştım onların verdiği ilaçları içmemek için yine kendimi bir köşeye attım, ne kadar kaçarsam kaçayım her defasında beşinci dakikada gelip beni buradan alıyorlardı şu an tam tamına 6 buçuk dakika olmuş ve kimse gelmemişti büyük bir ihtimalle hemşireler yeni sahiplerini karşılıyordu. Hemşire Sofya'dan duyduğum kadarıyla yeni müdür çok gaddar birisiymiş. Hoş hangisi iyi oldu ki bu da iyi olsun? Her gelen sinir küpü ve sözde deli olan biz hastalardan daha deliydiler.
Yalnızlığımın hüküm sürdüğü tavan arasında birkaç saniye sonra adım sesleri yankılanmaya başladı, her bir basamak nefretle acımasız ayaklara yol oldu bütün duvarlar aynı nefretle o adım seslerini hastanenin her bir köşesine yaydı. Birkaç adım sonunda beni kamufle eden tahta parçası şiddetli bir şekilde yere yapıştı, duvarlar tekrardan çıkan sesleri her bir köşeye iletti henüz çıkan gürültü son bulmadan kolumdan sıkıca tutup bedenimi her bir iğrenç adımına ev sahipliği yapan zeminde sürüklüyordu, aldığı her nefeste bana lanetler okuyup bütün nefretini kusarcasına bağırmaya devam etti.
Merdivenlerin başına geldiğimiz sırada bedenimi her bir karışını ezberlediğim merdivenlerin başına bıraktı bu ayağa kalk demek oluyordu, istediğini yapıp ayaklandım beni sürüklerken üstüme bulaşan tozları nazikçe temizleyip, odanın köşesinde bulup cebime koyduğum hamam böceğini bana göre kibar bir şekilde biricik hemşirem Sofya'nın üzerine attım. O çığlık çığlığa böceği atmaya çalışırken ben merdivenlere yönelip hastanenin kapısına gelmiştim bile.
Ona göre devasa ama bana göre minicik olan o böcekten kurtulan Sofya sonunda bana yetişmişti.
Basamaklar birer birer azalırken ona zıt olarak Hemşire Sofya'nın söylenmeleri artıyordu. Ama bu defa böcekten bahsetmiyordu onun yerine sürekli olarak benim yüzümden canının tehlikeye gireceğinden söz ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜLER MÜZESİ
FantasyFarklı bir müze ile insanların ilgisini çekip kasabasına tekrardan hayat vermeye çalışan bir adam sizce en fazla ne yapmış olabilir ki? Kasabada yaşayan insanların cesetleri ile var olan bir müze, Onların mutsuzluğunu örtmek için kullanılan çiçekler...