•1•

241 18 38
                                    

•Günlerden perşembe, hava kesici bir soğukla insanları karşılıyor. Bu kesici soğukla birlikte her geçen saniye daha fazla annenin evladı karlı toprağa cansız bedenini bırakıyor.

Savaş çok acımasız değil mi? Açlıkla, susuzlukla, üstüne birde bu soğukla baş etmeye çalışırken, cephelerde harp ediyorlar. Vatan denilen toprağı, korumak için veya büyütmek için. Savaşlardan nefret ederim, sırf bir kaç adam gücünü gösterip insanları yonetebilsin diye bir çok annenın evladı can veriyor. Adil değil..hemde hiç.

Canım yanıyor, önümdeki tabakta bana sunulan, sıcacık, taze, doyurucu yemeği, onca kişi aç susuz kalıp ölürken, ağzıma sürecek olmak canımı yakıyordu. Belkide fazla empati kuruyordum. Ama emptsi kurmak ne vakit suç oldu ki?

Düşüncelerimle boğuşurken alamadığım nefes beni iyice daraltmisti. Hava soğuk olmasına rağmen ben resmen yanıyordum. Alnımdan birer birer terler akıyor ağzımdan hafif boğuk nefesler çıkıyordu. Gümüş çatalı tutan elimin nasıl titrediğini netce görebiliyor ve hissedebiliyordum. Burdan kalkıp gitmek istiyordum fakat babama saygısızlık etmekde istemiyordum. O yüzden ağzıma bir lokma bile sokmadan öylece oturup bekleyecektim.

Elimdeki çatalı bırakıp arkama yaslandım. Karşımda oturup yemeğini yavaş yavaş yiyen babama baktım. O alışkındi tabii harbe..
Acaba vakti gelince benimde mi alışmam gerekecekti..onca masum sabinin ölümüne alışacak mıydım? Açlığa susuzluğa alışacak mıydım? İnsanların zalimliğine alışacak mıydım?
Peki bu yolculukta yanlız mi kalacaktım? Yoksa benimle aynı düşünen birisi hayatıma girip bana yoldaşlık mı edecekti? Garip hissediyorum..belkide sonsuza dek yanlız kalacağım.

Bilmiyorum...bekleyeceğim.

Ben bunları düşünüp tabağıma öylece kös kös bakarken babamin yanıma gelmiş olduğunu fark edememiştim.

Babam ismimi seslenince başımı ona doğru çevirdim..

Babam her zamanki gibi sadece bana karşı kullandığını bildiğim yumuşak ses tonuyla konuşmaya başladı. "Kızım? Güzeller güzelim..Sen iyi misin? Eğer yemeği beğenmediysen başka bir şey getirteyim?" dedi.

Tabii babamın dediğiyle biraz morelim bozulmuştu. Onca kişi açken ben önümdeki yemeği beğenmeyip bir de üstüne başka bir şey mi isteyecektim? Bu hangi düşünce yapısına uyardı. Başımı onun dediğini reddetmek amaçlı iki yana doğru sallayıp ufak bir tebessümle babama karşılık verdim. "Hayır..sadece aç değilim sanırım. Aslında odama gitmek için sizden müsaade isteyecektim."

Babam kısa bir süre bana bakıp gulumsedi. Elini kızıl saçıma getirip nazikçe okşadı.. "Tabii, gidebilirsin müsaade senin. Ancak ondan önce seninle bir hususta konuşmam gerekiyor."

"sorun nedir?"

Babamın yüzündeki ifadenin biraz değiştiğini fark ettim. Yanlış bir şey dediğimi düşünürken düşüncelerimi sözleriyle çürüttü.
"Bu savaşa bende katıldım."

İsittigim cümleyle birlikte yüzümdeki tüm tebessüm soludu. Bu savaşa katılmak? Babam delirmiş olmalıydı! Zaten balkan savaşlarında fazlasıyla büyük hasar görmüştük, kendimizi toparlamak varken neden yeni bir savaşa daha giriyorduk ki?
Bu düşüncelerimi kendime saklamayı seçtim. Çünkü babama saygısızlık etmek istemedim.. Zaten kendisi açıklayacaktir diyerekten ona başka bir sualde bulundum.
"...anladım...Peki hangi tarafta?"

Babam ufak bir hayal kırıklığıyla bana cevap verdi..
"Alman imparatorlugu ve Avusturya Macaristanin."

"...." öylece kaldım.
Resmen dilimi yuttum.
Kendimi zarzor toparladıktan sonra çekingen bir tavırla düşüncelerimi babama sunmaya karar verdim. "Efendim..bakın sizin işinize karışmak veya size karşı gelmek olarak düşünmeyin lütfen..haşa bana düşmez tabii ki. Lakin, mağlup olacakları çok aşikar olan bu iki imparatorlugun neden yanında müttefik olarak bulunarak zaten balkan savaşlarında aldığımız mağlubiyeti ikiye katliyarak daha feci bir hale gelmeyi göze alıyoruz ki?"

Babam beni dikkatlice dinledi. Ardindan bıtkın bir nefes vererek İç çekti..
"Türkiye, başka şansım yoktu. Kontrolü ve gücü kaybettim, güçlenebilmem için eski topraklarımızı geri almam gerekiyor. Bu savaşta İngilizlerin yanında yer almak istemiştim lakin beni kabul etmediler ve teklifimi geri çevirdiler. Bende başka çaren olmadığı için alman imparatorluguyla müttefik olma mecrubiyetinde kaldım."
babam öylesine çaresiz görünüyordu ki..inanamıyordum resmen. Duyduğum kelimeleri kafamda tarttım ve babama hak verdim. Elden bir şey gelmezdi. Bu savaşa girilmişti..artık geri dönüşü yoktu.

Babam bir süre bana baktı ve elini omzuma getirdi.
"Türkiye, yarın alman imparatorlugunu ziyarete gideceğim. Onunla kısa bir toplantımız olacak. Seninde gelmeni istiyorum."

"..benim mi? İyide ben orada ne yapabilirim ki?"

"Onun oğullarıyla tanışabilirsin. O adama ufacık bile olsun itimat etmiyorum. Eğer onun oğullarıyla tanışıp onlara dostluk edebilirsen belki işleri değiştirebilirim."

"..yani..casusluk mu etmemi istiyorsunuz?

"Denebilir."

".." biraz düşündüm..yapabilir miydim ki? Aslında..neden yapamayayim ki? Gayet de yaparım. Babama karşı gururla gülümsedim. "İsteğiniz benim için bir emirdir!"

"Âlâ, o vakit yarına kendini hazırla. Hadi git bakalım şimdi odana.."

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Odama büyük bir heyecanla girip kapıyı kapattım. Hızla babamdan rica edip yaptırdığım çalışma masasına gelerek yazmakta olduğum kendime has romanı aldım. Bu romanda kendimden bahsediyordum, anılarımı hayal gücüme göre değiştirip yazıyordum. Tabii kimseye bunu gösterip okuma gibi bir planım yoktu. Ne yazık ki..o kadar öz güvenli değildim.. Sadece hayal gücümü bir şeylere yansıtmaya seviyordum.

Kalemimi almış, romanımi yazdığım kağıda yeni şeyler ekliyordum. Mesela bu casusluk meselesini.

Yazımı bitirdikten sonra ertesi günü düşünür bir biçimde yatağıma gidip heyecanla hayaller kurmaya başlamıştim bile. Bir süre sonra uykuya dalmışım..

............................................

Sizce Türkiye casusluk işini becerebilecek mi?

Cevaplarınız.....

•.Yadigar Anılar.• Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin