küçük bi' an

1.8K 84 38
                                    

bölüm değil sadece 2k olduğumuz için küçük bir hediye gibi düşünün. minik bir sahne ama cok seviyorum böyle minik anları o yüzden yazdimmm

bakin ben size süprizler, güzellikler yapıyorum siz de bana yapın öaşxöqixöqiöfl

keyifli okumalaarrr

"Nasıl hasta oldunuz ki?" dedi Yiğit tepsideki çorbayı karıştırırken.

"Bilmiyorum sanırım soğuk aldım," diye mırıldandı Toprak. Kısık sesiyle konuşmak zor oluyordu. Yiğit kaşığı ağzına yaklaştırdığında dudaklarını aralayıp tavuk çorbasını içti çocuk.

Bugün hastalığının ikinci günüydü. Dün sanırım Attilâ'nın kucağına çıkıp ağladığı için bugün adam, Yiğit'i eve yollamıştı Erdem ile birlikte.

Dün gece...

Toprak nefes nefese bir şekilde uyandığında saat gece ikiyi on geçiyordu. Parmaklarıyla yüzünü ovuşturup Attilâ'nın yatağından kalktı. Salonda, koltukta uyuyakaldığını hatırlıyordu adamın dizinde. Demekki kendi yatağında taşımıştı adam çocuğu.

"Kendisi de hastalanacak," diye homurdandı Toprak. Komodinin üzerindeki su şişesinden birkaç yudum alıp çıplak ayaklarıyla parkeye bastı. Siyah çarşafı da omuzlarına pelerin gibi sardığında yatağın karşısındaki aynadan Severus Snape'e benzediğini fark ettiğinde kıkırdadı. Fakat acıyan boğazıyla yüzünü buruşturup aralık kapıya doğru yürüdü. Koridoru loş sarı bir ışık aydınlatırken çalışma odasının kapısının altında sızan ışığı fark ettiğinde adamın da orada olduğunu anlamıştı. Çarşafı da peşinde sürüyerek çalışma odasının önünde durdu. Kapıyı hafifçe tıklattığında içerideki sayfa çevirme sesi de durmuştu.

"Gel," diyen adamı duyduğunda kapıyı hafifçe araladı Toprak. Attilâ'yı gömleğinin kollarını kıvırmış ve birkaç düğmesi açık bir biçimde koltuğunda oturuyorken ve önünde bir sürü dosyayla durduğunu gördüğünde yüzünü buruşturdu. Ne vardı bu kadar çekici görünmeseydi...

"Bebeğim, noldu?" dediğinde elindeki dosyayı önündeki diğer dosyanın üzerine bırakıp koltuğu Toprak'ın olduğu tarafa çevirdi. Çocuk, kollarıyla sarındığı çarşafıyla birlikte adamın yanına adımladı yavaşça. Attilâ, çocuğu inceledi yavaşça. Ateşi düşse de gün içinde iki kere otuz sekiz dereceye yükseldiğini söylemişti hizmetliler. Yanakları ve gözleri hâlâ kırmızıydı çocuğun. Dudakları hastalıktan dolayı sürekli kuruyordu ve gözleri baygın bakıyordu. Gün içinde sürekli uyuda bile hiç biri derin bir uyku olmadığı için uykusu alamıyordu ve sürekli yorgundu. Hasta olmanın verdiği bir muzurlukta vardı.

Attilâ çocuğun ayaklarının çıplak olduğunu fark edince kaşlarını çattı. "Gel kucağıma, ayakların üşümesin." Kollarını çocuğa doğru uzatıp koltuk altlarından kavradığında çarşaf ile birlikte adamın kucağına çıktı çocuk. Bebek gibi adamın kucağında kıvrıldı sakince. Çarşafı düzeltmek için çekiştirdi fakat düzelmeyince kaşları çatıldı. "Pelerinim sıkışmış," diye homurdandığında, Attilâ sandalyesini kaydırıp çarşafı kurtardı. Toprak istediği gibi sarındığında memnun bir yüz ifadesi takındı. Gözlerini kapatıp başını adamın göğsüne yasladığında Attilâ gülümseyip izledi çocuğu.

Çalışma masasının çekmecesinden çıkardığı ateş ölçeri çocuğun dudaklarının arasından ağzına sıkıştırdığında gözlerini araladı Toprak. "Neden uyumadın sen?"

"Şş, konuşma yoksa doğru ölçmez ateşini."

Toprak homurdanıp başını adamın göğsüne sürttü. Ateş ölçerin bip sesini duyduğunda uyuklamaya başlamıştı tekrar. Sadece yemek yiyeceği zaman uyanmıştı bugün. Onun dışında aralıklar olsa da sürekli uyumuştu. Yemekten sonra ve önce içeceği ilaçları da hizmetlilerin zorula içmişti. Bir şurubu içeceği zaman tadı hoşuna gitmediği için içmeyeceğim diye tutturmuştu çocuk. Attilâ'yı aramak zorunda kalmışlardı kadınlar.

KÖRDÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin