bir

3.8K 145 92
                                    

Eve gidiyordu.

Siyah dalgalı saçları rüzgarda hareket ederken nefes nefese kalmıştı. Üşüyordu, korkuyordu ama en çok özgür hissediyordu. Sanki birazdan kanatlanıp uçacak gibiydi.

Biliyordu. Yine o çukura döneceğini biliyordu.

O, oraya aitti. O adama aitti.

Bundan nefret ediyordu.

Ve bunu seviyordu.

Nefret ettiği birine yine kendi isteği ile boyun eğiyordu.

"Aptal," diye fısıldadı kendine. Fazla yüksek konuşsa bulacaktı sanki onu. Fakat kaçabileceğine de inancı yoktu. "Şeytan'ın kucağından kaçıp ininde dolaşıyorsun."

Ağaçlar da tıpkı saçları gibi rüzgarda dolanırken girdiği ormandan çıkmak için sola doğru döndü. Yola çıkacaktı. Bir araba çevirecek ve klasik yalanını söyleyecekti. Çoğunlukla şansı yaver giderdi ve şehir merkezine inerdi. En azından bir süre kimse bulamazdı onu.

Burada kaldığı süre boyunca o kadar çok kaçmıştı ki artık korkmuyordu ormandan. Avucunun içi gibi bilmesinin nedeni oydu.

Yola çıktığında olduğu yerde durdu ve ellerini dizlerine koyarak nefeslerini düzenlemeye çalıştı. Yanaklarının kıpkırmızı olduğunu biliyordu. Hava soğuktu ama üzerindeki pahalı montu onu üşümekten koruyordu.

Birkaç dakika geçmişti ki beyaz bir kamyonetin bu tarafa doğru geldiğini gördü. Heyecanla ellerini kaldırdı. Beyaz mont kararmaya başlayan havada parlarken, çocuk yüzüne korku dolu bir ifade verdi. Yalnız başına kaybolmuş bir çocuk elbetteki korkmalıydı sonuçta.

Kamyonetin yavaşladığını fark ettiğinde içten içe mutluluktan çığlık atıyordu. Fakat yüzündeki korku dolu ifadeyi korudu. Hatta gök mavisi gözlerini yaşlarla doldurdu.

Kamyonet önünde durduğunda siyah filmli cam yavaşça açıldı. İçinden sakallı bir adam çıktığında dudağındaki sigarayla birlikte konuştu. "Ne arıyorsun sen burada çocuk?"

"B-ben... Kayboldum. Okulla birlikte gelmiştik... Ben..."

Sinsiydi. Nerede nasıl davranacağını bilirdi. İnsanın kanına çok güzel girerdi mavi gözlü çocuk. Şeytan tüyü vardı onda. O tüylü kimin neresinde gezdireceğini çok iyi bilirdi.

"Şşş tamam, atla bakalım götürelim seni okuluna."

Masmavi gözler parladı. Burnunu çekerek bindi kamyonete. Araba, gürültü çıkartarak sürülmeye devam ettiğinde tekrar burnunu çekti. Kamyonetin arkası kasalarla doluydu.

"Nasıl kayboldun bakalım?"

"Okulla gelmiştik buraya, ilerideki ormanlıkta piknik için." Bakışları adamdaydı. Tuhaf bir aurası olduğunu fark etmişti. Dikkatli olmak adına kelimelerini seçerek konuştu. "Sonra biz arkadaşlarımla oyun oynayalım dedik. Ama ben kayboldum."

Hepsi yalandı. Buradaki ağaçlar, bu yol, bu dağ hepsi bir adama aitti. Kaçtığı adama. Kaçıyorum diyemezdi. O zaman kimse yardım etmezdi ona çünkü korkulan biriydi o adam. Cesaret edemezlerdi.

Derin bir nefes aldı çocuk. İçten içe korkuyordu ama bunu hem belli etmiyor hem de kendisi inanmak istemiyordu. Korkmak istemiyordu. Korktuğuna inanmak istemiyordu.

Titriyordu aslında. Yanındaki adam bunu gördü. Üşüdüğüne yormadı. Hem üzerindeki mont hem de hava yüzünden düşünmedi. Ilıktı hava ve çocuğun montu kaliteli olduğunu bağırıyordu.

Adam dudaklarının arasına sıkıştırdığı sigarayı seslice üfledi. Kalan izmariti hafiften açtığı camdan attı. "Götürelim bakalım seni,"

KÖRDÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin