BÖLÜM-1/MİZA

69 11 5
                                    

Altımdaki asil canavarın güçlerini zorlayarak bir kez daha asıldım gaza. Yoğun trafiğe rağmen sıcak yetiştirmem gereken bir adet pizza var çünkü. Müşteri memnuniyeti önemli!

Arabalara makas atarak ilerlediğim yolda otobandan çıkmayı başarmıştım nihayet. Adresteki sitenin girişine gelince yavaşladım. Güvenlik abiden geçişi aldıktan sonra hızımı arttırmadan siparişi teslim edeceğim bloğun önüne geldim. Motordan indim, kaskımı yavaşça kafamdan çıkardım. Siyah, uzun saçlarım anında yüzüme gözüme doldu. Esen rüzgara sövdüm bir tık.

Asansörden indikten sonra dairenin zilini çaldım. Kısa boylu fakat oldukça güzel bir hanımefendi açtı kapıyı. Pizzayı verip ödemeyi aldıktan sonra afiyet olsun dileklerimi iletip çıktım bloktan. Daha sonra trafiğe de, insanlara da, havaya da aldırmadan son hızda arkadaşımla beraber işlettiğimiz dükkanımıza geldim.

"Ben geldim!" diye bağırdım içeride yemek pişiren Melek'e. Evet, size onu tanıtayım: Melek benim liseden arkadaşım. İkimizden de bir halt olmayacağını anladığımızda birlikte kafe açtık. Tabii bu çok zor oldu, arkamızda güvendiğimiz bir birikimimiz olmadığı için. Fakat şu anda hem çok çalışıyor hem de çok kazanıyorduk. Zaten birlikte kazanıp birlikte yiyorduk. Aynı evde yaşamak, aynı işte çalışmak ve hatta birlikte büyümek bizi aynı insana çevirmişti neredeyse.

"Cansu, hoş geldin balım!" dedi elindeki tiramisuya özenle bakarken.

"Kolay gelsin. İşini bitir de çıkalım hadi. Gökhan da gelmiş zaten." Bakışlarımı elindeki sarı bezle masayı silen Gökhan'a çevirdim. Benim ağzımdan ismini duyar duymaz hazırola geçti. Düz sayılacak dudak çizgimi bozarak gülümsedim. Ve ardından işine geri koyuldu.

Sabah saat 10.00'da kafeyi açar, 18.00'e kadar biz çalışırdık Melek'le. Tabii ki birkaç garson, aşçı ve kurye daha bize eşlik ediyordu. Büyük ve bilinen bir işletmeydik biz. Her çeşit fastfood yemeğin yanında çeşit çeşit tatlılar, kahveler, içecekler ve daha birçok alanda hizmet veriyorduk. Hem online olarak hem de kafede. İstanbul'un çeşitli yerlerinde birkaç şubesi bulunan ismimiz, bize gerçekten iyi kazandırıyordu.

"Tamam," dedi Melek. "Üstümü giyinip geliyorum." Sarı saçlarını savurarak soyunma odasına girdi. Ben de boş bulduğum bir masanın sandalyesini çekip oturdum. Cebimden telefonumu çıkarıp oynamaya başladım.

Aradan geçen yedi dakika kırk iki saniyenin ardından Melek, hazırlanmış ve süslenmiş bir şekilde önüme dikildi.

"Hazırım! Nasıl olmuşum?" Ela gözlerini kırpıştırarak pembe elbisesinin eteğini kaldırdı hafifçe, kenarından.

"Güzel olmuşsun, adını yansıtıyorsun yine."

"Sen de süslenmeyecek misin?" dedi karşımdaki sandalyeyi çekip otururken.

"Niye süslenecekmişim?"

"Bugün Cenk çağırmıştı ya hani, kendi mekanına. Söz vermiştik gideceğiz diye." Yoo, unutmadım. Komple format attırıyorum arada.

"Saat daha altı Melek. Bu saatte cluba mı gideceğiz? Akşam dokuz, on gibi gideriz." dedim mantığıma sığınarak. Ayağa kalkıp Gökhan'ın yanına ulaştım. Çalışan onca elemanın aksine Gökhan en sorumlusuydu. Yani benim sorumlu kıldığım.

"Gökhan biz çıkıyoruz. Motorumu burada bırakacağım bugün. Mekan sende, bir problem olursa araman yeterli."

"Tamamdır Cansu Hanım. Merak etmeyin." dedi saygıyla.

KURTARICI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin