"Atlas"
"Atlas Güney" kolumun dürtülmesiyle anlık bir şok dalgası aktı vucudumdan. Hassiktir ben okuldayım.
"Evet hocam? Soruyu duymadım tekrarlar mısınız acaba?" Etrafta oluşan kıkırdama ve hocanın kaşlarını çatmasıyla var olan tüm reflekslerime küfür savurmuştum.
" Kızım sen bu dersi almıyorsun" Aselya hoca. Evet, geçen dönem dersine giriyordum. Hocadan özür dileyip sınıftan çıkmam 30 saniyeyi aşmamıştı, bildiğin koşarak uzaklaşmış ve tüm gün hiç bir derse girmeme kararı almıştım.
Okulun bahçesine oturmuş telefonumla uğraşıyordum. Yeni bir bildirim:
"Neden okulda uyuyorsun? Bir sorun mu var evde?"
Evet, vardı. Akşam büyük bir kavga çıkmıştı ve annem beni bir kaç gün gözüme gözükme diyip nereye gideceğimi bile sorgulamadan yollamıştı. Büyük ihtimal kuzenlerimde kalıcağımı düşünmüştü ama okula sızıp sınıflarda uyumak kesinlikle daha mantıklıydı o an.
"Nasıl her şeyden haberin oluyor?" Bu sorunun cevabını merakediyordum.
"Her şey... Seninle alakalı her şeyden haberim oluyor çünkü tüm odağım ve ilgim sende. Hep seni düşünüyorum, je yaptığını, nasıl yaptığını."
" Ve kendine kesinlikle sapık demiyorsun?"
"Senin bunu hakettiğini düşünüyorum Atlas. Gerçek anlamda, buna değiyorsun". Saçmalık. Bu laflar bir erkeğin manipüle laflarından başka bir şey değildi ve benim canım fena sıkılıyordu. Numarayı engelledim ve sırtımı ağaca yaslayıp gözlerimi kapadım.
Sonsuzluğa düşüyormuş hissi ile sarsılıp gözlerimi geri açtım. Uyumuşum. Tekrar. Etraf hala kalabalıktı ama zaman kavramım tamamen yok olmuştu. Telefonu açtım. 16:21. Tamam, iyiyiz. Toparlanmam ve kalkmam gerek. Her şey tamamen normaldi ta ki kucağımdaki kitabı görene kadar. Hakan Gündaydan AZ. Ve bir de not:
" Sana aşk kitapları hediye etmem ben Atlas. Ama yine de, seni AZ seviyorum.
-sana hayran anonimin.
P.s. umarım engelimi kaldırırsın."
Ya benim kafam algılayamıyordu ya da gerçekten bu iş ciddi bir boyut almıştı. Siktiğimin kitabını nasıl ben uyurken kucağıma bırakabilir? Nerenin rahatlığı bu amınakoyayım?
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Seni az tanıyorum… Az.
Sen de fark ettin mi?
Az, dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z.
Sadece iki harf.
Ama aralarında koca bir alfabe var.
O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi…
Bu yüzden, belki de az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! Belki de seni az tanıyorum, seni kendimden çok biliyorum, demektir. Bilmesem de öğrenmek için her şeyi yaparım, demektir. Belki de az, her şeyi demektir.
Ve belki de, benim sana söyleyebileceğim tek şeydir…
-Hakan Günday. "AZ"1 sene önce yazmışım bu bölümü. Kalmış burda böyle.