Yaşadığı süre zarfında anın kıymetini hiçbir zaman bilemiyordu insan. Her zaman şikayet ediyor hiçbir zaman memnun olmuyordu. Ben de onlardan biriydim işte. Hayatım boyunca her şeye sahip olduğum halde hep mızmızlanmış o kişi bendim.
Anne ve babamla birlikte üç kişilik bir aileye sahiptim. Babam savcı, annem avukattı. Hep istedikleri gibi ben de hukuk okuyordum. Her şey normal seyrinde ilerliyordu. Anne ve babam işten kafasını kaldırmıyor, bana yine vakit ayırmıyor ve sadece banka hesabıma para yatırıyorlardı. Ta ki bir kaza sonucu onları kaybedene kadar. İşte o zaman anlamıştım hayatımdaki yerlerini. O zamana kadar benim gözümde çocuklarıyla hiçbir zaman ilgilenmemiş ebeveynlerdi. Hayatımdan çıktıklarında hiç ağlamamıştım. Tek yaptığım şey bana destek olmak için gelen kişileri umursamadan izlediğim fotoğraflardı. Bir duvar tamamen bizim fotoğraflarımızdan oluşuyordu. Formaliteden çektirdiğimizi düşündüğüm fotoğraflar.
Bu olayın üzerinden 20 gün geçmişti sadece ve amcam benim bu durumuma dayanamamış kendi yazlığına götürmeye zorlamıştı beni. Kendisi babamdan çok babalık etmişti bana. Hiç çocukları yoktu, olmuyordu da. Evlatlık edinmeyi birçok kez düşünseler de babam buna engel olacak bir şeyler bulmuştu hep. Ailemizin tamamı hukukçuydu. Bu yüzden saçma sapan şüpheleri hiç bitmezdi.
Şimdi amcamların yazlığındaki bana verdikleri odaya yerleşiyordum. Tabii ki ısrarlarıyla beni bezdirmiş ve buraya getirmişti. Tek başıma o evde kafayı yemektense burada halledebilirdim işlerimi. Ailemin bütün mirası bana kalmıştı. Bununla ilgili yapılması gereken şeyler vardı.
Kafamdaki onca şeyle birlikte eşyalarımı yerleştirip yatağa uzandım. Bir sene boyunca bu yaz tatilini düşünmüş, planlamıştım. Arkadaşlarımla bol bol eğleneceğimizi düşünmüştüm. Lakin bu planların bir tanesi bile yaşanamamıştı. Artık yaşayacak gücüm de yoktu zaten.
Telefonumun tanıdık melodisi doldurdu odayı. Üşengeç tavırlarla komodinin üzerindeki telefonuma uzandım. Yixing ve Minseok'tan gelen bir görüntülü aramaydı. İkisi benim en yakın arkadaşlarımdı. Okulda tanışmıştık ve bu zor dönemimde hep yanımda olmuşlardı. Yazlığa gelirken de çözümü beni her gün görüntülü veya normal olarak aramakta bulmuşlardı. Yüzüme kondurduğum gülümsemeyle birlikte açtım telefonu. Biraz sohbet etmek benim için iyi olacaktı.
✧✧
Üzerimde bir omzumdan düşmüş tişörtümle bahçedeki büyük salıncakta oturuyordum. Elimdeki bitmiş soda şişesini seyrettim bir süre. Geleli iki gün olmuştu ve dışarıya tek bir adım bile atmamıştım. Kendimi bunaltmaktan başka bir şey yapmıyordum. Uzun ağaçlar ve pembe çiçeklerin bulunduğu bahçe yetmişti bu iki günde bana. Tabii benim gibi sosyal bir insanın bunlarla yetinmesi gülünç geliyordu.
Sıcaktan oturduğum yerde bile terlerken bahçeye çıkan amcamla dikkatimi ona verdim. "Bir şeyler yapmayacak mısın?" Ne yapabilirdim ki? Tek istediğim kendime acı çektirmekti.
"Hiç bilmediğim bir yerdeyim."
Önümde durmuş üstten bana bakıyordu. Toparlanmamı istediğini biliyordum. Bu hâlde olmam herkesi şaşırtıyordu. Ailemle güçlü bağlarım hiçbir zaman olmamıştı ve ben hayatı ciddiye alan biri değildim. Bu kadar bunalıma girmek beni de şaşırtıyordu.
"Luhan seni tanımasam çekindiğini düşüneceğim. İki gün içinde herkesi benden daha iyi tanıyacağını biliyorsun." Derin bir nefes verdim, hiçbir şey söylememeyi tercih etmiştim. Dediği şeyde haklıydı ama hiç işime gelmiyordu. Yavaşça yanıma oturup salıncağın sallanmasına sebep oldu.
"Neden hiçbir tepki vermiyorsun?"
"Neye tepki vermem lazım?"
"Luhan bunu sana sürekli hatırlatmak istemiyorum ama sen anne ve babanı kaybettin. Ne ağlıyorsun ne gülüyorsun ne konuşuyorsun... Tek yaptığın kendini soyutlamak. Bu davranışların beni korkutuyor."