1🌙

455 67 72
                                    


miin_hanaaa şeker kızıma ithaf ediyorum ✨

İyi okumalar 🧚‍♀️

.

"Beni bunun için mi çağırdınız?" Diye sordum sinirle derin bir nefes alarak, sonuçta beni önemli çizimlerim arasında aceleyle çağırıp acil olduğunu söylemişlerdi. "Biliyorsun ne kadar ortak olsak da şirketin en büyük hissedarı sensin" Namjoon'un söylediği cümle sadece göz devirmeme sebep oldu.

"Namjoon, ne dedim ben? Bütün yetki senin elinde her kararının arkasındayım, lütfen sürekli böyle basit imzalar için beni ofisimden çekip buraya sürükleme" sonlara doğru sesim ağlamaklı çıkmıştı. Şirket hisselerinin çoğuna sahip olmak umrumda değildi, ben ofisimde çizimlerimle mutluydum.

"Tamam dostum sen nasıl istersen" dedi hemen, ona minnet dolu bakışlar atmama sebep oldu. "Tamam o zaman ben yukarı odama çıkıp imza için gerekli belgeleri bekliyorum ve sonra da kendi yuvama dönüyorum" dedim yerimden kalkarken Namjoon'da benimle beraber kalkmıştı hemen.

Toplantı da bulunan çalışanlarla vedalaşıp üst kattaki odama gitmek için hareket etmeye başladım. Sonunda kapısından içeri girdiğim odayla derin bir nefes alarak cam duvardan manzarayı izlemeye başladım. Bu şirkete geldiğim zaman boğuluyordum. Yaşama hevesim yok oluyor, içim daralıyordu, geçmişimi hatırlatıyordu bana.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, sonra o geldi aklıma. Ay yüzlüm.. bütün sinirim ve geçmişim yok olup giderken o kaldı, güzel yüzü ve eşsiz tebessümü..

Sadece aklıma gelmesi bile huzuru hissetmeme yetiyordu, yüzümde beliren tebessümü hissediyorum. Üzerimdeki etkisi çok büyüktü ve ben bunu asla inkar edemedim. Günümün devamının güzel geçmesi için bir an önce burdan çıkıp onu görmem gerekiyordu.

Çalan kapıyla huzurumdan sıyrılmam çok da uzun sürmedi. "Gel" komutumdan sonra asistanım Seo Yeon, elinde dosyalarla içeri girdi. "İmzalamanız gereken dosyalar bunlar bay Park" onu başımla onaylayıp hemen dosyaları inceleyip imzalamaya başladım. "Şey efendim, yine aynı kişiden paket geldi ne yapalım?" Diye sordu çekingen bir tavırla, rahatsız olacağımı biliyordu çünkü.

Derin bir nefes alıp elimdeki kalemi önümdeki dosyanın üzerine bırakıp, öfkeli bakışlarımı Yeon'a çıkardım. "Size kaç defa gelen paketleri bana sormadan atmanızı söyledim, bu son olsun Yeon, bir daha o kadınla yada gönderdiği şeylerle ilgili tek kelime duymak istemiyorum. Şimdi çıkabilirsin" dedim öfkem sesime yansımıştı.

Asistanım önümde saygıyla eğilip oda'dan çıkarken tekrar kalemi elime alıp dosyaları incelemeye başladım. Biran önce bu işleri bitirmem gerekiyordu, burdan çıkıp nefes almam, güzel gözlümü görmem gerekiyordu.

.

.

.

.

İnsan sadece bir çift gözde, ufak bir tebessümde hayat bulabilir miydi? Ben buldum. Karşımda dünyanın en eşsiz manzarası duruyordu ve ben ona ulaşmak için büyük bir sabırsızlık içindeydim. Daha fazla dayanamadım uzaktan izlemeye, adımlarımı yönlendirip kapıdan içeri girdim.

Klâsik tarzda döşenmiş küçük kafe insanın içini ısıtıyordu lakin benim içimdeki buzlar ceylan gözlerdeki ışıltıyı görmeden erimiyor, yaşadığımı hissettirmiyordu.

Girdiğim kafede köşede duran küçük bir masaya oturdum ve sipariş vermek için garsona işaret verdim. Önce gözleri beni buldu, daha sonra yüzündeki eşsiz gülümsemesiyle yanıma adımladı. "Hoş geldiniz efendim, ne istersiniz?" Diye sorduğunda kulaklarıma dolan sesiyle içimin titremesine engel olamadım.

"Her zamankinden olsun lütfen" dedim kendimden beklenmeyecek şekilde tebessümle konuştum. Onayladıktan sonra arka tarafta bulunan mutfağa adımladı. Bir süre sonra elinde her zaman getirdiği americano ve çikolatalı kurabiyeler vardı.

Elindekileri masaya servis edip önümde saygıyla eğilip tebessüm etti. "Başka bir arzunuz?" Sadece gülümsemen diyemedim, titrek bir nefes alıp sakin olmaya çalışarak tebessüm ettim.

"Hayır, teşekkür ederim"

O işinin başına geri dönerken kahveden bir yudum aldım. Aslında kahve yada kurabiye hiç sevmezdim, ama birgün ne istediğimi sorduğunda 'sizin damak zevkinize bırakıyorum' demiştim. o gün americano ve çikolatalı kurabiye ile gelmiş, yüzündeki kocaman gülümsemeyi görünce sevmediğimi söyleyememiştim.

Gerçi alışmıştım artık. Nede olsa bunu uzun zamandır yapıyordum. Fark ettirmeden göz ucuyla her bir hareketini takip edip zihnime kazımak istiyordum. Mehlikâ çok güzeldi..

.

.

.

.

"Jungkook bak kardeşim tekrar söylüyorum, bu adam senin için geliyor buraya"

Hoseok yine her fırsatta söylediklerini tekrarladı. Sarışın müşterinin Jungkook'a nasıl baktığını görmüştü defalarca kez ve onun için geldiğini düşünüyordu.

Eh. Pek de haksız sayılmazdı..

"Hyung, adamı görmüyor musun güçlü birine benziyor benimle ne işi olur lütfen"

Jimin'in attığı adım bile ben zenginim ve güçlüyüm diye bağırıyordu. Jungkook gibi orta sınıf bir ailenin tam burslu okuyan, gününün yarısını ise kafede garsonluk yaparak geçiren bir çocuk neden ilgisini çeksindi ki..

"Sen bana inanmamaya devam et" Hoseok pes ederek sustu. Aslında pes ettiği de söylenemezdi, sadece zamanını bekliyordu.

Jungkook ise omuz silkip işlerine kaldığı yerden devam etti. Olmayan bir konu üzerine mantık yürütmek ona göre değildi zaten.

Yada boş yere heves edip hayal kırıklığına uğramak istemiyordu..

.

.

.

.

"Sonunda geldin Jimin, alt tarafı birkaç imza atacaktın" Jimin'in ofisin kapısından içeri girmesi ile sitem ederek konuştu Ji-a. Saatler önce kısa bir işim var diyerek çıkmış, Ji-a, Seokjin ve diğer çalışanları çizimlerle yanlız bırakmıştı.

"Abartma Ji-a, alt tarafı biraz geç kaldım" gözlerini devirerek yerine oturdu. Ona göre pek de geç kalmış sayılmazdı.

"Kesin yine Mehlikâ'sını görmeye gitmiştir, yoksa geç kalmazdı" Seokjin'in elinde kahve kupasıyla içeri girip konuşmaya dahil olması ile Jimin hariç ortamda bulunan herkes kıkırdamıştı.

"Sizin işiniz, gücünüz yok mu? Verdiğim işleri bitirdiniz mi?"

"Evet" diye yanıtladı Seokjin. Jimin'in karşısındaki sandalyeye oturmuş, kahve kupasını masaya bırakmıştı. Jimin, kravatını gevşetirken iç çekti.

"Tamam.. işleriniz bittiyse çıkabilirsiniz, çizim yapmam gerekiyor"

Hevesle onayladılar Jimin'i. Herkes toparlanmış şirketten çıkarken sadece Seokjin kalmıştı. Hareketsizce gözlerini kısmış, Jimin'in yüzüne bakıyordu.

"Ne soracaksan sor hyung, öyle dik dik bakma"

Seokjin'in ifadesiz yüzünde anında tebessüm belirmişti. Jimin'e çok değer veriyor, mutlu olmasını, yüzünün gülmesini istiyordu. E tâbi bunun için gizemli Mehlikâ'ya ihtiyacı vardı.

"Onu görmeye gittin değil mi?"

"Evet hyung, onu görmeye gittim"

Arkasına yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi. Jimin'in herşeyi onunla konuşması özel hissettiriyordu. Abi gibi..

"Neden konuşmuyorsun onunla Jimin, ne zamana kadar böyle uzaktan izleyeceksin?"

İç çekti sarışın genç. Kendi de içindekileri söylemek istiyordu ama nasıl yapacağını bilmiyordu.

Deneyimsizdi Park Jimin. İlk defa aşık olmuştu...

"Beni gördüğünde hyung. O güzel gözleri beni gördüğünde söyleyeceğim.."

.



MEHLİKÂ-JİKOOK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin