十五

730 93 7
                                    

Yıllardır yaptıkları kaçamaklarından kaynaklı zor olmamıştı yurt odalarından çıkmak bugün de. İki genç, farklı yollardan aynı konuma erişmek için adımlar atarken kafalarından onlarca şey geçiyordu. Birisi düşünceliydi, karşısındakinin karanlık düşüncelerinin farkında olup en derinlerine nasıl inebileceğini sürekli bulmaya çalışıyordu. Diğeri ise acılıydı, vicdanı susmak bilmeden arkadaşının dediklerine rağmen ne kadar berbat biri olduğunu hatırlatıyordu.

Aynı zamanda ulaştılar onlara özel yere. İkisi de kumun üzerine yerleşti bir şey demeden. Diğerine kıyasla kısa olan oğlan izin almadan kafasını büyüğünün bacaklarına yasladı. Minho, tebessüm etti ve ellerini saçlarına uzattı. Parmaklarının arasından kayan ipek gibi siyah saçlar ile gözlerini bariz bir şekilde belli olan yıldızlara çevirdi. Changbin'in isteğiyle dudaklarını bile açmadı. Kendi kendine düşünüp karar vermesine izin verdi.

O sırada Changbin ise yoğun düşüncelerinden kafasında hissettiği el ile bir süreliğine arınmıştı. Boş bir şekilde gökyüzünü süsleyen parlak yıldızlarda gezdirdi.

Hayatı problemli olmamıştı Changbin'in. Ona değer veren, sevgiyle şımartan, asla bir şeyi esirgemeyen bir aileye sahipti. Onunla sürekli dalga geçse de her zaman sığındığı bir ablası bile vardı. Çocukluğundan itibaren bu yaşına kadar da bir problem yaşamamıştı. Ne zehirli bir ilişkiye maruz kalmıştı ne de onu sırtından bıçaklayan bir arkadaşa sahip olmuştu. Başarılı bir öğrenciydi, kendine güveni tam bir bireydi. Kendince sahip olduğu tüm bunlar, mükemmel bir hayat yaşadığının göstergesiydi fakat kendisinin zayıf bir noktası vardı:

Sevdiklerini yanlışlıkla bile olsa incitmekten deli gibi korkardı.

Bunu her zaman güzel bir hareket olarak görmüştü ama bu güzel hareketin getirisi bazen çok zor oluyordu. Çok düşünürdü hareket ederken ve kendini kaptırıp gittiğinde sürekli bir şekilde geçmişe dönüp hareketlerini incelerdi. Birisini kaybetmemiş olmasına rağmen deli gibi korkardı birinin elini bırakıp gitmesinden. O yüzden Jisung'un ona yazdıkları çok fena kalbine oturmuş, kendi hakkında sorgulamalara yol açmıştı.

Bir haftalık izolasyon sürecinde sürekli Minho hakkında düşünmüştü. Kendi hayatını onun için tehlikeye atabileceği kişi hakkında kendini gerçekten yanlış mı lanse ediyordu? Yeterince sevgisini gösteremiyor muydu? Aralarındaki bağın belli bir olgunluk ve güven seviyesine ulaştığının farkındaydı Changbin. Aynı zamanda Minho'nun açık sözlü karakterinin de varlığını biliyordu. Herhangi bir sorun olduğunda söylemekten çekinmezdi ama işte istemsizce "Ya..." ile başlayan sorular oluşmaya başlamıştı aklında. Ya gerçekten rahatsız olup beni kırmamak için söylemediyse?

O zaman neden burada olsun?

Çünkü Minho, Changbin'e göre göstermese bile çok sevgi dolu biriydi. Hyunjin ile aşırı fazla didişirdi ama en sevdiği renk tonunun numarasına kadar onu iyi bilir, doğum gününde sadece o renk temasında bir parti hazırlardı. Chan ile çok konuşmaz ama her Chan yardım eli için uzandığında elindeki tüm işleri bırakıp ona yardıma giderdi çünkü bilirdi, Chan her zaman herkesten yardım istemeyen biriydi. Changbin ile ise... Changbin ile her zaman çok karışık olmuşlardı.

Flört ederlerdi, bazen öylesine birbirine bakarlardı ki insanlar onları sevgili sanardı, gece yıldızları izlemeye giderlerdi, birbirlerini tutarken dünyadaki en nadide sözleri fısıldarlardı kulaklarına. Çok özeldi ilişkileri. Huzur verirdi Changbin'e. Evi aratmazdı. Resmen Minho için yaratıldığını düşünürdü bazı zamanlar. Böylesine birbirine yaslanan bağdan kaynaklı asla üzmek istemezdi Minho'yu. O yüzden onu umursamadığı söylenildiğinde, sabaha kadar ağlamıştı. Odaya gelen Chan bunu gördüğünde arkadaşı ile dalga geçmemiş ve nedenini sormadan onu sarmalamıştı. Sabah ise Changbin diğerlerini söylememesi konusunda ricada bulunmuş, Chan da buna uymuştu.

Kafasını çevirdi Changbin. Gözleri, gökyüzüne bakan çehreye ulaştı. Alttan baktığından dolayı keskin çene hattı daha çok ortadaydı ama buna rağmen Changbin emindi ki, eliyle koymuş gibi bulabilirdi Minho'nun yüzündeki her bir ayrıntıyı.

Sakindi Minho, bunun farkına vardı. Sinirlendiğinde olduğu gibi çenesini kasmamıştı. Üzüldüğünde olduğu gibi duygusuz gibi görünmeye çalışan yüzünde rahatlıkla anlayabildiği buruk bir tebessüm ve dolu gözlerle ona bakmamıştı. Sanki başka bir günmüş gibi rahat bir şekilde duruyordu. Bu görüntüyle beraber bir anda Changbin'in aklına akın etti Minho'nun yazdığı mesajlar. Çok fazla kelime kullanmamıştı fakat bunun yeterli olduğunun ikisi de farkındaydı. Minho gerçekten hiçbir sorun görmemişti yaşanan şeylerde.

Changbin, fark ettiği şey ile hafifçe tebessüm etti. Hâlâ içinde kendine karşı var olan nefret ateşi bir türlü sönememişti yaşanan olaydan kaynaklı ama olayın üzerinden bir hafta geçmesi ve Minho'nun sorun olmadığını belirtip buraya gelmeye ikna olması, o ateşin yavaş yavaş sönmeye başlamasına yol açmıştı.

Tebessümü gülümsemeye dönüşürken aklında sadece Minho olmaya başladı Changbin'in. Şefkati, sevgisi, gülüşü, alaylı cümleleri... Minho'yu Minho yapan her şey aklında birer birer oluşmaya başlarken Changbin kafasını Minho'nun karnına doğru çevirdi ve kollarını beline sararken oraya sırnaştı. Böyle sarılmak hoşuna gidiyordu. Kendini en zayıf hissettiği anda Minho'ya böyle sığınmak çok hoşuna gidiyordu.

"Teşekkür ederim." diye fısıldadı tişörtüne doğru. Ne hakkında teşekkür ettiğini çok bilmiyordu, onlarca neden vardı. Minho da sormadı. Sadece Changbin'in sabaha kadar o pozisyonda aklını temizlemesine ve kendi düşüncelerini eski haline getirmesinde hiçbir şey yapmayarak yardımcı oldu.

knee socks | minbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin