"Sergiye 1 gün kala."
Sanki bir şimşek çakıyor gibi kalbim sıkışırken, içimde kopan fırtınalardan habersiz sanıyordum kendimi. Kalbime giren sancılar ölüm sancılarımıydı yoksa?
Kalbim göğüs kafesimin içinde daralıp, küçülürken ardından bıraktığı sızı beni inletecek kadar güçlüydü....
Oturduğum yerden bile kalbimi sıkıştıran sergiye son bir gün kalmıştı, ve benim gidip gitmeyeceğim konusunda düşüncelerim hala soru işareti şeklindeydi. Oysa bir karar vermem gerekiyordu artık. Galiba tek şansım da sergi için serginin sahibini aramaktı. Aslında tek korkum insanların arasında olmak değildi. Adım kadar eminim ki sergi de olan insanlar,serginin sahibi,onlar da herkes gibi beni garip göreceklerdi. İşte bu yüzden onların arasına girmek istemiyordum. Bir tek şansım serginin sahibi Ege Sayar'ı aramaktı.
Oturma odasının ortasında bulunan zigon sehpanın üzerinde bulunan telefonu elime aldım. Instagrama girip arama yerine tıklayınca başta olan Ege sayar'ın hesabına tıkladım. Biosunda bulunan numarayı içimden üç dört kere tekrarlayıp, Instagramdan çıkıp telefona girdim. Numarayı girdikten sonra numarayı kaydettim. Mesajlara girdikten sonra derin nefes alıp elime klavyenin üzerine doğru götürdüm.
"Allah'ım bana yardım et "
İçimden ettiğim binlerce duadan sadece iyi birşey olmasını diliyordum. Parmaklarımı üzerine koyduğum klavyeye tuşlara basa basa yazmaya başladım.
Hayatım boyunca mesaj kutusunun boş olduğu için hayatımda hiç görmediğim birine mesaj yazmak çok garipti. Ancak başka da şansım yoktu.
"Merhaba , ben Nazlı Acar. Uzun süredir serginin her şeyini takip ediyorum. Ancak bir türlü o sergiye gelmeyi cesaret edemiyorum. Sizden isteğim şudur ki serginin açılışından sonra kimse olmadan sadece serginize bakabilir miyim? Emin olun her şeyimden vazgeçtim. Nolur sadece yarım saat..."
Yazdığım satırlar ardından mesajı içimden bir kaç kere okuyup tekrar edince mesajı"GÖNDER" tuşuna bastım. Mesajın karşı tarafa iletildiğini kontrol ettikten sonra telefonu kapatıp sehpanın üzerine geri bıraktım. Tek isteğim buydu...
Telefonu bıraktıktan sonra toparlanıp ayağa kalktım. Ancak artık toparlanmak bile bir fayda etmiyordu. Ne gereksiz düşüncelerimden kurtulabiliyordum. Ne gerçekten fiziksel olarak toparlana biliyordum. Sadece bunu sözlüksel bir anlam olarak kullanıyordum. Ancak toparlanmak o kadar istiyordum ki.O kadar çok ihtiyacım vardı ki toparlanmaya. Aslında ben inanmıyordum hayata böyle gelmiş, böyle gidecektim. Ne düzelecek, ne aşık olacaktım. Bunların hiç birisine inanmıyordum.
...
Kafamda kurulan bütün düşüncelerim bir rüzgar misali savruldu üzerimden. Rahatladım gibi hissetsemde, kafam hâlâ kazan gibiydi. Evet, bugün ki üçüncü ağır kesiciydi. Şeker niyetine ağzına attığım için ne ağrım kesiliyordu, ne bir işe yarıyordu. Mutfağa doğru yürüdükten sonra üst dolapları açıp içinden bir tane ağır kesici çıkardım. Tezgahın üzerinde olan sürahiyi elime alıp açık olan dolaptan bir bardak çıkardım. Ağzıma bir hışımla attığım ilaç üzerine bir bardak suyu içtim. İlacı yuttuktan sonra bardağı lavaboya bırakıp geri odaya girdim. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Oturma odasına girip sehpanın üzerine bıraktığım telefonu açıp saate baktım.19.04
Gelen bildirimleri kontrol ettikten sonra telefonu kapatıp yerine geri koydum. Başımın ağrısı hâlâ geçmezken, sıcak bir duş alsam iyi gelir diye düşündüm. Oturma odasından çıkıp merdivenlere doğru yöneldim. Merdivenlerden ağır ağır çıkarak yukarıya vardım. Odama doğru yönelince kapıyı açıp içeri girdim. Odamın köşesinde bulunan kişisel banyoya girip suyu açtım. Suyun küvette dolmasını beklerken, üstümdeki kıyafetlerimi bir çırpıda çıkarıp kenara attım. Şu yavaş yavaş dolarken soğuk bedenimi sıcak su altında haşlarken, bir an olsun rahatlama umuduyla duşumu aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sardunya Çiçeği
ChickLit"kalpler mi birleşir yolun sonunda? Yoksa seni mi bulurum yokluğunda" Kapak tasarım:@mikyfare_