Seungcheol sevgilisinin çıplak omzuna öpücükler kondurdu, her sevişmelerinden sonra bitkin düşen uyku ile uyanıklık arasında gözlerini kapatan Jeonghan ile ilgilenmek onun için bir alışkanlık haline gelmişti. Bunu ikisi de seviyordu; Jeonghan, Seungcheol'ün dudaklarını ve tatlı dokunuşlarının vücudunda bıraktığı hoş hissi seviyordu, Seungcheol de sevgilisinin vücudunun tadını çıkarmayı, onu memnun etmeyi çok seviyordu.
"Buraya sevmeye başladığını biliyorum Hannie, itiraf et."
Jeonghan, Seungcheol'ün isteği nedeniyle sık sık bu eski eve, evle ilgilenmeye, bahçe ve çiçeklerle ilgilenmek için geliyordu. Her seferinde burasının eski atmosferinin onu ürküttüğünü söyleyip şikayet ediyordu ancak son birkaç gelişlerinden beri hem yabani otları yolarken hem de Seungcheol'ün aradığı şeyi bulması konusunda oldukça yardımcı oluyordu. Seungcheol, Jeonghan'ın içten içe burayı sevdiğinin farkına varmıştı. Burasının dinginliğini, gölü seyretmeye bayıldığını biliyordu. Sarışının o gölde yüzmeye cesareti yoktu ancak hiç bir şey o dingin maviliği seyretmesine engel olamazdı.
Seungcheol, Jeonghan'ın yüzmeyi sevmediğini ya da bundan korktuğunu biliyordu ancak bir gün onunla orada yüzmek istiyordu. Berrak suyun içinde Jeonghan'ın bir melek gibi görüneceğine emindi. Jeonghan da tam olarak neden suya girmediğini bilmiyordu ancak suda onu rahatsız eden ve boğan bir şeyler vardı. Huzurlu bulduğu mavilikten bu denli korkması normal değildi.
"Hayır, hâlâ sevmiyorum," dedi Jeonghan, gözleri kapalıydı. Burnunu kırıştırarak cevap verdi.
"Yalancı Hannie," diyen Seungcheol'ün sesi keyifli çıkmıştı, sevgilisinin yalan söylediğini biliyordu. "Evin dış görünüşü değişmesin diye boyamama bile izin vermedin."
"Vintage görüntüleri severim Cheol, bunu evi sevmeme bağlama."
Jeonghan burada vakit geçirmekten keyif alıyordu ancak en başlarda sevmediği için şu an o zamanki sözlerini çürütmemek için o zamanki tutumunu korumak için büyük bir çaba gösteriyordu.
Jeonghan'ın Seungcheol'a evin dışını yeniden boyamasına izin vermemesinin başlıca nedeni evin bu görünümünün bozulmasını istememesi ve evin bu halini yaşatmak istemesiydi. Ev her ne kadar eski dahi olsa yıpranmamış, canlılığını sonuna kadar korumuştu. Ufak tefek tadilatlar dışında o denli büyük dokunuşlara gerek yoktu. Jeonghan bazı şeyleri burada yaşamış olan insanlara olan saygısından bozmak istemiyordu. Bu onun için çok önemliydi.
Jeonghan yavaşça parmaklarını Seungcheol'ün parmaklarının arasından geçirdi ve onları birbirine kenetledi. Yüzükleri ne kadar çıkarmaya çalışsalar bile yüzükler çıkmamıştı. Jeonghan bir süre boyunca parmaklarının kesilmesi gerektiğini söyleyip dururken Seungcheol'ün başını şişirmişti. Seungcheol ona abartmamasını söylerken Jeonghan tetanoz aşıları ile ilgili bir şeyler gevelemişti.
"Ya bu yüzükler hiç parmağımızdan çıkmazsa, ya bunlarla yaşamak zorunda kalırsak?"
Seungcheol gözlerini yumarken mırıldandı. "Abartma Jeonghan."
"Ben haklıyım ama!"
Seungcheol cevap vermedi ve derin bir sessizlik oluştu. Jeonghan, siyah saçlı olanın elini daha da sıkı tuttu. Parmaklarını kenetlemeyi seviyordu. Havanın sıcak olması bile buna engel olamazdı.
"Sence bu yüzüklerin sahibi kim Seungcheol?"diye sordu Jeonghan, merakını yavaşça dile getirmişti. İçini kemiren merak duygusuna engel olamıyordu. "Birilerinin özeline girdiğimiz için kendimi felaket derecede kötü hissediyorum. Birinin bizim özelimize girmesine iyi bir tepki vereceğimi hiç sanmıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just the two of us/ Jeongcheol ✓
Fanfiction{TAMAMLANDI} İçinde bir anda yanmaya başlayan arzuya engel olamadı, onu söndürmek gibi bir niyeti de yoktu. Şu anda ta en derininde hissetmiş olduğu bu duyguya aşina değildi. Ne karısı ne de sarayın geri kalan cariyeleri onu bu kadar cezbetmemişti...