Jeonghan miniklerin ateşi sönmeyince endişe ile alt dudağını kemirdi, ikisi de ateşten cayır cayır yanıyor, üzeri beneklerle kaplanmış derileri kaşınmaktan kanamaya ve soyulmaya yüz tutmuştu. Nemli bir bezi her iki miniğin de alnına koydu.
Aile hekimi birkaç saat önce gelmiş ve bunun çocuklar için oldukça tehlikeli ve ölümcül bir hastalık olduğunu açıkça belirtilmişti. Onlar için sabaha kadar bir merhem ve içmeleri için bir karışım hazırlayacağını söyleyerek yola koyulmuştu.
Hem Mingyu'nun hem de Wonwoo'nun hırıltılı ve zar zor nefes alması Jeonghan'ın içini parçalıyordu. Doktor bu hastalığa bir isim vermişti, su çiçeği gibi bir şeydi, Jeonghan tam manasıyla emin olamadı ancak böylesine lanet bir hastalığa bu denli güzel bir isim verilmesi adil değildi.
"Mingyu iyi olacak mı?" Lady Ha Yeon hıçkırarak feryat ederken, Seungcheol düz bir sesle yanıtladı.
"İkisi de iyi olacak."
"Hepsi bu erkek fahişesinin sümüklü yeğeni yüzünden olmuştur, benim oğlum, zavallı Mingyu'm!"
"Ha Yeon, şimdi sırası değil."
"Ne zaman sırası?"
"Sana sırası değil, dedim. Git ve Chan'a bak."
Kadın gözlerinden ateş püskürürken ateşler içinde yatan oğlunun cayır cayır yanan tenine bir öpücük kondurdu ve bebeğinin yanına geri gitti.
Miniklere bu hastalık tam olarak nereden bulaştı kimse emin değildi ancak köydeki geri kalan çocuklarda da bu hastalık yayılmıştı, civar köyden oldukça ölen minikler olduğunu duyan Jeonghan'ın yüreği parçalanıyordu. Önce ablası ve ablasının kocası şimdi de sıra minik yeğeninde miydi? O daha çok küçüktü, yaşamayı herkesten daha çok hak ediyordu. Minik Wonwoo'ya dünyaları vermek isteyen Jeonghan onun eriyip gittiğini görmeye dayanamıyordu.
Wonwoo'nun elini güçsüz bir şekilde sıktı. Hem Mingyu hem de Wonwoo büyüyüp sağlıklı birer genç olacakları halde böyle iğrenç, illet bir hastalıkla savaşmamalıydı.
"Onlar iyi olacak," diyen Seungcheol, kolunu Jeonghan'ın omzuna koyduğunda daha zayıf olan adam irkildi.
"Korkuyorum Seungcheol."
"Korkma aşkım."
Gece boyunca ikisi de miniklerin başlarında bekledi. Ne yaptılarsa ateşleri düşmeyen ikiliyi görünce dayanamayan Jeonghan, kendisini kaşıyan Mingyu'yu durdurdu.
"Yapma küçüğüm," dedi. Sesi oldukça yumuşak çıkmıştı. "Vücudun daha da tahriş olacak." Onu kaldırmaya çalıştı. "Hadi gel seni yıkayacağım, ateşini düşürmemiz lazım."
Mingyu kendisini kaldırmaya çalışan adamı itti ve mızmız bir inilti çıkardı. Gözlerini bile açmaya hali yokken küçük dostunun elini tuttu. "Wonwoo'nun yanında duracağım!"
"Şşşh, miniğim sakin ol, seni yıkayıp Wonwoo'nun yanına geri getireceğim."
"İstemiyorum!" Mingyu bilinçsiz bir şekilde ağlayınca Jeonghan onu sakinleştirmeye çalıştı ancak Wonwoo da ona eşlik etti. İki minik çektiği acı ve ateş yüzünden ağlıyordu.
Seungcheol nefesinin boğazına takıldığını hissederken hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti. Evladının gözleri önünde yitip giden görüntüsü onun ciğerlerini yakıyordu.
Jeonghan, o iki minik sakinleşsin diye saatlerce şarkılar söyledi. Sözlerinin arasına yaşlar takıldı. Durmak istemiyordu, onlar uyusa da şarkılara devam etti. Bildiği bütün ninnileri, oradan buradan duyduğu az buçuk aşina olduğu bütün şarkıları, bütün tekerlemeleri defalarca kez söyledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just the two of us/ Jeongcheol ✓
Fanfiction{TAMAMLANDI} İçinde bir anda yanmaya başlayan arzuya engel olamadı, onu söndürmek gibi bir niyeti de yoktu. Şu anda ta en derininde hissetmiş olduğu bu duyguya aşina değildi. Ne karısı ne de sarayın geri kalan cariyeleri onu bu kadar cezbetmemişti...