III

397 51 91
                                    

Hiç olmadığı kadar sessizdi ve bütün bunların hepsi saçma sapan gördüğü bir rüyanın sonucuydu. Erkek arkadaşı defalarca ne olduğunu sormuştu ancak ne diyecekti ki?

Rüyamda başka bir kadınla evli olan veliaht prenstin ve Mingyu senin oğlun mu diyecekti? Bu ne tür bir saçmalıktı? Seungcheol yalnızca onunla alay edecek ve ona daha fazla gülecekti.

Veliaht Prens kıyafetleri ile gerçekten de iyi görünüyordu. Belki de bir kraliyet kostümü kiralamalıydı ve Seungcheol'e yatak odasında onu giymesi için baskı yapmalıydı çünkü görüntü zihninden silinmiyordu. Seungcheol her zamankinden daha heybetli görünüyordu.

"Hannie bir sorun mu var bebeğim?"

Seungcheol'ün kendisine seslenmesi ile bakışlarını erkek arkadaşına çeviren Jeonghan dalgın dalgın omuz silkti. "Bir şey yok."

"Yüzümde bir şey var da bana mı söylemiyorsun?" Kaşları çatılan Seungcheol aynadan kendisine bakmak için hareketlenirken Jeonghan iç geçirdi.

Alt tarafı Seungcheol'ü evli ve iki çocuk babası olarak görmüştü, bir rüyanın bu kadar etkisinde kalmamalıydı. Ne kadar saçma ve çocukça davrandığını fark ettiğinde suratı asıldı. Sırf bu yüzden gerçekten de kıskançlık duygusunun içini kemirdiğine inanamıyordu.

Sabah Seungcheol'ün büyükbabasından miras kalan araziden dönmüşlerdi. Hafta sonları için mükemmel bir mekandı ancak hafta içi her ikisinin de işlettiği yerel ve yeni nesil yiyeceklerin rövanşta olduğu Caratland Kafe'yi işletiyorlardı.

Kapının açılması ile çanlar şıngırdadı. Jeonghan kafasını gelen kişiye bakmak için girişe çevirdi. Gördüğü kişi ile gülümsemesi genişlerken kollarını iki yanına açtı.

"Hyung!" Neşeyle kendisine sıkı sıkıya sarılan kardeşine aynı şekilde karşılık veren Jeonghan onun kafasının tepesine öpücük kondurdu.

Ayrıldıklarında tilki gözlü oğlanın yanaklarını sıktıran Jeonghan kaşlarını çattı. "Sik kafalı sevgilin nerede?"

Wonwoo sırt çantasını tezgahın arka tarafına bıraktı. "Ne bileyim ben, bugün hiç konuşmadık."

Jeonghan onun huysuz olduğunu fark ederken onu daha sonra sıkıştırmaya karar verdi. Şimdi huysuz olduğu için ters ters cevap vermekten başka bir şey yapmayacaktı.

Tam Wonwoo'ya aç olup olmadığını soracakken Seungcheol'ün sesi araya girdi. "Yüzümde bir şey yok." Wonwoo'yu fark etti. "Selam Wonwoo."

Wonwoo elini yavaşça kaldırıp abisinin erkek arkadaşına el salladı. "Selam hyung!"

"Seninki nerede?"

Wonwoo sinirle güldü. "Benimki mi? Benimki diye bir şey yok! Mingyu benim falan değil." Ters ters baktığı sırada Seungcheol doğru bir şeye değindiğini fark etti.

Jeonghan, erkek arkadaşına uyaran bir bakış attığında; Seungcheol susması gerektiğine karar verdi. Wonwoo açlık hissi ile abisine döndü. "Karnım aç."

"Sabah kahvaltı yapmadan mı girdin derse?"

Wonwoo şirin olduğunu umduğu bir gülümseme sundu. Sabah onu kaldıracak bir Mingyu'su olmadığı için oldukça geç kalmıştı ve uykuya dalmıştı. Kalktığında da derse geç kalma ihtimalinden korkarak hızla derse yetişmeye çalışmıştı. "Geç kalacaktım yoksa."

Jeonghan iç geçirdi. "Geç mi uyandın."

Wonwoo omuz silkti. "Daha önce hiç alarm kurmadığım için alışkın değilim."

"Böyle olacağını biliyordum." Mingyu kafeye girerken söylendi. Wonwoo, erkek arkadaşı ya da eski erkek arkadaşını gördüğü anda suratını buruşturmadan edemedi. Mingyu suçlarcasına Wonwoo'yu işaret etti. "O velet asla tek başına uyanamadığı için onu aradım ancak beni engellemişti."

Just the two of us/ Jeongcheol ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin