Çikolata felakatinin üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti ve ben bir haftamın sadece iki gününü hatırlıyordum. Bir hafta önce, o gün çikolatadan arındıktan sonra bahçeye çıkıp herkesi toplamıştım. Goril bay abi ve mandrill abiyle ilgilenmesi için mahallenin diğer hamadryas teyzelerini çağırmıştım. Söylene söylene yardıma gelmişlerdi ama meraklı olduklarını göstermemek için rol yaptıklarını biliyordum, ne güzel hazır dedikodu bulmuşlar bu fırsatı kaçırırlar mı hiç?
Sonrasında ise uzun burunlu laz esnaf abiyi arayıp dikiz aynasını tamir etmesi için ona neredeyse yalvarmıştım. Yalvarışlarımın sonucunda bir daha bakkaldan çikolata çalmayacağıma dair söz vermem şartıyla yardım edeceğini söyledi, ben de "muz ol git" diyerek telefonu yüzü kapattım. Şaka yapıyorum be salaklar inanmayın hemen. Tabiki de böyle bir saygısızlık yapmadım. "Bu muz davası son bulamaz" dedim ve küçük özrümü de ekleyerek telefonu nazik bir şekilde yüzüne kapattım. Geriye kalan tek seçenek tamarincan dedeydi. Mağarasına gidip neredeyse ayaklarına kapanarak yardım istemiştim. Yalvarışlarıma hiçbir şekilde karşılık vermeyerek ayaklanmış ve mağardaki arka oyuntulardan birine girmişti. Elinde, tahminimce arabayla uğraşırken lazım olacak, aletlerle geri dönmüştü. Tamarincan dedeyi sevmemin en büyük nedenlerinden biri de buydu işte. Canım tamarincan dedem sanıldığının aksine fazlasıyla tatlı, uysal ve de masumdu!!!!!!
Arabayı da bir şekilde hallettiğimde hâlâ bahçede ölü gibi uyuyan aileme gelmişti sıra. Anlam veremiyordum, bu kadar uzun süre uyuyabiliyor olmaları maymun olmalarıyla mı alakalıydı? Hamadryas annemle habeş ablamı eve taşıdıktan sonra babamla fazlasıyla acıklı bir veda konuşması yaparak ben de eve girdim. Babam gibi bir orangutanı taşıyabileceğimi düşünmediniz değil mi? Hâlâ herkesin baygın olduğuna emin olduktan sonra annemin muzella erzağını yeniden doldurmak için dışarı çıktım. Öğrenci bir maymunum ben cebimde para ne gezer. Gidip dilencilik yapmaktan başka şansım yoktu. Aslında vardı ama dilencilik deneyimim olsun çok istiyordum. Kendimi kırmayarak ağzımı yüzümü bir güzel dağıttım, sokakta bir köşede para dilenmeye başladım.
Yaklaşık bir gün boyunca orda öylece dilencilik yapmıştım. Annemlerin hâlâ baygın olup olmadığını merak ediyorsunuzdur. Eğer ayılmışlarsa bile kendilerinde değillerdir çünkü vücutlarına fazlasıyla uyuşturucu vermiştim. Şaka yaptım be salaklar inanmayın hemen. Öğrenci bir maymunum ben, ne arasın ben de öyle şeyler. Sadece ailemi tanıyorum ve hazır yatmışken biraz daha yayılalım diyeceklerine emindim bu yüzden sıkıntı etmeyerek işime devam etmiştim. Yeteceğini düşündüğüm kadar para toplayabildiğimde her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bu maceranın da sonunun geldiğini farkettim. Öyle duygulanmıştım ki gözlerimin dolduğuna emindim. Bir gün gibi uzun bir süre anı biriktirdiğimiz küçük mekanıma son kez bakıp arkamı döndüm ki muzumla ödüm yer degiştiriyordu neredeyse. Elinde yeni kıyafetler ve biraz da yemek tutan bir adam yanıma gelip hâl hatır sormuştu. Şaka mı yapıyorsunuz siz? Bu, hep başıma gelmesini istediğim olaydı resmen. Kameranın nerede olduğunu anlamak için çok uğraşmıştım ama muzun çocuğu çok iyi saklanmıştı, bir türlü bulamamıştım. Yardımsever adam sürekli benimle konuşmaya çalıştı ama ben daha çok para verir belki diyerek konuşamıyormuş gibi yaptım. Planım işe yaramış mıydı bilmiyorum ama işin sonunda elimde fazlasıyla para vardı.
Kesinlikle uzun burunlu laz esnaf abinin bakkalından olabildiğince uzak bir marketten yeterli olduğunu düşündüğüm kadar muzella alarak evin yolunu tutmuştum. Evin bahçesine geldiğimde babamı bıraktığım yer de görememiştim. Resmen endişeden mabadımdan soluyordum şu an. Biraz daha etrafa bakındığımda bizim kapının orda kucağında babamla dikilen goril bay abiyi gördüm. Kapıyı tıktıklıyordu ama açan kimse yoktu. Evdekiler hâlâ baygındı demek ki. Hızlıca yanına gidip muz süslü anahtarlık takılı anahtarımla kapıyı açmıştım. Goril bay abiye babamı odasına kadar taşıdığı için teşekkür etmiş sonra da uğurlamıştım. Çok yorucu bir gün geçirmiştim. Muzellaları dolaba yerleştirip odama doğru koştum. Koşarken hiç tahmin edemeyeceğim bir şey oldu... Mandrill abinin verdiği muz baskılı eldivenlere basıp kaydım, sonrasını pek hatırlamıyorum ama sanırım bayılmıştım.
Ayıldığımda yatağımda ters bir şekilde yatıyordum. Takvime baktığımda ise bugünün 7 Ocak olduğunu gördüm. Yaklaşık beş gündür uyuyor muydum yani. Yatağımdan kalktığım gibi yere yapışmıştım. Etraf dönüyor, başım ağrıyordu. Ben öğrenciyim diye bende uyuşturucu yoktu ama sanırım annemlerde fazlasıyla varmış. Bunun da küçük bir şaka olduğunu umut ettim. Kendimi toparlayınca koridora çıktım ve birkaç sesin geldiği salona doğru ilerledim. Salona girdiğimde karşılaştığım manzara kesinlikle beklediğim bir manzara değildi.
Mahallenin dedikodusunu bol bulunduran üç beş tane hamadryas teyzesi dallarda oturmuş mahalleyi gözetliyordu. İşin kötüsü annemin sesi de çıkıyordu bir yerden ama kesinlikle görünürde yoktu. Sanırım uyuşturucu etkisindeydim (kucuk sakalar bunlar arkadaslar uyusturucu filan almadi sempanze arkadasimiz). Teyzelerin birine doğru ilerlerken garip bir şeye bastım ardından da kimden çıktığını anlayamadığım tiz bir çığlık yükseldi. Annemin burnuna basmıştım. Uyuşturucu etkisinde değilmişim ve annem cidden de salondaymış demek ki. Sanırım buna üzülmeliydim.
Annemi yerden kaldırıp evimizde ne haltlar döndüğünü sordum. Aradan on dakika geçti ve birden kendimi teyzelerin arasında çekirdek çitleyerek dedikodu yaparken bulmuştum. Ben baygınken çok bomba olaylar dönmüştü anladığım kadarıyla. Mahalledeki orangutan amcalar, babam da bu orangutanlar arasında, iki üç gündür düzenli olarak buluşup belli saat aralığında ortadan kayboluyolarmış. Mahalledeki hamadryas teyzelerin de bugün burda toplanmasının nedeni gizlice beylerini takip etme planı kurmalarıymış. Nasıl olmuştu bilmiyorum ama bir anda kendimi planın içinde bulmuştum. Bu işten rahatsızlık duyuyor muydum? Tabiki de hayır kesinlikle beni de dahil edin diye yalvarmamıştım, kendi hür iradeleriyle çok istekli bir şekilde beni de davet etmişlerdi ve bende biraz naz yapıp yalvarmalarını sağlayarak kabul etmiştim. Şimdi de nerden bulduklarını bilmediğim asker üniformaları ve yüzlerinin doğal halinin de siyah olmasına rağmen sürdükleri kömür ile tamamen havaya girmişlerdi.
Yanlarında fosforlu sarı tişört giymiş bir şekilde durarak fazka dikkat çekiyordum sanırım, çok yargılayıcı gözlerle bakmışlardı bana hamadryas teyzeler hatta annem bile. Senden bunu beklemezdim kadın... Sizin kadar havalı olamadığım için üzgünüm diyerek önlerinde ağlamama az kalmıştı, bakmayın bana öyle çıplak olsam daha iyi olurmuş gibi hissettiriyor bakışlarınız. Uzun bir süre daha yargılamalarına rağmen sonunda beni de bu hâlimle aralarına kabul ettiklerinde sıra babamların peşine takılmaktaydı. İnanın plandan hiçbir şekilde haberdar değildim ve babamları nasıl bulacağımızı bilmiyordum. Ben bunları düşünüp kafamda yeni soru işaretleri yaratırken içimizden bir teyze tüm soru işaretlerimi muzlayıp atacak bir harekette bulundu. Elinde çok aşırı ilginç bir cihaz tutuyordu. Umarım tahmin ettiğim şeydir. Bu teyzelere bayılmıştım, takıl bize hayatı yaşa diyecek tiplerdi. Ne yapsam köleleri mi olsam. Aralarında varlıklı biri varsa kendime milfte seçebilirdim. Teyzelerin ileri seviye zekâlarıyla babamları nasıl bulacağımızı anlamıştım şimdi. Hepimiz yola çıkmaya da hazır olduğumuz için hemen harekete geçmiştik.
Yaklaşık bir buçuk saattir yürüyorduk ve eniminki hiçbirimiz nerede olduğumuzu bilmiyordu. Her tarafımız ağaçlarla kaplıydı ve adım atmak her geçen dakika daha da zorlaşıyordu sanki. Yol çok zorlu ve yavaş geçiyordu. Aramızda 67 yaşında bir hamadryas teyze vardı. Sürekli çişi geldiğini söyleyerek bizi oyalıyordu. Anneme onu kurban edip aç karnımızı doyurmamız gerektiğini söylemiştim ama o 'ne saçmalıyorsun' bakışı atıp yandaki teyzeyi göstermişti. Annem kesinlikle zevkli biriydi. Eğer acıkırsak kesinlikle annemin gösterdiği teyzeyi kurban etmeliydik.
Uzun ve sessiz yol hâlâ devam ediyordu. Ortamdaki sessizlik bir maymuna kafayı yedirecek tarzdaydı cidden de. Yaklaşık yarım saat önce bir teyze kafayı sıyırmış gibi çığlık atıp bu işe devam edemeyeceğini söyleyerek aramızdan ayrılmıştı. Başka bir teyzede onu sakinleştirip getirecegini söyledi ama ikisinden de geri haber alamadık. Bizde uğraşmamaya karar vererek yolumuza devam etmiştik. Zaten yeni gelinlerdi onlarla mı uğraşacaktık bir de?
Yolculuğa başlayalı neredeyse iki saati bulacaktı ki kendime milf seçtiğim teyze heyecanla fısıldayarak bağırdı. Teyzenin sevinç nidaları ile hepimiz sonunda hedefe vardığımızı anladık. Bir iki ağaç öte de bir grup orangutanın sesi duyuluyordu. Sessiz ve dikkatli bir şekilde ilerlemeye devam ettik. Çalıların arkasına geçip gizlice olan biteni izlemeye başladık.
Sır perdesi aralanıyor.
Velet şempanzenin babasına söylediği acıklı veda sözleri;
Bil ki yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla anılırsın. Ve unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şebekgiller Mahallesi
Fantasymangal ustasi orangutan babamin mirasi 2010 model doblom ile evlenmek gibi planlarim vardi...