19. Bölüm

6 1 0
                                    

         Bugün Devrim'in ailesinin evine gidecektik. Biraz gerilmiştim doğrusu. Yine de annesi Filiz teyzeyi özlemiştim, tatlı biriydi. Akşamüstü gidip akşam yemeğini orada yiyecektik. Saat 17.00'ye yakın hazırlanmaya başladık. Elif'le çıktığımızda aldığım yeşil, askılı elbisemi giydim. Üşümemek için üzerime beyaz bir hırka da alacaktım. Beyaz ayakkabılarımı giyip çıktım. Arabaya bindik, on beş dakikada varmıştık. Büyük, heybetli kapının zilini çaldık ve beklemeye başladık. Kapıyı evin çalışanı Sevda teyze açtı. Hemen bana sarıldı, onunla iyi anlaşıyorduk. 

         "Nasılsınız çocuklar? İçeride sizi bekliyorlar, geçin isterseniz." Başımızı sallayıp salona doğru ilerledik. Salondaki büyük masada yemekleri hazırlamış bizi bekliyorlardı. Ceylin ortalarda görünmüyordu. Filiz teyze ilk beni gördü, ayağa kalkıp sarıldı. Devrim'in babası yerinde oturmaya devam etti. Sahi, hâlâ adını bilmiyordum. Filiz teyze oturmamızı işaret etti. Masanın başında babası, solunda annesi, babasının sağında Devrim ve onun yanında da ben oturuyordum. Birkaç dakika sonra Ceylin koşarak içeri girdi, beni gördüğü an boynuma atladı.

         "İren abla, gelmişsin!" Gülerek kollarından ayrıldım.

         "Geldim tabii, seni görmeden dayanabileceğimi mi sandın?" Ceylin de güldü ve karşıma geçti. Yemeye başladığımızda kimse konuşmuyordu. İyice gerilmeye başlamıştım. Biraz sonra Devrim'in babası konuştu.

         "Şirketi devralacağına karar verdin değil mi Devrim? Senin için en iyisi bu olacak. Döngünün devam etmesi gerek sonuçta." Devrim derin bir nefes aldı. Sanırım ailesi istediği meslek konusunda onu desteklemiyordu. 

         "Grafik tasarımcı olma konusunda kararlıyım baba, beni zorlayamazsın." Babası hızla Devrim'e doğru döndü.

         "Ne demek kararlıyım? Bizi rezil edeceksin, herkesin oğlu şirketin başına geçiyor. Artistlik yapma bana, ressam mı olacaksın? Kız gibi." Kız gibi? Sakinim, bu beni ilgilendirmez.

         "Ressam değil, grafik tasarımcı. Ayrıca ne artistliği ya? Reşit biri olarak mesleğime kendim karar verme özgürlüğüne sahibim. Dediklerin fikrimi değiştirmeyecek." Filiz teyze araya girdi, başıyla beni göstererek:

         "Bu tartışmayı başka bir yerde yapın Altay, misafirlerimiz var." dedi. Adı Altay'mış. Yemeğini bitiren Altay sinirle masadan kalkıp salondan çıktı. Sonrası yine sessizlik. Mükemmel başlangıç. 

         Herkes yemeğini bitirdiğinde Filiz teyze bize döndü, "Koltuklara geçelim çocuklar." diyerek masadan kalktı. Ceylin hemen elimi tuttu ve beni koltuğa yönlendirdi. Hep birlikte koltuklara oturduğumuzda Ceylin'le ben bir koltuğa, Devrim'le annesi başka bir koltuktaydı. Bir süre havadan sudan konuştuk. Yarım saat kadar sonra Altay, Devrim'i çalışma odasına çağırdı. Devrim oflayarak ayağa kalktı. "Birazdan geliyorum." diyerek salondan çıktı.

         "İren abla, biliyor musun? Ben okulda bütün soruları doğru cevapladım, hem de matematikte!" Yüzüme şaşırmış gibi bir ifade taktım.

        "Vay canına, peki kaç soru vardı?" Çok bilmiş bir edayla cevap verdi:

         "On iki. Öğretmenim bana kâğıttan yapılmış bir madalya taktı." Gülümseyerek onu tebrik ettim ve sarıldık.

         "Filiz teyze, rica etsem tuvaleti kullanabilir miyim?" Filiz teyze başını salladı. Salonun kapısından çıkıp sol taraftaki koridora girdim. Daha önce kısa bir süre burada yaşadığım için neyin nerede olduğunu az çok biliyordum. Tuvalete girip çıktım. Tam çalışma odasının yanından geçerken içeriden bağırış sesleri duydum, kapı aralık kalmıştı. Merakıma yenik düşüp kapıya yaklaştım ve sesleri dinlemeye başladım.

         "Sen iyice şımardın! Ben senin masraflarını ödüyorsam sen de benim istediğimi yapacaksın. Seni büyü de ressam ol diye özel okullarda yetiştirmedim ben. Bu hayatta hiçbir şey karşılıksız olmaz oğlum, ve sen hâlâ sana harcadıklarımın karşılığını vermedin. Yıllardır şirketin başına geç diye uğraşıyorum, sen geçmezsen kim geçecek, Ceylin mi?" Ağzım açık kalmıştı, söylediklerinin hiçbir mantıklı yanı yoktu.

         "Baba-oğul ilişkisinde karşılık yoktur, sevgi vardır baba. Bana hiç göstermediğin şey." Devrim'in gayet sakin yanıtıyla gözlerim doldu. Sevgisizlik ne demektir iyi biliyordum. 

        "Sevgi para kazandırıyor mu, ha?" Cevap gelmedi. Altay bir şeyi sertçe masaya çarptı ve kapıya doğru yaklaştığını duydum. "Defol git evimden. Benim oğlum olmaya layık değilsin." Hemen kapıdan uzaklaştım ve hızlı adımlarla salona gittim. Yerime oturduktan birkaç saniye sonra Devrim girdi.

         "Gel İren. Gidiyoruz." Ceylin'le vedalaşıp Devrim'in peşine takıldım. Birlikte dışarı çıktık ve arabaya bindik.

**************

          Eve dönmemizin üstünden iki saat geçmişti. İkimiz de boş boş oturuyorduk. Olanlar hakkında hiç konuşmamıştık. Devrim bir anda yerinden kalkıp mutfağa gitti. Ben daha ne olduğunu anlayamadan elinde iki birayla geri döndü.

         "Çatıya çıkalım." Biraz sonra Devrim'in binasının çatı katındaki terastaydık. Buradan bütün İzmir görünüyordu. Yıldızlar çok güzeldi. Buraya neden daha önce gelmediğimizi düşünmeden edemedim.

         "Ne olduğunu anlatmak ister misin?" dedim ona dönerek. Bakışları gökyüzündeydi.

         "Aileme artık çocuk olmadığımı, kendi kararlarımı verebileceğimi ve kendi özgür iradem olduğunu anlatamıyorum. Hâlâ beni kontrol etmeye çalışıyorlar, en önemlisi ise kararlarıma saygı duymamaları. Annem yine pek üstüme gelmiyor ama babamla bütün konuşmalarımız onun benim hakkımdaki kararlarıyla ilgili. O ne yaparsa yapsın, ne derse desin şirketin başına geçmeyeceğim. Ben grafik tasarımcılık okuyacağım." Anlattıklarını sabırla dinledim.

         "Bu konuda tamamen haklısın, ne yapmak istiyorsan onu yapmalısın. Başkaları buna karar vermemeli, baban bile. Konuşmanıza biraz kulak misafiri oldum. Babanın söyledikleri, özellikle sevgi hakkında olanlar, kabul edilemez. Bakış açısı çok saçma ve üzücü," Elini tuttuğumda başını bana doğru çevirdi. "Ama ben senin yanındayım. Seni sonuna kadar destekliyorum. Bunu başarabileceğine inanıyorum. Sadece kendine güven ve onları dinleme." Gülümseyerek avucunun içindeki elimi daha sıkı tuttu. 

         "Teşekkür ederim. Yanımda olduğun için." Biramdan bir yudum daha alıp acılığından yüzümü buruşturdum. 

         "Asıl gökten melek gibi indiğin için ben sana teşekkür ederim." İkimiz de aynı anda gülmeye başladık. 

         "İren, ailen seni neden yetiştime yurduna bıraktı? Yani, tam olarak nasıl oldu?" Derin bir iç çektim ve ezberimdeki hikâyeyi anlatmaya başladım.

         "Annem beni doğurduğunda çok gençmiş. Babamla sevgili bile değillermiş, beni aldıramadığı için doğurmak zorunda kalmış. Babama hiç ulaşamamış ve kimseye beni anlatamamış. Ailesiyle arası kötü olduğu için anneannem bile beni bilmiyormuş. Beş yıl sonra yurt dışından bir iş teklifi aldığında geleceğine odaklanmaya karar verip beni yurda bırakmış. Onu hatırlıyorum, hatırladığım kadarıyla da ona çok benziyorum. Böyle işte." Devrim nefesini tutarak beni dinledi. Sözlerim bittiğinde nefesini verip hüzünlü bir şekilde beni izledi. Üzülmesini istemediğimden gülümsedim. "Geçmişte kaldı, olması gerekiyordu ve oldu. Yapacak bir şey yok." Beni kollarıyla sardığında öyle sıkı sarılıyordu ki sanki bana değil de kendine güç vermeye çalışıyordu. Ben de ona sımsıkı sarıldım. Gökyüzünün altında, gecenin karanlığında sıkıca sarıldık birbirimize, hiç ayrılmak istemezmişçesine.

Bu bölümü tek oturuşta yazdım ve evet yine beynimi hissetmiyorum. Güzel bir bölüm oldu bence, umarım sevmişsinizdirr 

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen, kitabı sevdiyseniz arkadaşlarınıza önerirseniz çok sevinirim 🧡

Kelebek EtkisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin