Bölüm 2: Kayboluş

11 1 0
                                    

Sahile nasıl gittiğimizi hatırlamıyorum, tanımadığım bir insanın arkasından dakikalarca ağladım tek hatırladığım bu. Sonra bizimkiler geldi, zar zor kalktım oradan. Bu sahile gelmeyeli çok olmuştu, bu fırtınayı görmeyeli... Burası Amasra ufak ama gergin memleket, bir kaç sahili vardır ki aldığını vermez geri. İnsanları da cesurdur yine de girerler o denize. Merkeze vardığımızda kendime gelmekle gelmemek arasındaydım sonra kızlar geldi, biraz konuşup kafamı dağıtmam için çabaladılar. İyi gelmemişti bana orası ama ne olursa olsun o gün son günümüzdü, oradaydık ve mutluyduk. O yüzden ihanet de edemezdim oraya. Biraz oturduktan sonra hava kararırken ayrıldık ve ben döndüm dolaştım yine büyük limana vardım, sabah oturduğum yere tekrar oturup biraz denizi izledim kapkaranlıktı ve uzaklara baktığında ufuk çizgisini göremiyordun. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken çantamı yastık olarak kullanıp öylece uzandım kumlara telefonumdan kısık sesli bir şarkı açıp bende eşlik ettim. Başucumdaki hareketlilikle kafamı kaldırıp baktım sabahki çocuktu, Mavi... Gülümseyerek oturdum "Tekrar selam, görünce geleyim dedim eğer rahatsız ettiysem gideyim." dedi tek bacağını kalkmaya hazır pozisyonda tutarken "Yok yok iyi oldu geldiğin. Hem bu saatte tek olmam da pek tekin değil tatil mevsimi turist çok." dedim elimi oturması için bacağına koyup ve bunu yaparken fark etmedim bile. O an balım'a ihanet eder gibi hissedince hızla çektim elimi, gülümseyip bağdaş kurdu "Ee kendinden bahsetsene biraz." dedi hevesle bana dönerken ne diye bahsedecektim ki "Ben ben değilim ki artık benim canımdan can koptu. Bu konuştuğun kız aslında böyle bir kız değildi." dedim denizi izlerken "Nasıl yani?" dedi sesindeki merakı gizleyemeden "En yakın arkadaşımı ve sevgilimi bu maviler söktü götürdü. Gözümün önünde öldü ikisi de, ama ikisini de kalbimden sökemedi o deli dalgalar belki uyanırlar diye saatlerce bekledim başlarında..."

*Tam 48 gün önce*

Sabah büyük bir mutlulukla yataktan fırladım, koşarak mutfağa gidip anneme sarıldım "Sabah sabah ne bu mutluluk prenses?" dedi babam balkonda kahve sigara yaparken "Babacım bugün bizimkilerle sahile gidiyoruz ya! Nasıl mutlu olmayayım aylardır bunu planlıyoruz." dedim etrafımda dönerken "Benim ablam nerede ya!?" diyerek odasına koştum "GÜNAYDIN HAYATIMIN ANLAMI!" yatağına zıplayıp uyanması için dürttüm. Oflayarak kalkıp gülerek tuvalete gitti, bende odama gidip kıyafetlerimi ayarladım hızla. Kahvaltıdan hemen sonra gidecektik, yemeği nasıl yediğimi bilmiyorum tekrar koşup üstümü giyindim o sırada da hızla plaj çantamı hazırladım. Çalan telefonumla kapıya koştum "Çıktım iniyorum şuan. CANIM AİLEM GÖRÜŞÜRÜZ SİZİ SEVİYORUM!" tam kapıyı kapatacakken annemin sesini duydum "Damada selam söylee." "Anne yaa." gülerek aşağı koştum. Aşağıda göz göze geldiğimiz gibi sarıldım hemen "Ne güzel olmuşsun ya sen." "Ne güzeli ya. Yüzümde güneş kreminden başka bir şey yok ki." dedim koluna girerken "Sus sen ne anlarsın. Benim sevgilim her haliyle güzel." dedi saçlarıma bir buse kondururken gülüp önüme döndüm çünkü ne kadar ısrar edersem edeyim onun en güzeli hep bendim. Yol boyu aptal aptal hayaller kurduk beraber aynı üniversiteye gidip aynı eve çıktık, okulumuz bitince istedi benden, 2 kedi aldık ikisi de sokakta ve dükkanda beslediğimiz kediler, sonra yurt dışına çıktık 'İt ayağı yemiş gibi gezelim sevgilim' dedi gülerek bende kabul ettim tabii onla gezmeyip kimle gezecektim. Buluşma noktasına alkışlarla karşılandık "Çiftimiz de teşrif edebildi." dedi Kaan gülerek Deniz de beni hemen satıp "Hep bu yengeniz geç hazırlandı." "NE! İn dediğin anda indim be hayırsız." dedim kollarımı göğsümde bağlarken hemen Elif atıldı zaten "Enişte valla Naz'ın geç kalabildiğini de ilk senden duyuyorum ne hikmetse." dedi yüzünü buruşturarak "İşte baldız nazı bir bana geçiyor Nazın." kendi esprisine taksi gelene kadar gülmüştür sonra da belki aptal Denizim benim. Taksiye kucak kucağa oturup 20 dakika o yolu çektik Berra arada "Camı açıp atlasam napabilirsiniz ki?" diye komiklikler yapıyordu ve sonra sessizliğe geri dönüyorduk. Taksiden indiğimiz gibi seke seke -asla sıcaktan değil- şezdonglara koştuk Sude biraz benle uğraştıktan sonra suya girdi sonra da hepimiz girdik zaten. Bu sıcakta tek iyi gelecek şey buymuş onu da anladık, Kıraçtan çıkan harika fikir sonucu deve güreşi yapma kararı aldık. Ne tür eğlenme şekli varsa hepsini yaptıktan sonra dalgalar artınca denizden çıktım, biraz fotoğraflarını çektim biraz yemek yedim. Gelmemi istediler ama tedirgindim gidemedim, onların da gelmesini söylesem de eğlendikleri için pek takmadılar beni. Bir ara Deniz geldi yanıma sarıldı, öptü, kokladı 'Tuzlu tuzluyum niye öpersin ki.' diye söylendim bende "Kan revan içinde de olsan öperim seni binlerce kez ne saçmalıyorsun kuzu." dedi sanki son sarılmamız gibi sarılırken. Gözlerim doldu kokusunu çekerken "Deniz gitmesen..." dedim tam giderken kolundan tutup "Sevgilim biz buraya yüzmeye gelmedik mi ne olacak sanki. Hadi gittim ben!" sulu sulu öpüp öyle yolladım. Yanımda oturan Elif bize gülüp çektiği videoyu gösterdi her anımızı çekmişti öyle güzeldik ki. Dalgalar iyice arttı herkes çıktı ama Denizin canı adrenalin çektiği için ne kadar seslensek de gelmemeye direniyordu aslına bakarsanız Su da pek farklı değildi. Bir dalga geldi sonra dalga değil ölüm suyuydu bizim için ikisini de aldı içine çığlık çığlığa suya koştum, fark eden koştu zaten. Ölüyorlardı, gözümün önünde çırpınıyorlardı ama elimden hiçbir şey gelmiyordu bir süre sonra dalga durdu topların dışında iki beden süzülüyordu nasıl gittim bilmiyorum Denizi o kadarcık cüssemle sürükleyerek dışarı çıkardım Su da Kaanın kucağındaydı. Kumlarda dizimi yatırdım "Deniz uyan. Deniz nefes al. Denizim hadi olmaz böyle. Deniz şaka yapma ya. DENİZ HAYIR SON KEZ SARILMADIK HAYIR. Sevgilim ben sana doymadım ki daha uyanman lazım." nefes almıyordu buz gibiydi bedeni Suya baktım onunda farkı yoktu "Kardeşim..." diye sayıkladım o da konuşmadı Kıraç yanıma oturdu "Eci kalksana ya bak yenge korktu." dedi gözyaşlarının arasından ama gitmişti artık ne ambulans uyandırırdı onu ne de prensesin sihirli öpücüğü. Defalarca gözümün önünde tekrarlandı bağırışları sonra biraz daha netleştiği ve o an fark ettim Denizin son kelimesi 'Naz'ım' olmuştu, artık hiç hakim olamıyordum sesime hıçkırıklarım çığlık olmuştu ruhum sesimle Denizin yanına yükselmişti orada. Saatlerce bekledik 5 aptal 2 aptalı, hala sayıklıyorduk hepimiz de bir şeyler. "Ben dedim gitmeyin dedim neden dinlemediler ki şuan böyle olmazdık bedeninde ruhun olurdu aptal sevgilim." biraz sonra ambulans geldi, sonrası da belli zaten...

Tekrar ağladım içli içli o günü hatırlamak hiç iyi gelmemişti bana "Ben hayat doluydum Mavi, eğlence enerji deyince ben gelirdim insanların aklına ama şimdi nefes alıp verirken bile kendimden utanıyorum." dedim nefes nefese. Biraz da o anlattı ben dinledim, bir kaza geçirmiş ne kazası bilmiyor kazadan öncesini de hatırlamıyormuş. Duyunca önce absürt geldi ama düşününce imkansız değildi, keşke önceki hayatını da hatırlasaydı merak ediyordum çünkü bu çocuğu. Saat geç olunca annemin aramasıyla ayaklandım "Bal kızım, hadi saat geç oldu yabancı dolu sokaklar gel yavaştan." "Tamam annecim geliyorum." deyip çantamı yerden aldım benimle beraber Mavi de kalktı "Ben bırakayım seni eve aklım kalmasın." kafa sallayıp arkamdan çıkmasını bekledim. Eve kadar sessizce yürüdük, arada ben öksürüyordum ondan sonra da tekrar sokaktan geçen insanların sesindeki sessizliğe gömülüyorduk. Evin önüne geldiğimizde hiç yadırgamadan sanki defalarca gelmiş gibi durdu, el sallayıp içeri doğru yürüdüm. Tam apartmana girerken arkamdan seslenmesiyle durdum "Naz!" girişten geri dönüp merdivenlerden indim. Bir şey unuttuğumu düşünmüştüm açıkçası. "Sana bir daha nasıl ulaşabilirim?" diye sordu çekik gözleri uykudan iyice kapanırken "Eğer kader bizim yollarımızı bir kez karşılaştırırsa illa bir kez daha karşılaştırır." deyip koşarak içeri girdim. Mavi... Sevgilimi alan da mavilerdi.

Ya Adımı UnutursamWhere stories live. Discover now