Bölüm 4: Geri Dönüş

2 0 0
                                    

Yola nasıl atladığımı hatırlamıyorum, Elifi hızla karşı kaldırıma itip arkasından da kendimi attım. Araba yavaşlayıp camını açtı ikimizi de bakıp hiçbir şey demeden gitti "Sağ ol yavaşladığın için sığır evladı!" diye arkasından avazım çıktığında bağırdım.

     Elif gülerek yerden kalkıp bana baktı "Sığır evladı ne ya?" dedi kahkahalarının arasından. Sesimi duyan herkes çevremize toplanmıştı, hediyelik eşya dükkanından çıkan insanlar yerdeki bana ve ayakta gülmekten bir hal olmuş elife bakıp işlerine devam ettiler. Yaz tatilimin yarısını orada çalışarak kalan yarısını da kazandığım parayı orada harcayarak geçirdiğim canım dükkanımdan Kenan abi koşarak çıkınca gülerek ona baktım "Kız o ses neydi?" dedi sırtımı sıvazlayarak beni ayağa kaldırırken "Hayvanın teki kızı eziyodu, tamam bizim salak bakmadan atlamış olabilir ama ara sokak bura o kadar hızlı gidilmez. Bir de salak salak bakıyo, çekip dövmeyi bile düşündüm o sinirle." dedim tek nefeste. Kenan abi Elifle bakışıp ufak bir kahkaha attı "Gelin bi soğuk su vereyim size." deyip bizi önüne katarak dükkana doğru yürüdü "Bu yaz işler fesat Naz hanım müşteri çağırmıyo artık." iğneleyici sözleriyle kafamı eğdim "Ya Kenan abi, tamam yarından itibaren işe başlıyorum hadi." dedim biraz suratımı asıp duygu sömürüsü yaparak "Heh şöyle kızım ya aferin sana, biraz toparla kendini." sadece kafa salladım yavaş yavaş. Elif çalan telefonuyla elini arka cebine attı "Kıraç arıyo. Ne alaka? Geldiğimi mi haber verdin?" diye art arda sorularını sıralarken masadaki telefonuma uzanırken hayır der gibi kafa salladım "Beni de aramış." dedim telefonu geri koyarken. Telefon tam kapanacakken Elif açtı hızla "Heh? He. Hıhı. Hee." deyip telefonu kapattı "Tek kelime biliyor ateş yakamıyor." dedim kıkırdayarak, kafama vurup kapıyı işaret etti. Efe, Kaan ve Kıraç sıralanmış bize bakıyordu, gülerek ayağa kalkıp Kenan abiyle vedalaşarak yanlarına gittik. Kapıda biraz laflayıp Elife hoş geldinlerini sunduktan sonra yürümeye başladık.

     Yolcu limanının önüne geldiğimizde etraf o kadar kalabalıktı ki uğultu kulak tırmalıyordu, hızla yemeklerimizi alıp rotamızı ağlayan ağaca çevirdik. Yolda giderken insanların sesleri çarpıyordu bazen kulağıma, küçük evimizin düzeni kafalarını karıştırıyor gibiydi. Ufak bir tebessümle önden önden giden çocuklara baktım, bundan 48 gün öncesine kadar Deniz de yanımızdaydı. Şuan kolu omzumda olurdu büyük ihtimalle, küçük bir çocuk gibi hızlı hızlı konuşur bir şeyler anlatırdı kendince, Kıraç'ın Kaanla uğraşmasına güler arada eşlik ederdi. Gözümden düşen tek damla yaşı hızla silip derince bir nefes aldım. Ağlayan ağacın yanına vardığımızda her yer ayaklarımın altındaydı bütün şehir bana göz kırpıyordu adeta. Bulduğumuz ilk boş masaya oturup içecek bir şeyler söyledik. Laf dönüp dolaşıp yine Deniz'e gelmişti, tek ben değil hepsi çok özlemişti biliyorum, dışarıdan buz dağı içeriden soğuk kışta sarıldığın yorgan kadar sıcak çocuğumu.

     Kaan hepimiz susunca lafa girdi "Hatırlıyonuz mu lan?!" biraz yüksek sesle konuştu için hepimiz ürpermiştik Kıraç kendini sakinleştirmeye çalışırken elinin tersiyle Kaana bir tane vurup "Aptal evladı sakin olsana." diye söylendi. Kaan omuz silkip tekrar konuşmaya başladı "Geçen senenin ortaları falandı herhalde, daha hepimiz arkadaşken. Deniz bi gün okula geç kaldı yok yazılırsa belge alamıyo, uyuya mı kalmıştı?" sorusunun bana olduğunu belli etmek ister gibi bana döndü, sadece kafa salladım "Heh! Bu akıllı da ders başlamadan okuldan çıkıp koşarak evlerinin önüne gitmişti. Sonra Deniz sırf Naz yok yazılmasın diye arabayı kaçırıp öğle arası çaktırmadan geri bırakmıştı." sözü bittiğinde hepimizin yüzünde özlem dolu bir gülüş vardı "İki tur attırmıştı ama ne eğlenmiştik." diye lafa atladı Kıraç, Elif gülüp gözünün önünde o anlar var gibi konuştu aynı "Araba sürmeyi de beceremiyodu, aklımız çıkmıştı." ben mi? Ben dinleyip o günü düşünmeyi tercih ettim. Aralarından soyutlandığımı fark eden elif ayağımı dürtü, irkilerek kendime geldim. Kaan elindeki sigaranın külünü döndürerek küllüğe döküyordu, benim çalan telefonumla herkesin dikkati dağılmıştı. Ekrandaki 'Cicim ve Zeynooşşkoo'dan gelen grup araması' yazısıyla kaşlarımı çattım "Bu iki manyak tatilde değil miydi?" diyerek telefonu açtım "Alliiioooo!!" dememle başlayan konuşma yarım saat kadar sürdükten sonra Kaanın telefonu alıp "Allah'a emanet bay!" demesiyle bitti. Bir süre bir Kaan'a bir telefona baktım, bazen cidden sıkıntılı bir çocuk olduğunu düşünüyordum. Havanın kararması ve serinlemesiyle oturduğumuz yerden kalkıp aşağı doğru indik, Kıraç Elifi eve bırakırken ben de Kaan'ı peşimden sürükledim. Yol boyunca Denizden bahsettim ona, o da hiç sesini çıkarmadan dinledi "Bir tek sana gösteriyodu o yanını, her kıza buz gibi olan Deniz seninle çocuk gibiydi. Bizden çok farklıydı; karakteri, gülüşü, hatta bazen aldığı nefes bile. Çoğu zaman sohbet dışı kalıp telefona bakardı. Ama seninle öyle değildi belki de seninle kendi oluyordu bilemeyiz. Çok erken gitti aramızdan." dedi buruk bir sesle. Gülerek kafa salladım "Her zerresi ezberimdeydi Kaan, unutmaktan çok korkuyorum." sırtımı pat patladı bana güç vermek ister gibi "Unutmazsın yenge korkma sen." diyerek. Evin önüne geldiğimizde tokalaşıp ben eve girene kadar bekledi, içeri girdiğimde merdivenlerin başında oturan Maviyle kaşlarımı çattım "Mavi?" dedim kendimi belli etmek ister gibi "Naz! Naz ben bir şeyler öğrendim." diye yerinden fırladı hızla. O an ilk defa dikkatli baktım ona boynunda altı tane ben vardı tamı tamına, nefes alamadım bir süre. Yukarıdan annemin sesi geldi tam o anda "Naz hadii! Kızım ev soğudu kapıyı açtım seni bekliyorum." diye söyleniyordu, Mavi bir yukarı bir bana baktı "Yarın küçük limanda bekliyor olacağım seni. Anlatmam gerekenler var." deyip koşarak gitti. O gidince biraz arkasından bakıp yukarı doğru çıktım ayaklarımı yere sürerek, annem kapıda kaşlarını çatmış bana bakıyordu "Kimle konuşuyodun bakayım sen?" bi kaç saniye boş boş bakıp cevap verdim "Tam içeri girerken Kaan seslendi telefonum cebinde kalmış onu verdi." dedim bir taraftan ayakkabılarımı çıkarırken. İnanmadığı belliydi ama sadece kafa sallayıp kenara çekildi girmem için, kendimi odaya attığımda anladım ne kadar yorulduğumu. Bir taraftan şakaklarımı ovarken bir taraftan gruba gelen sesleri dinliyordum Berra'nın İzmir'den döndüğünü anlatan sesleri, Cemre'nin yazın bitmesine yakarışları, Zeynonun iki dakikalık taklit sesleriyle birlikte her şey bitti diye düşünüp telefonu kapattım. Tam o sırada telefon ekranında beliren "Bal Çocuğumm" yazısıyla donup kaldım, ne telefonu açabiliyordum ne de bir tepki verebiliyordum. En sonunda sırılsıklam yüzümle telefon tam kapanacakken açtım "Alo?" sesim bir süre havada kaldı "Deniz?" diye tekrarladım "Balım?" defalarca söyledim ama hiçbir ses yoktu. Kapatmaya elim gitmedi çünkü biri Denizin telefonunu bulmuştu ve beni aramıştı "Sensin..." ve telefon kapandı. Defalarca bağırdım kapalı ekrana "BENİM!" diye ama ne bir karşılık alabildim ne de kendimi tutabildim, en sonunda bağırışlarıma ablam girdi odaya "Naz n'oluy?" dedi beni iki kolumdan sararken "Deniz aradı." diye haykırdım gözyaşlarımın arasından "Aramadı." dedi dümdüz bir sesle. 


You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 22 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Ya Adımı UnutursamWhere stories live. Discover now