Merhaba arkadaşlar. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Düşünürken çok zaman harcamama rağmen kurgu sadece gemi içerisinde geçtiği için olay akışının tekrar ettiğini düşünebilirsiniz. Bunun için üzgünüm ama elimden geldiğince olmamasını sağlamaya çalışıyorum. Düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çok sevinirim. Umarım beğenirsiniz.
Keyifli okumalar dilerim. :)
—
Attığı her adımda dizlerinin bağı çözülüyor, bulunduğu yere çöküp ağlamamak için kendisini güç bela zaptediyordu. Düzensiz nefeslerini toparlamaya çalışıyor, gözlerindeki sızının geçmesi için çabalıyordu. Göğüs kafesinin içinde binlerce duygu kalbini parçalıyor, aklıda aynı durumdan muzdarip binlerce düşünceyle zihnini bunaltıyordu. Kalbinin üzerine bir ağırlık çöreklenmiş, kendisini taşıyabilmek bile artık Jungkook'a büyük bir yük gibi geliyordu.
Katip kamarasından çıktıktan hemen sonra arkasından açılan kapının sesini duymuş fakat dönüp bakmadan ilerlemeye devam etmeye çalışıyordu. Tanıdık, sert adım sesleri ardından geliyor, kendisinin koşar adımlarına rahatlıkla yetişebileceğini bildiği halde bilerek aralarında belli bir mesafe bırakıyor gibiydi.
Jungkook bir yandan konuşmak istemiyor, sadece yoluna devam edip yalnız kalmak istiyordu. Ama diğer yandan esmer adamdan bir şeyler duymak, bir şekilde kendisini gördüklerinin tersine inandırmasını istiyordu. Fakat bunun mümkün olmadığını da biliyordu, neticede az önceki görüntüye bizzat şahit olmuştu.
"Jungkook!"
Tedirginliğini oldukça iyi saklayan duyduğu düz ses tonuyla tüyleri gerginliğinden ötürü diken diken olurken adımları durmamıştı. Ardından adını ikinci kez duymasıyla kucağında bulunan kalın kitabı tek koluna almış ve bu kez adımlarını iyice hızlandırmıştı. Arkasından gelen esmer adam ise arada bıraktığı mesafeyi Jungkook hızlanmasına rağmen rahatlıkla kapatıp beyaz tenli çocuğun önüne geçmişti. Jungkook gözlerini sıkıca kapatıp derin bir nefes alarak içinde yaşadığı duygu karmaşasını bir kenara itmiş ve kendini rahatlatmaya çalışmıştı. Buna mecburdu çünkü başka türlü konuşamayacağını biliyordu.
"Ne istiyorsun?" dedi ifadesiz bir ses tonuyla. Sinirliydi. Kırgındı. Kızmıştı. Fakat yine de ağlamıyordu. Yüzünde yapmacıklığa hiçbir şekilde yer vermeyen bir ifadesizlik vardı. Bunu yapmak çok zordu fakat kırgınlığını veya duygularını belli etmenin hiçbir anlamı yoktu. Zavallı ve güçsüz bir çocuk gibi gözükmek istemiyordu.
Jungkook kendisine döndüğünde Taehyung bir kaç saniye afallamış ve bir süre ne diyeceğini bilememişti. Beyaz tenli çocuk çok yanlış bir zamanda gelmiş ve ikili arasında geçen durumu tamamen yanlış anlamıştı. Aslında dışarıdan bakıldığında doğru gözüküyordu, istemese bile Bogum'a yaklaşan Taehyung'tu fakat yalnızca planlarının bozulmaması için böyle davranmıştı. İçeride Jungkook'u farkettiğinde gözlerini dolu gördüğüne emindi. Onu üzdüğünü düşünmüştü, düşüncesi bile kendisinden nefret etmesine sebep olabilecekken Jungkook karşısında hiçbir şey olmamış gibi düz bir ifadeyle kendisine bakıyordu.
"Seni dinliyorum?"
Taehyung beyaz tenli çocuğun duygudan yoksun sesiyle düşüncelerinden sıyrılmıştı. Ne diyeceğini bilmeden Jungkook'un ardından gitmiş fakat şimdi bir şeyler söylemek zorunda olduğunun farkına varmıştı.
"Yanlış anladın. Aslında Park ve b-"
"Bana neden açıklama yapıyorsun?"
Bu durumu değiştirebilecek bir cevap alma umuduyla bir kaç saniye bekledikten sonra konuşmasına devam etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sailor | tk
FanfictionOkyanus'un Efendisi korsan Kim Taehyung ve kurtardığı yaralı çocuk Jeon Jungkook. • Yere göğe sığmayan benliğim, Bir çift kahveliğe sığacakmış. Ben nereden bileyim? İki mavinin arasında, İçimdeki eksik dolacakmış, Ben nereden bileyim? Bilseydim, Bil...