"Yerimde kaskatı kesilmiştim. Üşümeye başladığımı hissettiğimde onun bakışları çoktan benim üstümde gezinmeye başlamıştı bile. Tam bana karşı yavaşça bir adım atmışken kolumdan biri tutup çekince çığlık attım. Kolumu tutan el hiç vakit kaybetmeden ağzımı kapatınca, bakışlarımı elin sahibine çevirdim. Ah hayır, bu o olamazdı değil mi?"
Bölümü kaydedip bilgisayarı kapattım. Birkaç saattir oturduğum sandalyemden kalkıp mutfağa doğru yavaş adımlarla ilerledim. Üstüme çöken uykuyla kendime bir kahve yaptım. Kahvemi alıp masanın üstüne koyduğumda çoktan telefonumu açmış bildirimlere bakıyordum. WhatsApp'tan gelen 10 aramayı görünce Sinem'in aradığını anlamak zor değildi. Kahvemden bir yudum alıp Sinem'i geri aradım. Çok beklemeden açmasıyla telefonun elinde olduğunu anlamak zor olmadı. Zaten bırakmazdı ki! "Asel! Şu yazılarından başını kaldırıp da bize yazmayı akıl edebilir misin artık?" Sinem'in bu sitemlerine hazırlıklı olduğum için sakince "Denerim" diye mırıldanmakla yetindim. "Allak aşkına, şu yazılara odaklandığın kadar stajına odaklansan şimdiye doktor olmuştun Asel!" Ama ben mesleğimi hiçbir zaman ön planda tutmamıştım ki. Küçüklüğümden beri kendi kitabımın çıkması istiyorum, fakat tabii annem yanında bir işimin olmasını istedikleri için tıpı seçmiştim. En azından küçüklük hayallerim gerçekleşir, yani yazar ve doktor meslekleri. "Dışarı çıkalım mı Sinem? Bölümü bitirdim. Yani çıkmamamız için bir engel kalmadı!" deyip sevimlice gülümsedim. Tabi ki bunu göremeyecek ama benim de huyum bu işte ne yapabilirim ki. "5 dakikaya ordayım Kitap Kurdu, bekle sen!" Sesindeki neşeyle sakinleştiğin anlayıp sessizce güldüm. "Süren başladı Kızıl" Sinem'in kahkahasıyla telefonu kapatıp cebime koydum. Bitmiş kahve kupamı bulaşıkların içine koyup hızlı adımlarla odama gittim. Üstüme siyah tişörtümü geçirip kot pantolonumu giydikten sonra makyaj masamın önüne oturdum. Günlük sade ama güzel bir makyaj yapıp aynanın karşına geçtim. Yansımamı görmeyi bir çok kızın aksine seviyorum.
Zile durmaksızın çalınmaya başlayınca koşarak kapının önüne gittim. Kolumdaki saate baktığım saat 17.54'ü gösteriyordu. "Kim o?" diye bağırdığımda Sinem'in bu sorudan bıktığını bildiğim için güldüm. "Kapıyı açmazsan kimse olacağım!" diye bağıran Sinem'i duyunca hızlıca kapıyı açıp Sinem'e sarıldım. "Tamam, Asel! Sürekli buluşuyoruz ama sen bu sarılma huyundan vazgeçemedin!" "Bana bağırmayı keser misin Kızıl? Buğra'yla kavga etmen benim suçum değil!" Ne yani, sizin de arkadaşınızı sürekli üzen bir dağ ayısı enişteniz yok mu? Yoksa ne mutlu size! "O Habeş maymununu bırakmayı ne zaman düşünüyorsun Sinem?" "Hiçbir zaman! Hem sana da birini bulacağım merak etme." Dik dik bakmakla yetinen arkadaş ben oluyorum galiba.
---------------------
"Geç arkaya goril!" Hadi ama sırada kaynak yapmak ne zamandan kalmıştı. Hadi onu geçtim, bir insan sahildeki pamuk şeker sırasında neden kaynak yapsın? Adam kolumdan tutup beni köşeye çekti. "O sırayı ben kaç saattir bekliyorum haberin var mı?" diye bağırıp yumruğumu adamın yüzüne geçirecekken tekrardan kolumu tuttu. Bu zamanların erkekleri de fazla öküz oluyor! Neden her saçma olay benim başıma geliyordu ki? "Beni rezil ettin salak kadın!" diye beni aşağıladığında bağırdığıma pişman olduğumu söyleyemezdim. Adam pamuk şeker sırasında ayağıma basmış oda yetmezmiş gibi 2 kere uyarmama rağmen tekrardan basmaya devam etmişti! "Bir insan nasıl bu kadar sakar olabilir?" diye karşılık verdim. Herhalde hiçbir şey demeden uyaracağımı sandı. Bir olur tamam, iki olur ona bile tamam ama üçüncü kez ayağıma basmak nedir? Adam iki dakikada ayağımı ezmişti! Sinem hangi cehennemde acaba? Lavaboya gidip gelmek 10 dakikanı bile almaz değil mi? Tamam, biraz sinirli biriyim. Kabul ediyorum ama haklı mıyım, haklıyım. Adam hala söyleniyordu ama artık ona bağırmayı bırakmıştım. Adam sonunda sakinleşmiş olacak ki "Tamam, sana ben alarak hatamı telafi ederim sıraya geçmene gerek yok" dediğinde umursamazsa omuz silktim. "İstemez!" Evet, bunu adamın yüzüne bile bakmadan Sinem' bakmak için o adamın tam tersi yönde yürümeye başladım.