Kapının arkasına baktığımda büyük bir ağaç ve ağacın üzerindeki tahtalardan yapılma bir merdiven vardı.
"Tamam, galiba şuan salak gibi bu ağaca çıkmamız gereken yer." Sessizce kıkırdadım. Selin yine konuşmaya başlamıştı, bu kız hiç susmaz mıydı! "Ben önden bakarım, burada bekleyin bir şey olursa kendinizi koruyabilirsiniz diye umuyorum." Mert'e bakıp başımı salladım. Bunu neden yaptığım hakkında en ufak bir fikrim olmasa bile. Mert önden giderken peşinden Işıl da gitti. Üstümde gözler varmış gibi hissetmeme rağmen arkama dönüp bakmadım. Işıl gittikten 2 dakika sonra Emre "Bende geliyorum güzelim korkma sen!" diye bağırarak Işıl'ın peşinden koştu. Çok geçmeden Işıl'ın bağırma sesini duydum. "Bir de seninle mi uğraşacağım ben? Burada bulunacaksan bile lütfen benden uzak dur." Sesi sakindi ama bağırıyordu. Daha çok uyarmalı ve tehditkar bir ses tonu kullanıyordu.
Onların peşlerinden gittim. Göz ucuyla arkama baktığımda Deniz'in ve diğerlerinin de arkamdan geldiğini gördüm. Hayır, ben gittiğim için değil burada kalmak istemedikleri için geliyorlardı. Selin ise hala söylenip başımızı şişirmeye kararlıydı. Bu kızdan daha şimdiden bıkmıştım.
Selin kendi kendine tepinirken yere düşünce Miray yanında bitti. Selin'e elini uzatarak "İyi misin?" diye sordu. Selin kaşlarını çattı ve Miray'ın elini tutarak düştüğü yerden kalktı. Barış'ın sessizce güldüğünü duyup ona nedenini soran bir bakış attım. O ise Miray'a bakarak "Hep böyle yardımsever misin?" dedi ama sonunu sanki bir şey söyleyecek gibi bırakmıştı. Miray içten bir şekilde Barış'a tebessüm edip "Miray, ve evet." dedi. "
Onlara bakmayı bırakıp ağaca doğru ilerledik. Sırasıyla olmak üzere ağaca çıktığımızda kendimizi bir ağaç evde bulduk. Aslında tam bir ağaç ev sayılmazdı. Bir kaç tahta çakılmış bir zemini, ortasından geçen kocaman ve sağlam görünen bir ağaç gövdesi vardı. Gövdeyle yerdeki tahtaların birleştiği yerin biraz yukarısında ise yine tahtalardan oluşan biz daire gövdede bir tezgah görevi görüyordu. Üstünde orta boyutlarda 12 sırt çantası vardı. Işıl çoktan kendi çantasının içini açıp bakmaya başlamıştı. İçlerinde su ve bir kaç kutu atıştırmalık yemek vardı. Belli ki bizi buraya getirenler uzun süre burada kalmamızı istiyorlardı.
Başımı çantamdan kaldırıp Deniz ve Mert'in olduğu yere gittim. Sadece 2 adım atmıştım çünkü burası cidden çok küçüktü. Baktıkları yere bakınca fazlasıyla büyük bir labirent gördüm. Ağzım açık kalmıştı çünkü bu sadece bir kısmının planıydı. Planda hem labirent hem de ikili yol ayrımında da iki tane parkur vardı. Ya yanlış olanı seçseydik ne olacaktı? En iyisi burada durup beklemekti. Evet bu kararı kendim için vermiştim, onlar umurumda bile değil, tanımıyorum sonuçta değil mi?
Kuzey, Eda ile birlikte yanımıza gelince Mert rahatsız olmuş gibi göz devirdi. Galiba Kuzey'i tanıyordu. Ama bu sevmediği hatta belki de nefret ettiği gerçeğini değiştirmiyor. Buraya düştüğümüzden beri Mert, Kuzey'e nefret ediyormuş gibi bakıyordu. Mert'e bakarak "İyi anlaşmamız gerek derken senin attığın bakışların..." diye mırıldanıp ona gözlerimi devirdim. Omzumda bir el hissedince çığlık atarak arkama döndüm. Deniz elini hemen omzumdan çekip bir küfür savurdu. "Sakin ol lanet kadın! Sana zarar vermek isteyeceğim son şey bile değil!" "Ne?" O bana ne demişti az önce? "Ben seni tanımıyorum bile!" Deniz'e bağırdığımda gülümsemekle yetindi. Samimi bir gülümsemeden çok daha uzaktı gülümsemesi. İçimde bir burukluk hissedince bize bakanlara baktım. "Hayatınızda hiç mi ani tepki veren birini görmediniz?" Herkesin önüne dönmesini beklerken Beril bana cevap vererek "Nereye baktığımızı sana soracak kadar düşmedik." dedi. Bu salak ciddi miydi? Gülümseyerek "Bana baktığınıza göre gözlerinizle taciz etmeye girer" diye duyabileceği şekilde fısıldadım. Onu taklit ederek "Bu kadar mı düştün Beril." dedim. Beril tam dudaklarını aralamış bir şey söyleyecekti ki Selin "İkiniz de susun adını unuttuğum varlıklar. Bu lanet yerde sizi çekmek zorunda değiliz daha önemli dertlerimiz var!" diye cırladı. Bu kız cırlamaktan başka bir şey bilmez miydi. Ben daha fazla konuşmaması için ona cevap vermeyince Beril de aynı şeyi yapıp susmuştu.
--------------------------
Hepimiz yerlerimize oturmuş etrafı inceleyip sohbet ediyorduk. Mert ve Işıl birer lider ruhuyla kurtuluş planları yaparken Emre, Işıl'a kıskanç bakışlar atarak Mert'i süzüyordu. Şahsen ben Işıl'ın gördüğünü bile sanmıyorum ama bana ne. Sonuçta beni ilgilendirmez. Konuştukları konuya adapte olmak ister gibi konuşanlara baktım. Kuzey, Eda'ya sanki ona yaklaşmak ve korumak ister gibi yaklaştıkça Eda ondan kaçıyordu. Barış onları gördüğünde "Kız rahatsız oluyor belli ki onun yanından uzaklaş." dedi net bir sesle. Kuzey gülümseyerek "Uzaklaşmazsam ne olur bay patron?" diye söylendi. "Hangi hakla onun yanında olmama karışıyorsun?" Barış teker teker kızlara bakarak "Onla bir alakam yok, buradaki hatta yanımdaki tanımadığım bir kadın olsa bile onu korurum. Hemcinslerimden korumak ne kadar acı verici." Açıkçası Barış bu sözlerinden sonra gözüme girmişti. Ben kendimi her koşulda herkesten koruyabilirdim ama koruyamayacak insanların da olması çok doğaldı. Eda koruyabilse bile Barış'ın böyle uyarması onu bir adım ileri taşımışken Kuzey'in bu hareketi onu bin bir adım geriye itmişti.
Kuzey sırıtarak "Abisi olarak çok bilmiş." dedi sakin bir sesle. Evet, Barış da ben de kalakalmıştık. Aslında sadece biz değil herkes durmuş bir Kuzey'e bir Eda'ya bir de Barış'a bakıyorduk. Eda bağırarak "Sen benim o günden sonra abim olmayı bıraktın Kuzey!" diye bağırınca bütün bakışlar ona yöneldi. Kuzey acı içinde gülümseyerek "Belki bir gün beni anlarsın Eda, sadece seni korumak istiyorum kardeşim." diye fısıldadı. "Kardeşim" kısmına özellikle vurgu yapmıştı.
Eda, Kuzey'e göz devirerek Barış'la Beril'in ortasına oturmaya kalkınca Beril "Ya gitsene ya, benden izinsiz nasıl ortamıza geçiyorsun?" diyerek sesini inceltince ona iğrenirmiş gibi baktım. Allah'ım, ben neyle sınanıyordum? Eda da Beril'e cin görmüş gibi bakarak Miray'la benim ortamıza geçti.
*Ortam ne kadar güzel değil mi Asel?*
*Kes sesini iç ses, telefonumu istiyorum! Ortam berbat ve benim bu sıkıntımı sadece telefonum geçirebilir!*
*Asel bana bağırmayı kes, çünkü ben senin iç sesinim."
*Ne mutlu sana. Ben iyi bir insanım. Bir çok kişinin aksine düşüncelerim mükemmel. Çok şanslısın iç ses.*
*Ne demezsin!*
"Asel?" Deniz'in sesiyle düşüncelerden ayrılıp ona baktım.
"Efendim?"
"Hiç konuşamadık, nasılsın, neler yapıyorsun, hayat nasıl?" Benimle dalga mı geçiyordu bu? Pardon da, sen kimsin Allah aşkına!
"Ne alaka, niye konuşalım ki?" Sorum onu güldürmüş olacak ki dudaklarını birbirine bastırarak gülmesini bastırmaya çalıştı. "Komik olan ne?" Gözlerimin içine baktığında gülmeyi bırakmıştı. Sıcak bir şekilde tebessüm ederek "Sensin Deniz Kızı." diye fısıldadı. "Söylesene, bana neden Deniz kızı diyorsun?
"Merak mı ediyorsun?"
"Hayır, öylesine sordum."
"Merak ettiğini itiraf et."
"İyi tamam, merak ediyorum. Ne oldu şimdi, eline ne geçti itiraf edince?"
"Hiç."
"İyi, söyleyecek misin?"
"Hayır." Deniz'in bu tavrına karşılık kalkıp Işıl ve Mert'in yanına gittim. İkisi de bana bakınca soğul bakışlarının altında kalmıştım. "Biraz sıcak baksanız ölmeyeceksiniz, merak etmeyin." Işıl bu lafıma karşılık daha da sert bakınca kıkırdadım. Mert derin bir nefes alıp "Ne istiyorsun Asel?" diye mırıldandı. "Sıkıldım, ne yapmayı düşünüyorsunuz diye merak ettiğim için geldim. Bu insanlar için plan kuracak değilim ve ben burada kalıyorum. O sebepten dolayı yapacağınız plana beni katmayın." Işıl ve Mert birer of çektiklerinde arkamdan gelen Barış'ın sesini duydum. "Burada tek kalman çok riskli Asel. Çoğumuzla anlaşamayabilirsin biz de anlaşamıyoruz ama hiç kimseyi bu yerde tek bırakamayacak kadar da vicdanımız var." Ona hak vermiştim. Bu yerde tek kalmak çok riskliydi ve birileri gelirse ilk hedefleri ben olacaktım. Bu sebeplerden dolayı dudaklarımı araladım. "Pekala, sizinle geliyorum. Ne zaman gidiyoruz?" Mert gülümseyerek ilk bana sonra da Işıl'a baktı. "Herkes yatıp uyusun, dinlenelim. Kalkınca hemen yola çıkacağız." son sözü söylemişti ve çok geçmeden herkese duyurdu. Herkes mecburen onu dinleyip uyumaya çalıştı. Burada kaldığımız süre bizim için zor olacak gibiydi...