Sabah duyduğum insan sesleriyle uyandım. Gözlerimi açtım. Bana bakan adamı görünce yerimden sıçrayarak hızlıca kalktım. "Sen kimsin be!" diye çığlık attığımda etrafımdakileri gördüm. Herkes bana bakarken bende onlara bakmakla meşguldüm. Sessizce yutkundum. Karşımdaki adam yanıma yaklaştığında bir adım geriye gittim. Adam "Asel?" diye fısıldayınca adımı nerden bildiğini ve en önemlisi nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum. Birkaç adım daha geri gittim ve yere oturdum.
Yaklaşık 10 dakikadır izlediğim insanlar gruplaşmış gibi birbirleriyle kavga ediyorlardı. Sanki herkesin burada tanıdığı tek bir kişi vardı. Fakat pek iyi anlaştıkları söylenemezdi. Saydığım kadarıyla ben dahil 20 kişiydik ve dört duvar arasında mahsur kalmıştık. Bulunduğumuz oda gayet genişti, kimsenin buraya isteyerek gelmediği de kesin bir şeydi. O adam ise tam karşımda oturmuş beni izliyordu. Beni korkutmamak için yanıma gelmediği apaçık belliydi. Gözlerini üstümden bir saniyelik bile çekmiyor olması beni rahatsız etmeye yetmişti. Bu adam bunu anlamasına rağmen hala neden sığır gibi bana bakıyor!
Nihayet herkes susmuş ve kendi köşelerine çekilmişti. Burada olup anlaşabilen sadece 2 kişi vardı herhalde! Kavgalarından anladığım kadarıyla eskiden çok yakın arkadaşlarmış ama sonra bir takım olaylardan araları açılmış. Şimdi ise tekrardan arkadaş olup hiçbir şey olmamış gibi yan yana oturarak dedikodu yapıyorlar! Ben bu cehenneme nerden düştüm acaba? Yaklaşık yarım saat geçmesine rağmen hiçbir şey olmadığını fark edip tek çarem olan adama baktım. Ah hadi ama, onun yanına gidemem.
"Başka bir fikrin var mı Asel?"
"Kes sesini iç ses. Hiç yardımcı olmuyorsun!"
Kendimle olan sohbetim bittiğinde yerimden kalkıp yavaş adımlarla beni izleyen adamın yanına gittim. Yanına oturduğumda dudağının bir köşeyi kıvrılmış beni izliyordu. "Evet?" Hayvan, sen neden buradasın! Hayır, ne kadar istesem de bunu diyemem. Neden mi? Çünkü bunu desem bana yardım etmeyeceğini gayet iyi biliyorum, gerçi şuan da yardım edeceğinin garantisi yoktu. "Mecbur olduğum için size bunları soruyorum. Adımı nerden biliyorsunuz? Buraya nasıl geldik? Beni siz mi kaçırdınız? Neden bu kadar sakinsiniz, yada nasıl?" Sorularımı üst üste sıralarken o sakin tavrından ödün vermiyordu. Bu sakin hali beni daha da delirtirken o sakin olmamı bekliyor gibiydi. Derin bir nefes alıp ona baktım. Gülümseyerek konuşmaya başladı, "Adını çok eskiden beri biliyorum Asel." Derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti. "Buraya nasıl geldiğimiz hakkında senin bildiğinden fazla bir bilgim yok ve hayır, seni ben kaçırmadım. Bu kadar sakin olmamın sebebi de telaş ve kızgınlıkla hiçbir şeyi çözemeyeceğimiz. Bunu tıp okuyan biri olarak en iyi sen bilirsin, Deniz kızı." Son söylediğiyle yutkundum. Tek kaşımı havaya kaldırarak "Deniz kızı?" dedim. Gülmekle yetinmişti.
-------------------------
"Bana cevap vermezsen bağırırım!" diye bir tehdit savurduğumda gözlerime iddialı bir şekilde bakarak "Deneyebilirsin." diye fısıldadı. Bağırmak için ağzımı açtığımda işaret parmağını dudaklarıma koyarak beni susturdu. Şaşkınlıkla ona baktım. Gözlerinde büyük bir özlem vardı. İyi ama onu daha önce nerede görmüştüm de beni özlüyordu?
Kolundan tutarak elini dudağımdan çektiğimde onu incelemeye başladım. Kahve tonlarındaki saçları ve mavi gözleri birleşince çok güzel görünüyordu. Adamın gözlerindeki mavi tonu ne çok açık ne de çok koyuydu. Gözlerindeki özlem duygusu kendini çok belli ediyordu. Saçları özenle şekillendirilmişti. Karşımda duran bu yakışıklı adamın beni nerden tanıdığını merak etmeden duramıyordum." Peki ya burada ne işi vardı? Neden bana ilk Instagram'dan yazıp sonra böyle bir yerde karşıma çıkmıştı?