3- "Şef sırrı; Rom ve Krema"

174 23 23
                                    




"Ama ikimiz de macera ve tehlikeli oyunlar aramayı seven bir sürü oğlandan biriyiz."

- Pim Stones, Chaos in the Jungle









Jungkook için yaşadığı son yarım saati bir şekilde tarif etmek çok zordu fakat yine de buna mecbursa şunu söyleyebilirdi ki şeflerine yemek çıkarırken bile Jimin'e turta tattıracağı zamanki kadar gerilmemişti.

Şimdiye dek hayatında çok fazla sıkıntılı ve gerici süreçten geçmiş, defalarca kez elinin ayağına dolaştığı anlar yaşamıştı.
Parise geldiği ilk gün mesela. O günün hayatının en boktan, en panik dolu, en heyecanlı günü olarak kalacağını sanırdı.
Yeni hayatımın ilk günü dediği, her şeye bir bebek kadar tecrübesiz yaklaştığı ve işleri eline yüzüne bulaştırdığı zamanlardı.
Bir de yine buradaki ilk günlerinde, workshoplar veren butik bir pastanede kendisine bir şeyler öğretilmesi karşılığında bulaşıkçılık yapmaya başladığı gün vardı. Çok ünlü ve lüks restoranlarda tecrübe edinecek imkanı yoktu fakat bu tatlı pastanenin patronuna maaş beklentisi olmadan, sadece birkaç haftalığına kendisine ders vermesi karşılığında tüm ayak işlerini yapabileceğini söylemişti.
Lüks işletmeler böyle isteklerden hoşlanmaz ve dikkate bile almazdı fakat orta-düşük seviyede bir işletme için para beklemeden ayak işi yapacak eleman bulmak kaçırılmaz bir fırsattı.

Sakar biri olmamasına rağmen bulaşıkhanedeki ilk gününde birkaç tabak kırmış, biraz azar işitmiş ve Kore'de kalan yüksek özgüvenini unutarak fransız mutfak çalışanlarının bakışlarında ezilmişti. Tatlı bir heyecandan çok "buna katlanabilirim, çünkü bu iş geleceğimin anahtarı" diye düşünerek üstesinden gelmişti.

Sonra, okula ilk girdiği gün vardı. Hiç şüphesiz en coşkuyla dolu heyecanı o güne aitti. Henüz seçmelere girmek için gelmiş olmasına rağmen seçileceğine ve önündeki dört yılı bu kampüste geçireceğine o anda emindi. Hiç tanımadığı o mutfakta yemek yaptığı süre boyunca heyecandan bir an olsun yerinde sabit duramamış, servis sırasında kendisiyle konuşan şefleri cevaplarken heyecanına yenik düşerek bazı kelimeleri korece söylemişti.

Yine de tüm bunların karşısına Jimine bir dilim turta servis edecek olmayı koyduğunda diğer tüm anlar heyecanını yitiriyordu. Daha az önce pembe saçlıyla sadece birkaç kelime konuşurken bile kekelediği anlar aklından gitmezken şimdi hayatının sonuna kadar bugünün en heyecanlı, en kalbini ağzına getiren günü olarak kalacağına emindi.

Gastronomi binasının yemek servisi bölümünde -ki bu bölüm haftanın üç günü saat beşten sonra servise açılırdı- boş bir masada oturan Jimin'i bir süredir uzaktan izliyordu. Oraya oturduğundan beri vanilyalı lattesini içmiş, bir telefon konuşması yapmış ve bir süre sonra da kalkıp etrafı incelemişti.
Bir duvar mutfak akımlarının öncü şeflerinin fotoğraflarıyla süslenmişti. Bir duvar yalnızca okuldan mezun olan öğrencilerin kariyerlerini sergiliyor, bir duvar bölümün eğitimcisi olan şeflerin dünya çapındaki başarılarından bahsediyordu.

Metrelerce uzunluktaki koridorun bir duvarında ise cam kaplı bir dolapta çeşitli bıçaklar sergileniyordu. Karşı duvarında ise bölüm mezunlarının bitirme projesi olarak yaptıkları menüler ve fotoğrafları bulunuyordu.

Jimin buradayken kendini baştan aşağı keyifli hissetmişti. İçerisi tamamen yemek kokuyor olmasına rağmen -kapı kulpunu tuttuğunda bile elinde yemek kokusu kalacak kadar- mutluluk verici bir havası vardı. Ayrıca zaten yemek yapılan yerlerde yaşamaya, yemek kokusunu oksijeni gibi solumaya fazlasıyla alışıktı.
Yine de bu binanın ayrı bir güzelliği vardı. Bir kere kampüsün ona göre en tatlı binasıydı. Okulun en eski bölümlerinden olduğu için bu bina fazlasıyla eski fakat özenle korunan bir yerdi.

Peach Melba | Jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin