9- Kahverengi ve Yeşil

215 24 40
                                    


ب ح س ☀️

Yolculuk; gidilen yerden çok, kiminle ve kimden gittiğinle anlam kazanırmış..
Yolun uzunu kısası olmazmış, bazen kaçtığın kalabalıkta sığındın arka sokak, bazen değiştirdiğin şehirmiş. Hakikaten yola çıkan, geriye dönüp bakmazmış, yanında olana odaklanırmış..

Bir hilal uğruna çıktığı bu yolda günleri geride bırakan genç kız, kendini bir yere sabitleyip sadece etrafa şöyle bir baktığında fark ettiklerinin altında ezilir olmuş. Kimler onu merak ediyor, kimler mesafeleri dert ediniyor çokta iyi anlamış.

Kimleri özlediğini düşünmüş sonra, sahi kim merak etsin istiyordu aslında? Bunun cevabını verebilir miydi mesela..
Zihninindeki insan selinin içinde boğulmaya her başladığında bir tövbe tesbihini daha çekti gönlünden.

'Allah seni yaratırken onlara bel bağla diye mi yarattı Melike, ona kulluk edesin, arayıp bulasın, bulduktan sonrada arayanlara yardım edesin diye yaratmadı mı?' Öyle çok kurdu ki iç seslerinden sağ taraftaki bu cümleyi ona, sözleri ezber etmişti artık.

Neyse dedi, olmam gereken yerdeyim. Belkide gönül davasıydı üzerindeki bu sorguların sebebi. Algılarını kurcalayan, onu hep bir yerlerden dürtüp olmadık anlarda kendini hatırlatan geride bıraktığıydı.
İsmini anamıyordu Melike, Mücahid demek 'öldüm' demek gibiydi.

O hep bi' belirsizliğin kapısıydı. Hiç hayal kurmamıştı mesela gönül rahatlığıyla. Mücahid'e hayal derken bile hayalinden utanmış, yüzü kızarmıştı. Ailesi anarkende hep kaçmıştı ondan. Medrese bir çıkış kapısıydı mesela, dünyevi meşgalesi o kursun ahşam kapısının gerisinde kaldığı için sanırım, medreseyi Mücahid'den daha çok sevmişti ama evet, Melike Mücahidide sevmişti..

Mücahid, küçük bir kız çocuğunun hevesiydi. Minik Melike'nin gözünde büyüttüğü, kendinden kaçtığı yerde karşılaştığı kişiydi..

Bazen böyle, belkide çoğu zaman, aklına doluveriyordu işte böyle. Bu en çok kendiyle iç münasebetine girdiği anlarda baş gösteriyordu. İsmini anmadan çok dua etmişti mesela Melike onun için.

'Allah'ım bana hayırlı bir eş nasip et.' senalarıyla ellerini açtığında, gözlerine dolan yüz hep ona ait oluyordu..
Bazen kızlar bahsini açtığında konuyu değiştirmek için bahaneler uyduruyor, bazen Gül'den dinleyeceği 'nasip' öğütlerine sığınıyordu. Gerçi Gül çoğu anlatımı 'Yaa işte Melike, bizim Yozgat'ta bi' söz vardır; Gelin ata binmiş, ya nasip demiş diye.. Sende artık kasmayacaksın güzelim~' gibi özlü sözlerle bitirsede, amacının ne Melike'yi umutlandırmak nede umutsuzluğa kapılmasını sağlamak olduğunu en iyi yine kendisi biliyordu.

Seccadedeki kıvrımlı işlemeleri takip ederken, gözü secde mahalindeki Kabe'de takılmış ve hemen kendi kendine kaçmıştı düşüncelerinden. 'Şimdi derdim bu olmasada, bir saatte kaç tavaf yaparım challange falan yapsak keşke..' diye düşünüp gülmüştü kendi kendine. Dostlarıyla birbirlerine telbiye duası okuyan deve hediye edebilirlerdi mesela..

Kolundaki saati kontrol ettiğinde iki saate yakındır yatsı safında oturduğunu fark etti. Gerçi Gül çoktan yanından gittiği için orası artık bir saf değildi ama olsun..

Sonunda dış dünyaya dikkat kesildiğinde Gül'ün yatak odalarında ezber tekrarı yaptığını fark etmiş, ona katılmak adına ayaklanıp seccadeyi ve üst başörtülerini duvar dibindeki minik sehpaya bırakmıştı.

Bacaklarının uyuştuğunu yeni fark ettiğinde daha iyi anlıyordu içinde kopan fırtınaları. Mutfağa su içmeye uğradığında açtığı bardak dolabından kendine gülümseyen kutu dikkatini hemen çekmişti.
Papatya çayı kutusu, bu inanılmaz komik hediye iki gün önce verilmişri ona. Paket hiç açılmasada bir şekilde mutfakta yerleri değişiyor, nereyi açsa karşısına çıkıyordu. Gül'ün bunu Melike'ye inat yaptığını Melike çoktan fark etsede, en başından gülüp geçmeyi seçmişti..

Papatya ÇayıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin