Evet, yine orada. Kapalı havaya rağmen yüzümde bir gülümseme oluşmasını sağlayan melodiyi çaldığı eski ve sade gitarı, üstünde yazan ingilizce yazıları az çok anladığım kırışık soluk sarı renkli bir t-shirt ve asla neden bu kadar cepli ürettiklerini anlayamayacağım bir şort.
Dünkü ile aynı şeyleri giymiş olmana rağmen nasıl olur da beni bu kadar fazla etkileyebilirsin? Garip olan ise sen orada oturup her gün yaptıklarının aynısını yapıyorsun ve ben, adını dahi bilmediğin o çocuk, kalbim çıkacak gibi hissediyorum. Ve sen bundan bihabersin.
Ama bugün sana her zaman baktığım gibi bakamıyorum. Eğmişim kafamı, utangaç bir çocuk edasıyla saklamaya çalışıyorum gözyaşlarımı. Ne garip değil mi? Bu gözyaşlarımı dünyanın geri kalanından sakınmam ama senden, adını bile bilmediğim senden, sakınıyorum.
Aslında seni sevdiğim kadar da sinirliyim sana. Nasıl olurda oraya oturup melodini söylemeye başladığından beri yanında olan beni fark etmezsin, nasıl olur da hiç merak etmezsin beni? Evet, ben de biliyorum bu yanımın saçmaladığını. Ne diye fark edecektin ki beni? Ben kimdim ki senin için?
Evet, belki sen benim her şeyimdin ama ben senin hiçbir şeyindim. Evet, belki ben öleceğimi bile bile son kez seni dinlemeye gelmiştim ama sen buraya benim için gelmemiştin. Acıtıyordu. Hem de çok fazla. Katlanbileceğimden fazla. Bu yüzden sanki senin yanında yer edinebilirmiş gibi davranıyordum. Ne saçmalık ama.
Bir an çok korktum. Gelmeyecek sandım. Sıkıldın benden sandım. Zaten birkaç gündür gelmiyordun. Ama sanki öncekinden farklısın. Bakmıyorsun bana mesela. Önceden bana öyle bir bakardın ki melodiyi görüyorsun sanardım. Ve ben bitirene kadar da gitmezdin.
Hatırlıyorum, bir gün yine buradayım. Umutsuzca kimsenin uğramadığı, uğrasa bile üç beş kuruş anca verdiği bu sokakta melodimi çalıyorum. Sen de o kocaman gürgen ağacının altındaki bordo renkli, eski ve birkaç tahtası eksik bankta oturmuş beni dinliyorsun. Bir anda yağmur bastırıyor ama ben müziği kesmiyorum. Çünkü eğer müziği kesersem eve erken gider ve hayatın acı gerçekleriyle daha erken yüzleşirim. Kardeşlerim açlıktan ölmesin diye komşulardan yemek dilenirken çektiğim o tarif edilemez iğrenç hissi tekrar ve daha erken tadarım. O yüzden ben çalmaya sen de dinlemeye devam ediyorsun. İkimiz de sanki ilklerimize kadar ıslanmamışız gibi her ne yapıyorsak yapmaya devam ediyoruz. O an hissetmiştim. Sen de benimle aynıydın. Her nereden geldiysen geri dönmek istemiyordun. Hep çok merak ettim neler yaşadığını ama korktum. Sonuçta sen beni kabul etmezdin. Zaten kim kabul ederdi sokak köpeğinden tek farkı ayak sayısı olan birini? Ben bile kendimden nefret ediyorken sen beni sevemezdin. Senden bunu bekleyemezdim. Yine boş umutlara kapılıp hayal kırıklığına uğradığımda kaderi suçlayacaktım. En iyisi içinden yaşamak. Evet böylece kimse üzülmez. Belki sen gidersin unutursun beni ama ben yine de içindeki umut ağacını asla susuz bırakmam. Evet, bu da kendime boş ümitler vermek demekti ama en azından belki hayatımın sonuna kadar bir gün geleceğine inanır ve mutlu bir şekilde yaşardım.
Yüzün yere dönük hâlâ. Neden bakmıyorsun bana? Bak, şarkım bitmek üzere. Bütün zaman boyunca bana baktığın bir anı bekledim. Ama hiç bakmadın bana. Bir kere bile. Yalvarırım kaldır başını. En azından bir kez bak bana. Lütfen, en azından bugün de intihar etmemem için bir sebep ver bana. Yalvarırım...
Devam edecek ...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kar Tanesi
Short StoryBir kız kardeşlerini doyurmak için pek kimsenin uğramadığı bir sokakta gitarıyla kendi melodisini çalar. Onu her gün dinlemeye gelen çocuk ise onun melodisinden büyülenir. İkisi de gerçeklerin verdiği acıdan kaçış yolunu birbirlerinde bulurlar. Ve a...