3. Bölüm

2.1K 29 0
                                    

Deniz evden çıktıktan sonra Buğra buruk bir şekilde kapıyı kapattı ve tekrar yukarı, Hande'nin odasına çıktı. Hande üstünü değiştiriyordu.

H: Bunun üstüne bu mu daha çok yakışıyor yoksa bu mu?

B: Fikrimin bir önemi varsa, bence yeşil olan daha güzel olur efendim.

H: Bazen var.

Bu kısa konuşmanın ardından Hande, Buğra'nın kastettiğini, yeşili, giydi. Hande her ne kadar bu hayatın tepesinde de olsa Buğra'nın ablası olduğu hep aklındaydı. Karşısındaki onun kardeşiydi. Yıllarca sorgusuz sualsiz hizmet emişti onlara. Buğra'nın onu sevdiğini biliyordu. Hande eğitime ne olursa olsun çok önem veren biriydi. Buğra'yı birçok konuda kısıtlasalar da eğitimini aksatmamıştı. Okula gönderip gerekli gereksiz her türlü şeyi öğrenmesi yerine özel hocalar tutmuştu Buğra'ya. Eğitimden kasıt sadece matematik fen değil. Edep, adap, dil eğitimi. Yaşam eğitimi. İngilizce ve C1 seviyesi Almanca biliyordu Buğra. Yeteri kadar matematik, fen biliyordu. -de/-da'yı doğru yazabilecek kadar Türkçe biliyordu. Ahlaklı, temiz, saf, zeki biriydi Buğra.

Peki Hande neden hayattaki tek görevi ölene kadar onlara hizmet etmek olan birine bu kadar yatırım yapsın?

Deniz'in yanında sadece havlayan birine neden özel Türkçe hocası tutup 2 dil öğretsin?

Çünkü kendi de emindi ki bir gün ablalık duygusu efendilik duygusunun önüne geçecekti. İşte o günden sonra zır cahil biriyle yaşamak istemiyordu. Bu efendilik durumu olmasaydı istediği kardeş stilini kendi eliyle çömleğe şekil verir gibi oluşturmuştu.

Hande üstünü giydikten sonra aşağı indi. Buğra da boş kahvaltı tepsisini mutfağa götürmüştü. Tam tepsiyi tezgaha koyarken;

H: Buğraaa

Buğra hızlıca 4 ayağa çıkıp salondaki koltukta oturan Hande'nin yanına gitti.

H: Topuklu giymekten vazgeçtim git yukarıdan bana pembe bir tane kısa çorap getir.

B: Emredersiniz efendim.

Buğra hızlıca yukarı çıkıp çekmeceden pembe bir çorap aldı ve tekrar hızla odadan çıkınca karşısında birden Hande'yi gördü.

Hande, Buğra'nın odasının kapısında durmuş, boş mama kaplarına bakıyordu.

H: Kaç gündür bir şey yiyip içmiyorsun?

B: (Kafasını eğerek) Bugün 3. gün sahibem.

H: Deniz muhtemelen  benden erken gelir. Gelince söyle doldursun bunları. Kahvaltı tepsimde kalanları yiyebilirsin.

B: Emredersiniz efendim.

Hande önden, Buğra da 4 ayakla ayağının dibinden aşağı inip kapıya geldiler.

Hande kapının yanındaki küçük koltuğa oturdu ve bacak bacak üstüne atıp çoraplarını giydirilmesini bekledi.

Buğra ilk çorabı giydirdi ve ablasının pembe çorabına bir öpücük kondurdu. Diğer ayağına da giydirip onu da öptü. Ardından ayakkabıları da giydirdi ve onları da öptü. Sonra da Hande her şeyi görmezden gelip kapıdan çıktı ve gitti.

Buğra çok açtı. Hemen mutfağa gidip ablasının kahvaltı tabağında kalan 3-5 artığı ağzına atıp bardağın altında azıcık kalan portakal suyunu içti.

Devam edecek...

Doğuştan KöleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin