-12-

104 6 2
                                    

Yaptığı filtre kahve fincanını eline alarak kapısı ardına kadar açık olan, küçük ve sade ama beyaz tüller ve ahşap mobilyalar ile özenle donatılıp düzenlenen balkonuna adımladı.

Yavaşça elindeki fincanı önündeki hasırdan örülmüş sehpanın üzerine koydu ve sehpanın yanındaki koltuğa kendini bıraktı.

Dışarıda sağanak yağmur vardı, böyle zamanları severdi. Düşünmek, düşüncelerinin oluşturduğu nehirde akıntıya kapılmak için mükemmel bir zamandı ona göre. Kederle yağan yağmuru izleyen gözlerini kapadı ve arkasına yaslandı.

Kahve, ahşap ve yağmurun ıslattığı o güzel toprak kokusunun karıştığı havayı içine çekti, soğuk hava boğazından geçerken, geçtiği yolu yakıyordu.

Yavaşça içine çektiği havayı dışarıya verdi ve nefesinin akıp gidişini izledi.

Ne yapmalıydı bilmiyordu, Felix. Gitmeli miydi Minho ile buluşmaya? Belki Minho onunla konuşmak ve barışmak istiyor olabilirdi, ama barışsalar bile ne anlamı kalırdı ki eskiye dönmeden sonra..?

Bir cam gibidir kalbimiz.. Bir kez kırdıktan sonra ne yaparsan yap düzeltemezsin onu. Bir akarsu gibidir zaman.. Bir kez geçti mi, asla eskilere dönemezsin..

Felix'in dakikalar sonra gözlerini açmasına sebep olan şey telefonuna gelen mesajın 'bip' sesi olmuştu. Gözlerini araladı ve oflayarak mesajı dikkatle okudu.

"Bu gece eve dönüyorum, sana sürpriz yapmak istedim. Uzun zaman oluyor değil mi?"

Mesaj Chan Hyung'undan gelmişti. İsmini görünce yüzüne neredeyse görünmeyen ama sıcak bir tebessüm yerleştirdi.

Onu onayladığını ve özlemini içeren bir mesaj yolladı ve telefonunun ekranını yan tuşa basarak kapattı. Gözleri tekrardan cam ile buluştuğunda bu sefer yağmur damlaları çekmişti dikkatini.

Çok garipti.. Camdaki bir yağmur damlası kayıyor ve çarptığı bir diğer damlayı yok ediyordu. Çoğu insan da böyleydi. Hayır.. Tüm insanlar böyleydi.

Biriyle tanışırsınız, onu seversiniz, ona alışırsınız ve asla gitmeyeceğine dair yalanlarına inanırsınız.. Ama ne olur biliyor musunuz? Aynı bir yağmur damlası gibi, size çarpar.. Ardından giderken anılarınızı, duygularınızı ve gülüşünüzü alıp götürür.. Ve sizin elinizden gelen tek şey, arkasından gözyaşı dökmek olur.

Her yeni gelen insanda aynı şeyleri düşünür ve yaşarsınız, ve beyniniz yine aynı yalana yine kanar, ve kanmaya devam eder. İnsanlar budur işte, sadece yalandan ibaret.

Derin bir iç çekti Felix, belli ki bu gece onun için uzun geçecekti.

-

Pencerenin karşısında yanaklarında kurumuş gözyaşları ile gün doğumunu izliyordu genç adam. Birden çalan kapı zili ile irkildi ve battaniyesini yavaşça üzerinden attı.

Buz gibi balkondan geri evin içine girdiğinde derin bir nefes aldı ve koridora adımladı. Siyah kapının kilidini açtı ve kapının kolunu aşağı çekerek kapıyı araladı.

"Ben geldiim~"

Gelen Chan Hyung'uydu, yüzüne sahte bir gülümseme takındı. Chan Hyung'u Avusturalya'dan gelirken yorulmuş olmalıydı, onu kendi dertleriyle boğup daha çok üzmek istemiyordu.

"Hoş geldin hyung.. Seni çok özlemişim."

Hyunguna sıkıca sarıldı küçük olan.

"Bende seni Felix."

Chan ufakça kıkırdamıştı. Felix ise yüzünde buruk gülümsemesi ile geri çekilmiş ve Chan'ın valizini elinden almıştı.

"Hey, Felix?"

Felix, büyüğünün ona seslendiğini duyunca başını kaldırdı ve gözlerine baktı, gözlerindeki yorgunluğu gizlemeye çalışıyordu.

"Efendim Hyung?"

"Gözlerin.. çok yorgun bakıyorlar. Tüm gece uyumadın değil mi? Bir sorun olduğuna eminim, sen uyumayı her şeyden çok seversin çünkü. Anlatmak ister misin?"

Felix nefes verdi. Chan'dan hiçbir şeyi gizleyemiyordu, onun bir şeyleri anlaması için gözlerine bakması yetiyordu.

"Hyung, zaten yorgun olmalısın.. Sonra konuşabiliriz, senin şimdi dinlenmen benim için de daha iyi olur."

"Oh, hayır Lixie~ Neredeyse tüm yolculuk boyunca uçakta uyudum zaten, endişelenmene gerek yok."

Felix direnmekten vazgeçmişti.

"Peki.. Ben kahve yapayım o zaman, sen balkona geç Hyung."

"Olur."

Chan balkona adımladı ve kapıdan geçerek balkonda bir yere oturdu. Felix mutfakta kahve hazırlamakla meşguldü. Çekmeceyi açtı ve nescafeyi koyduğu kavanozu eline aldı. Dolaptan süt çıkardı ve iki bardağa doldurdu. Nescafeyi de sütün üzerine ekledi ve karıştırdı. Ardından kahveleri mikrodalgada birer dakika süreyle ısıttıktan sonra eline bardakları alıp balkona çıktı.

Tırnakları ve tırnaklarının kenarları stresten yenmiş, hafjfçe titreyen parmaklarıyla kahveyi masaya yerleştirdi.

"Anlat bakalım.."

-

"Ve o buluşmaya gidip gitmemekte hala çok kararsızım hyung.. Ne yapacağımı bilmiyorum, gittikçe daha da batıyorum gibi geliyor.."

"Felix.. Ben sana ne dersem diyeyim sen kalbinin sesini dinlemelisin. Minho'yu hala seviyorsun, gözlerinden ve onu anlatırkenki davranışlarından anlaşılıyor. Şimdi senden bir şey isteyeceğim. Gözlerini kapat ve Minho'yu düşün.."

Felix altları mosmor olan gözlerini kapadı ve karşısında Minho'yu hayal etti. Pembenin en güzel tonundaki dudakları, şekilli burnu, al yanakları ve özenle şekillenmişçesine gözleri..

"Ne hissediyorsun Felix?"

"Ben.. sanırım o buluşmaya gideceğim Hyung. Onu hala seviyorum ve unutabileceğimi, bu duyguyu derin bir mezara gömebileceğimi sanmıyorum. Onunla hala eskisi gibi olabileceğimizden emin değilim ama onunla olmak istiyorum.. Onun kolları arasında uykuya dalmayı istiyorum, nefesini saçlarımda hissetmek ve o kahve gözlerinin yeniden gözlerimde olmasını istiyorum."

"Tamam o zaman Felix. Git ve yeniden ol onunla.."

"Gideceğim ve ona yeniden kavuşacağım Hyung.."

-

Merhabalar

Hala mental sorunlarımı tamamen atlatabilmiş değilim ama canım bölüm atmak istediğinden yazdım. Ve konrol etmeden atıyorum, yazım yanlışım varsa şimdiden özür dilerim.

Vote atarak beni mutlu edebilirsiniz 💗

Sizi çok seviyorum, görüşürüz ^3^

Bet, Minlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin