GİRİŞ

40 4 6
                                    

"Ben çıkıyorum!"diye seslendim arka odada ki iş arkadaşım Sinem'e.
Yanıma dudak büzerek geldi,Hemşire kıyafetlerini giymişti. Güldüm,"Bende yirmi dört saatten fazladır çalışıyordum farkındaysan?" Bel ağrısından geberiyordum! Hastanede feci bir kalabalık vardı ve çok az doktorduk,bundan dolayı kişi başına düşen hasta sayısı artıyordu,buna ek olarak ta bulunduğumuz kesim biraz daha kırsal bir alanda yer alıyordu.

Askılıkta bulunan siyah kol çantamı alıp koluma astım ve masanın üzerinde ki telefonumu aldım. Kilit ekranından saate baktığımda bir kırk üç gösteriyordu.Ve altında bir sürü annem,babamdan gelen bildirimler. Hepside klasik aynıydı,"Hastaneden çıktığında beni ara yada mesaj yaz." Cevap vermedim zaten eve geliyordum.Sinem'e döndüm, yüzü hâlâ asıktı, hemşireliği seviyordu ama çok yorulduğu için de sürekli homurdanıyordu.

"Görüşürüz,"dedim elimi sallayarak.Sinem'de en negatif haliyle el salladı. O'na sırtımı dönerek odadan çıktım. Ciddi anlamda hastane duvarları üstüme üstüme gelmeye başlamıştı,bunalmıştım.

Bahçeye çıktığımda gözüm etrafta taksi aradı,genelde olurdu ama şuan yoktu. Oflayarak ellerimi saçlarıma daldırdım,şimdi taksi mi bekliyecektim cidden ? Gözlerim hastanenin yanında ki orman yoluna takıldı,eve o yönden gidiyordum. Aslında biraz yürüyünce yolun sonu ana caddeye çıkıyordu,orda kesin taksi bulurdum. "En azından burda taksi beklemekten iyidir," diye mırıldandım,şuan tek istediğim biran önce evde olmak ve uzanmaktı.

Orman yolunda yürümeye başladım,gece olduğu için ayriyetten de korkutucu bir havası vardı ne yalan söyleyeyim,birazcık tırsmıştım açıkçası.

25 dakika sonra...

Kaybolmuştum! Ciddi ciddi kaybolmuştum!
O kadar zeki bir varlığım ki yolu kısaltmak için gece gece ormanın içine girdim ve yolu kaybettim !
Aynı yerde kim bilir kaçıncı turumu atıyordum ama hâlâ aynı yerdeydim! Ve şu lanet olası telefonda çekmiyordu! "Senin çekmekten başka işin vardı sanki!" diye telefona çimkirdim,her an telefonla bir kavgaya başlayabilirdim, çünkü çok sinirliydim. Ayaklarıma kara sular inmişti,en son dayanamayıp bir ağacın gövdesine yaslanıp yere oturdum. Sanki kaybolmam yetmiyormuş gibi orman halkı beni burda istemediğini belli eden sesler çıkartıyorlardı.
En son seslere dayanamayıp sinirle ayağa kalktım. "Ben sanki size çok meraklıyım!" diye bağırdım.Ormanın içinden korkutucu bir ses geldi korkuyla kalktığım yere geri sindim. "Özür dilerim,öyle demek istememiştim." Göt korkusu insana her şeyi yaptırıyordu.

Korkudan ve stresten odaklanamıyordum. Hiç bir şey olmamış gibi meditasyon yapmaya başladım. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.Evrene pozitif enerji vermeliydim ki bana yardım etsin."Enerjii,pozitif enerjii." Tabii bir şey olmadı. Birden aklım yeni yerine gelmiş gibi doğruldum, yüzümü kırıştırdım. "Neyim ben,Dilan Polat mı?"diye mırıldandım.

Üzüntüyle ayağa kalktım, şimdi napıcaktım ?
Ellerimi saçlarıma daldırdım, gözlerimi kapatıp bir ileri bir geri yürümeye başladım.
"Düşün kızım Gece,düşün." Ben bir ileri bir geri giderken ormanda ki hayvan topluluğu benim olduğum tarafa gelmeye başladı. Korkuyla yere çömelip ellerimi yüzüme siper edip çığlık attım,hep onlara dediklerim yüzündendi kesin! Çığlık atarken bir yandan da çatalaşmış bir sesle ciyaklıyordum. "Özür dilerim,bir daha sizin hakkınız da kötü şeyler söylemiyeceğim! Özür dilerim! " Ayak sesleri sustu,bir süre öylece yerde gözlerim kapalı bekledim,korkuyla gözlerimi araladığım da ise şaşkındım. Her yerim sapa sağlamdı bana dokunmamışlardı.

Şaşkınlıkla giden hayvanların arkasından baktım,son sürat uzaklaşıyorlardı.

“N'oluyor ya,”dedim hayvanların kaçtıkları yere başımı çevirirken.

Ağzım şaşkınlıkla açıldı, kaşlarım çatıldı. Işık vardı,ışık!
Tabii ya,hayvanlar ışıktan korkup kaçıştılar! Mutlulukla ellerimi çırptım,artık buradan kurtulabilecektim. Hızlıca ışığın bulunduğu yere doğru koşmaya başladım,yaklaştıkça ışık daha da parlaklaşıyor,gözlerimi kamaştırıyordu. Ellerimi yüzüme siper ettim,hiç bir şey göremiyordum ama duyabiliyordum. İki adam bağırarak bir şeyler söylüyorlardı. Ama bu ışıkta nerden geliyordu ve bu adamların burda bu saatte ne işleri vardı ?

Asıl benim burda ne işim vardı da,sustum. Işığa en yakın ağacın arkasına geçtim, gözükmemem daha doğru geliyordu şuan, yardım isteyecekken kurban olabilirdim.

“İşini bitireceğim Meryus!” diye bağırdı tok bir erkek sesi.
Başka bir erkek  kahkaha attı.
“Rüyanda görürsün diyeceğim de,” tekrardan iğrenç denilebilecek bir kahkaha attı. “rüyanda da göremezsin.”Sertçe ağaça çarpma sesi geldi, cidden ben bile yerimden sıçramıştım. Ardından ilk konuşan adamdan acılı bir inilti işittim. Korkuyla ağacın arkasına daha da sindim,burda neler oluyordu?!

Birden gökyüzünden bir ışık hüzmesi tam iki adamın bulunduğu yere düştü ve yer sallandı. Korkuyla ve kendimi korumak amaçlı bir elimi kendime sarıp ve  diğer elimle de yere düşmemek için ağaçtan destek aldım,korkudan her yerim zangır zangır titriyordu.

Şuan tek bildiğim burda iyi birşeylerin olmadığıydı.

Ormanda aşırı küvetli bir rüzgâr çıktı, ağaçları yerlerinden çıkaracak kadar sertti. Ağzıma kaçan tozu toprağı önemsemeden yere çöktüm. Bunların hepsi bir rüya olmalıydı,ben eve gitmek ve bu gördüklerimi unutmak istiyordum!

Acaba beni öldürürler miydi? Ölüm...kendimi o'na hiç bu kadar yakın görmemiştim. Gözlerimden oluk oluk yaşlar akmaya başladı,o sırada ormanı büyük bir sis bulutu kaplamıştı bile. “Defol git burdan!” diye bağırdı  tükürür gibi ilk konuşan erkek sesi. Ve ormandan çok sert bir rüzgar ışık hızı gibi çarpıp geçti,saçlarım önüme geldi,şuan samaradan farkım yoktu ama korkunç olan kişi de ben değildim,o iki adamdı.

Işığın yoğunluğu gittikçe azaldı ve sisten seçebildiğim kadarıyla bir adam çıktı,peki diğeri neredeydi?

Sisin içinde savaşçı kıyafetleriyle ve dağanık siyah saçlarıyla benim olduğum tarafa doğru yürüyordu. Beni görmemesi lazımdı,hemen ağacın diğer tarafına,beni görmeyeceği tarafa sindim. Bakışları etrafta gezindi,sanki birisinin o'nu izlediğini hissediyordu.

Ve olmaması gereken bir şey oldu,hapşırdım. Evet salak ben toz toprak yüzünden hapşırdım! Adamın bakışları hemen benim olduğum tarafa döndü. Sisten görebildiğim kadarıyla yeşil gözlüydü,ama çam yeşili gibi değildi sanki gözleri. Üzüm yaprağı yeşili gibi...

“Cidden şuan tek derdimiz bu mu?” diyip kendime sövmek istiyorum cidden.

Adam sislerin içinde  tam gözükmüyordu ama  gördüğüm kadarıyla oldukça karizmatik durduğunu da inkar edemezdim doğrusu,eski dönemleri andıran o savaşçı kıyafeti hele hele.

Ne saçmalıyorum dercesine başımı iki yana sallayıp burnumu kırıştırdım. O sırada adam bir kaç kelime mırıldanıp elini şıklattı.

Kaçmak için bir hamle yapacağım sırada ayaklarım kendini taşıyamadı, dizlerimin üzerine düştüm. Gözlerim kapanmak istiyorlardı, zor açık tutuyordum.
O iblis bana büyü gibi bir şey yapmıştı sanırım,ama bu nasıl olurdu? Şuan bunu bile sorgulayacak gücü kendimde bulamıyordum.

Bayılacağımı anladığımda gözlerim o yeşil gözlü adamla kesişti,bana ifadesizce bakıyordu... Ve sonrası karanlıktan ibaretti...

Evettt bu giriş bölümümüzdü.

Nasıl buldunuz?

Ben bu kurguyu yedi sekiz aydır planlıyordum ve bir çok kez yazdım ama her seferinde silip tekrar başladım. Ve geliştirdim, şuan son hâlini yani geliştirdiğim halini yazıyorum bundan sonra değiştirmiyeceğim umarım beğenirsiniz 🤍

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayınnn,bir sonraki bölümde görüşürüz!

ABİS SAVAŞI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin