four

374 61 154
                                    

Aynanın önünde son bir kez dönüp saçlarımı düzelttim. Üzerimdeki mavi, yazlık elbiseyi de bir kere ellerimle silkeledikten sonra rujumu dağıttım. Evet, bu sıcak yaz akşamında dışarı çıkabilecek kadar aptal olsam bile güzel görünüyordum, bir günlüğüne güzel ama aptal olmak bana sorun yaratmazdı.

Hazırlanma işimi bitirmeye çalışırken, telefonu elime almaya karar verdim. Anlaşılan Sabrina benden mesaj bekliyordu.


sabrina: amaris
hazır mısın

siz: evet
geliyoruz simdi
ha bu arada
sana soylemeyi unuttum
sevgilimle geliyorum ama
bir sorun olur mu

sabrina: hayır ne sorunu
iyi bile olur
takılırız birlikte

siz: tamamdirr
cikiyorum o zaman
gorusuruz orada

sabrina: görüşürüz 😙

Gülümseyip elimdeki telefonu beyaz çantama attım. Heyecanımı az da olsa içimde tuttuğum sırada dış kapıdan çalma sesi geldi. Ben de durmayıp çantamı omzuma asarak koşarak kapıya ilerledim.  Ve yine evet, kapıyı açmamla beklediğim kişiyi gördüm.

"İyi akşamlar sevgilim." Dedi tam karşımda durarak gülümseyen kişi, ben de beklemeden ve ona cevap vermeden gülümsedim ve mutfakta bir şeyler yapan anneme seslendim.

"Anne, ben çıkıyorum. Gecikirsem meraklanma."

Henüz içeriden cevap gelmeden ayakkabılarımı giymeye çalıştığım sırada annem bir anda kapıda belirdi, yanımdaki kişiyi görünce aniden o da gülümsedi.

"Ardacığım, hoş geldin. İçeri geçmez misin?"

Arda da bu teklife hayır demeye cesaret bulamadı -bence teklif ona cazip gelmişti- ve izin ister gibi bana baktı. "Davetiniz için teşekkürler Bayan Chavez. Aslında-"

"Hayır anne. Arkadaşım çoktan mesaj attı. Sen bizi tutma, hadi görüşürüz." Annemin konuşmasına bir fırsat daha vermeden Arda'yı elinden tutup bahçeye çıkardım. Çoktan geç kalmıştık bile. Dursaydık annem susmazdı.

"İzin verseydin de konuşsaydı kadın." Bana göz devirdi. Ben de gülüp yanağından öptüm. "Daha çok gelirsin, boş ver. Hadi gidelim."

"Sabrina!" Koşarak Sabrina'nın boynuna atladım. Özlemden kaynaklanan bir heyecan vardı içimde, o kadar uzun zamandır görüşmüyorduk ki. Boğazımda bir yumru oluştu ama yutkunarak onu yok ettim ve Sabrina'dan uzaklaşarak yüzüne baktım. Hala ışıl ışıl parlıyordu.

O da aynı şekilde bana bakınca sesli bir şekilde gülmeden edemedim. Dağılan grubumuzdan kalan, ara sıra benimle konuşmayı akıl edebilen tek kişiydi. Benimle buluşmayı ve lise günlerinden bahsetmeyi teklif eden de oydu.

Sonunda gülmeyi kesip deli gibi görünmeyi bıraktığımızda o da konuşabildi. "Seni özlemişim."

"Sen mi yoksa ben mi?" dedim sabırsız bir edayla. Bir sürü şey hakkında konuşmak istiyordum. İstiyordum istemesine de şu an aklımda bir şey kalmamıştı. Her neyse, bulurduk bir konu.

Bir anlığına unuttuğum sevgilimi hatırlayıp arkama döndüm ve Arda'nın kolundan tutup Sabrina'ya gösterdim. "Pardon tanıştıramadım. Sabrina, bu benim sevgilim Arda. Arda, bu da benim liseden arkadaşım Sabrina. Ben tanıştığınıza memnun oldum şahsen."

Onların asker arkadaşı gibi el sıkışıp tanışmalarını izlerken, aniden içeriden birkaç ses geldi kulağıma. Doğru ya, hala kapının ağzında duruyorduk ve içeri girememiştik.

"Sabrina bana birilerini davet edeceğini söylemiştin değil mi? Kim var içeride?"

Sabrina Arda'yla konuşmayı bırakıp bana döndü, ardından Arda'nın kolundan ve benim kolumdan tutarak içeri sürükledi. Aynı zamanda konuşmayı da ihmal etmedi.

"Dediğim gibi, liseden birkaç kişiyi de çağırdım." Dediği şeyle peki der gibi omzumu silktim ve Sabrina'nın baskısından kurtularak kendim yürümeye başladım. İçeri yaklaştıkça kalp atışım artıyordu, sanki bir şeyler olacak gibi hissediyordum. Halbuki ortada gerilecek en ufak şey yoktu.

Sanırım eski insanlar bana eskiyi getirdi diye düşündüm.

Ama içeri ilk adımımı atmamla, eski arkadaş grubumun diğer beş üyesini görerek ağır bir şokla sendeledim olduğum yerde. Hepsi tam karşımda, ellerinde birkaç içecekle birlikte, gülüşerek muhabbet ediyor ve benim açımdan oldukça gergin olan o ortamı yaratıyorlardı.

Bir anlığına tıpkı hoşlanmak dışında hiçbir suçum olmadan en yakınlarım tarafından yargılandığım o günde gibi hissettiğim. İçim daraldı, nefes alamaz gibi oldum. Çünkü henüz bende ne denli bir sorun yarattıklarının, ne denli bir korku bıraktıklarının farkında bile değildi hiçbirisi.

Bütün duygularımı bir saniyeliğine, içimde yaşadım. Yüzüm henüz bir mimik oluşturmadı onlara karşı, halbuki içimde neler oluyordu.

Gözlerim odada gezinirken bir çift gözle çarpıştı, donup kaldı. İçimdeki o kötü his durmadan yükseliyor ve beni daha da zor duruma düşürüyordu.

Göz göze geldiğim kişi de aynı şekilde bana öyle bir bakıyordu ki, her duygusunu görmeme rağmen hiçbir şey anlayamamış gibi hissettim.

Beş saniye bile sürmeyen o göz teması tanıdık bir sesin konuşmasıyla bölündü. Dikkatim dağıldı. "Amaris? Bu sen misin cidden?"

Bana şaşkınlıkla bakan Charlie'ye bir göz gezdirdim. Beni görünce ayağa kalkmıştı belli ki, elindeki alkolsüz içeceği masaya koyup bana doğru birkaç adım yaklaştı. Üzerinde püfür püfür bir gömlek -ben ona pezevenk gömleği derdim ama ne sırasıydı ne de kişisi- altında da şort vardı. Kumral saçları alnında dağılıyordu. Fazla yakışıklı olmuştu.

Ben henüz bir cevap veremeden hızla geldi ve bana sarıldı. Onun yanında küçücük hissettim. Çok uzun değildi ama sarılışı öyle sıkı, öyle güvenli gelmişti ki bunu düşünmekten kendimi alıkoyamadım.

Ağzımdan bir "Şey..." nidası çıktı, çok gergindim. Sesimin kısıklığından ve ellerimi sıkmamdan kolayca anlayabilirdi herhangi birisi, ama dikkatli bakıyorsa.

"Hoş geldin Ayın Çocuğu." dedi bir ses daha tam Charlie'nin benden uzaklaştığı sırada. Bu kişi Lenni'ydi. Hitap şekline mi takılsam yoksa onun benimle muhatap olmasına mı bilemedim. Çünkü kavga çıktığı sırada Gavi'den sonra en çok tepkiyi gösteren o olmuştu, ne söylediğini dinlememiştim zaten.

Bana küçük bir çocuk gibi çekingen bir bakış attı. Ama dudaklarında bir gülümseme belirgindi. Ben ise dilimi yutmuş gibi bir anda girdiğim bu ortamdan nasıl çıkabileceğimi düşünerek onlara bakmaya devam ediyordum.

Pedri'nin bana attığı o kaçamak bakışları ve aynı zamanda Lily'nin attığı o garip, itici bakışları aklıma kazımaya ancak vakit buldum. Şu an çok garipti, her şey.

Ancak beni kendime getirebilecek tek bir ses varmış ki, o da bakışlarıyla beni yemeyi bırakıp buz gibi sesiyle konuştu sonunda.

"Daha ne kadar dikileceksin ayakta?"

taken ⋆ pablo gaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin