Babamın kollarındaydım. Elleri saçlarımı okşuyordu.
Şu iki cümle bir insanın hayatında ne derece bir etkiye sahip olabilirdi. Bunu hiç tatmamış yanım şoka girdi. Beynimin bazı bölümleri önce yaşadığım krizden kopuyor, sonra yeni bir karmaşaya boğuluyordu. Ben babamın kollarındaydım. Benim kim olduğumu bilmese de saçlarımı okşuyordu. Ağlayan gözlerim durdu, önüme çıkan tüm görüntüler silindi, kanlar içindeki annem, ben, hastane sırasıyla kayboldu ve babamla ben kaldık geriye.
Nefes alışverişim normalleşirken istemesem de ondan ayrıldım. Elleri önce omuzlarıma kaydı, sonra da benden ayırdı. Gözlerime endişeyle bakıyordu. Hemen yanında duran Efe de öyle.
Babamdan tamamen uzaklaşıp, iki elimle yüzümdeki yaşları sildim.
"Özür dilerim." Derken babama kaçamak bir bakış atmıştım.
"Neden?"
"Size... böyle sarılmam pek-"
"Hiç sorun değil Ekim. Sen iyi misin?"
O anda elimde hala kan olduğunu hatırlamak midemin bulanmasına sebep oldu. Tekrar kötüleşmekten korktum.
"Ben izninizle lavaboya gideyim."
Onlara bir şey deme fırsatı vermeden kafenin lavabosuna girip, elimi iyice sabunladım. Sonra da yüzümü yıkayıp, enseme de biraz su sürdüm. Ferahladığımı hissederken lavabonun mermerine tutunup nefesimi ve kendimi toparladım.
Acilen psikiyatra gitmem gerekiyordu. Bu halim hiç normal değildi. Lavaboda geçen dakikaların ardından çıktığımda babam yine aynı köşede oturuyor, Efe ise kendisini toparlamış müşterilere bakıyordu. Ona yardımcı olacakken beni gördü.
"Sen biraz daha toparlan."
"Ama-"
"Aması yok Ekim. Hem Tuğkan abi de seni bekliyor." Dediğinde arkamda kalan babamın masasını işaret etmişti. Hafifçe başımı salladım ve babamın masasına gittim. Beni görünce toparlanıp, ilgiyle yüzüme bakmaya başlamıştı. Boş sandalyeyi işaret ettiğinde oturmuştum.
"Daha iyi misin?"
"İyiyim, çok teşekkür ederim ilgilendiğiniz için."
"Önemli değil ama böyle işe devam etmesen mi bugün? İstersen ailene haber verelim. Annen, baban müsait olan kimse arayalım." Derken telefonunu eline almış, benden numara beklemeye başlamıştı bile. Mavi gözleri bana beklentiyle bakarken "Aylar önce annemi kaybettim, babamı ise hiç tanımadım." Demiştim. Bocaladı. Ne diyeceğini bilemedi. Telefonun ekranını kapatıp, masaya bıraktığında gözlerini gözlerimden ayırmamıştı.
"Ben üzgünüm-"
"Olmayın, ben de alışıyorum... Annemle ilgili bir travmam olmuş olmalı, kucağımda kanlar içinde öldü." Diye de devam ettim. İfademin gittikçe donuklaştığını hissettim. "Babamın ise ben küçükken öldüğünü sanıyordum ama annemin arkasında bıraktığı mektupta yaşadığını, ikimizin de birbirimizden habersiz olduğumuzu öğrendim." Diye de devam ettim. Resmen şok etmiştim bir anda. Neden bu kadar detay vermiştim, bilmiyorum. Tepkisini görmek istemiştim belki de.
Kaşlarını hafifçe çatmıştı. Bir süre konuşmadı.
"Baban hakkında bir bilgi var mı şu anda elinde? İsim, adres..."
"Adını biliyorum."
"İstersen onu bulmanda yardımcı olabilirim."
"Bilmiyorum." Derken dikkatle yüzüne bakıyordum. "Bir anda karşısına çıkmak, ben senin kızınım demek korkutucu geliyor."