tozlu hatıralar, kırık çerçeveler

93 15 56
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım canım okurlar, keyifli okumalar diliyorum.

Yelkovan hızla dönmeye, akrep akan zamanın altında ezilmeye başladı. Bir yerlerde bir kitabın hiç dokunulmamış kapağı aralanırken bir yerlerde tren sesi duyuldu. Gökyüzü, tan vaktinin yürek burkan kızıllığına boyanmış, yağmur taneleri yavaşlamıştı. Adam okuduğu gazeteyi usulca katlayıp kahvesine uzandı. 

Gizlice açtığı pencereden sızan soğuk, soluduğu havaya karışıp içini titretiyordu. Baharın hükmü bitmişti artık. Soğuk rüzgarlar kapıya dayanan kışın habercisiydi. Pek haz etmediği şekilde sütlü olan kahvesinden bir yudum daha aldı. Kafası darmadağınıktı. Ne düşüncelerini toparlayabiliyor ne de kendisini düşünmekten alıkoyabiliyordu. Ciğerleri sigara hasretiyle tutuşurken dudağını dişledi. Az kalmıştı. İlk molada cebindeki paketin yarısını tüketecekti. Gözleri yeniden pencereye kayarken derin bir nefes çekti içine. Yağmur gece boyu yağmış, ıslak toprak kokusu üzerindeki paltoya kadar sinmişti. Buğulanmış pencereden usul usul akan damlaları izlerken bir an için kalbinin göğsüne ağır geldiğini hissetti. Zihnine dolan hatıralar boğazını tıkadı, yutkunamadı. Doğru bir karar mı almıştı, bilmiyordu. Saatler öncesine kadar kendini hazır hissetse de kontrol edemediği şekilde hızla akıp giden yolla başını ağrıtan bir gerginlik çökmüştü üzerine. Önünde çıkmaz bir yol, kalbinde serin sabahın ağırlığı vardı.

İki yıl. Tam iki yıl olmuştu gideli. Aynı bugün olduğu gibi soğuk bir kış sabahında terk etmişti şehrini. Hem şehrini hem de ruhunun bir parçasını. 

Yolculuğu ne kadar sürdü bilmiyordu. İki kez mola verilmiş, o molalar da bir saati bulmamıştı fakat cebindeki sigara paketinin bitmesine yetmişlerdi. Bir zamanlar ahşap kokan parmak uçları nikotin kokuyordu artık.

Tren acı bir sesle yavaşlarken ayağa kalktı adam. Çok geçmeden vagonun kapıları aralandı ve kasvetli havanın ayazı çarptı suratına. Ellerini cebine yerleştirip ağır adımlarla çıktı gardan. Şehir sisle kaplanmıştı. Özlediği hava burnunun direğini sızlatırken çevresini taradı gözleri. Hiçbir şey değişmemişti sanki. Sanki her şey bıraktığı gibiydi ve o kısa bir tatilden dönmüştü. Zaman diye geçirdi içinden keşke benim için de bu kadar merhametli davransaydı. 

Zamanın acımasız elleri ona öyle bir dokunmuştu ki şehir ne kadar aynı kalırsa kalsın, o artık bu şehrin bıraktığı adam değildi. 

Gittikçe hızlanan yağmurun altında, elleri cebinde, paltosunun yakaları havaya kalkmış bir şekilde ağır ağır ilerliyordu. Akşam vaktinin getirdiği telaştan olsa gerek kalabalık cadde fazlasıyla canlıydı ancak onun tek duyduğu siyah botlarının ezdiği kuru yaprakların çıtırtısı ve yağmurun sesiydi. Her adımında bir hatırasını yad ediyordu sanki. Omuzlarında taşıdığı zehirli geçmişi kimse görmüyor, bilmiyordu. 

Daldığı alemden kulaklarını acıtacak kadar yüksek çınlayan korna sesiyle çıktı.

"Önüne baksana be adam!" diye bağırdı bir yabancı. "Kaza mı yaptırtacaksın bana akşam akşam.." 

Arabasının camından uzattığı kafasıyla kendisine söylenen adama ifadesiz bir suratla baktı. Öylesine dalmıştı ki, kaldırımın sonlandığının ve yolda yürüdüğünün farkına anca varabiliyordu.

"Kusura bakmayın." diye mırıldanıp önüne döndü. Ayaklarının onu götürdüğü adres belliydi. Yıllar önce kapısına kilit vurup arkasına bile bakmadan bırakıp gittiği dükkanı bu şehirdeki tek varlığıydı artık. Her şey değişmiş, yalnızca dükkan ona ait kalmıştı. Bu geceyi öyle ya da böyle atlatıp sabahın ilk ışıklarıyla yeni bir ev arayışına girecekti. Buraya gelirken kararını defalarca kez sorgulamıştı, belki de ilk trenle geri dönerim diye düşünmüştü fakat gara ayak bastığı anda soluduğu havayla emin olmuştu. O bu şehre aitti. Onlarca ülke gezse de dönüp dolaşacağı yer burası olacaktı.

gölgelere kelepçe vurulmaz || sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin