☆sincap kılıklı☆

17 4 2
                                    

Yazın habercisi ne çiçekler, ne güneş, ne de dondurmalardı. Parkları dolduran çocuk kahkahalarıydı yazın habercisi. Kaydıraktan kayacağım diye tatlı bir yarış içine girmiş çocuklar, bebeklerini sallayan ebeveynler, ebelemece oynayan ufaklıklar, tahtrevallide birbirini kaldırmaya çalışanlar... birde Jisung var. Bankta kocaman gözlerle etrafı izleyip çikolatalı bisküvisini tombul yanaklarında biriktiren sincap çocuk.

En sevdiği şeydi çikolata Jisung'un genelde her çocukta olduğu gibi. Annesinin ona aldığı bisküviyi bankta oturmuş bitmesin diye yavaş yavaş yiyordu. Yere değmeyen, havada kalan ayaklarını ileri geri sallıyor kendince oyun yaratıp gülümsüyordu. Evi yakındı bu parka ama pek arkadaşı yoktu ara sıra gelir bu banka oturur bisküvi yerdi. Genelde yanına oturan bebek arabalı annelerin bebeklerine kendisi çok büyükmüş gibi abilik yapar bisküvisini paylaşırdı. Küçük bir çocuk olabilirdi ama içindeki sevgi, bu dünya için fazla masum şeylerden biriydi.

Kalan son iki bisküvisine bakarken dudaklarını büzdü küçük çocuk. Ne kadar sevsede annesi hep izin vermezdi abur cubur yemesine. Ama o bir şekilde masum bakışlarıyla, her zaman işe yaramasada bunu koz olarak kullanabiliyordu. Minik elleri bisküvisine giderken yanından gelen sese çevirdi kafasını. Koyu kahve kahkülü alnını kapatan, minik ama dolgun dudaklı, koca kahverengi gözlü, büyümüşte küçülmüş havası olan çocuk elinde külahta çikolatalı dondurmasıyla oturdu Jisungun yanına. Yan yana durunca boy farkından da belli oluyordu Jisung'tan büyük olduğu.
Jisung birşey demeden şaşkıncana yanındaki çocuğun suratına bakıyordu. Elindeki bisküviyi ağzına götürmeden önce paketin içindeki son bisküviyi büyüğüne uzattı. İki minikte göz göze gelince gülümsedi Jisung. Diğer çocuk ise bir Jisung'a bir de elindeki bisküviye bakıyordu. Ne kadar canı çeksede biraz çekinmişti. Jisung ise poposunu kaydırarak ona biraz daha yaklaşmış gözleriyle bisküviyi işaret etmişti. Çocuk en sonunda Jisung'un bu tatlılığına dayanamamış son kalan bisküviyi almış ağzına götürmüştü.

"Teşekkür ederim"

Kafasını kaldırarak sımsıcak bir gülümsemeyle rica etmişti Jisung. O da son bisküvisini yerken gözü sürekli yanındakinin dondurmasına kayıyordu bunu fark eden büyüğü üzülmüştü dondurmadan bir tane vardı onu paylaşamazdı ki?
Jisung'da dondurmasını paylaşamayacağını biliyordu. Kafasını sola doğru uzatmış etrafı izliyormuş gibi yapmaya başlamıştı canının çekmemesi için. Ayrıca hyungu üzülmesin diyede gülümsüyordu ona 'sorun değil, merak etme' demek istercesine.

Koca gözlerle dondurmayı düşünmemeye çalışarak bulutları izleyen Jisung'un odağı, kırılan külah sesiyle yanındakine dönmüştü. Elleri önünde merakla onun ne yaptığına bakıyordu. Hyungu ise külahın yarısını ucundan tutarak koparmış çikolata aromalı dondurmayı dikkatle külaha koyuyordu. En sonunda elinde iki parça çikolatalı dondurma kalmıştı. Dondurma erirse üzerine dökülür diye külahın altı kapalı kısmını Jisung'a uzatmış altı delik kalmış külahı da kendine ayırmıştı.

Jisung büyülenmiş gibi ona bakıyordu. Yaptığı şey onu çok sevindirmişti kendinisinin ne kadar mutlu olduğunu fark edince içinden 'bende büyüyünce bu hyung gibi iyilik yapıcağım, minik çocukların kahramanı olacağım' diye geçirmişti. Hyunguna teşekkür ederek elindeki dondurmayı aldı Jisung. İkiside oldukça mutlu görünüyordu.

"Adın ne bakiyim senin ufaklık?"

Jisung çikolatalı dondurmasını elinden alıcaklar varmış gibi yerken hyungunun sorusuna yüzüne bile bakmadan cevap vermişti. Çikolatalı birşey vardı sonuçta elinde, önceliği hep oydu.

"Jisung" dondurmasını yerken konuştuğu için büyüğü onu anlamamıştı.

"Tanıştığıma sevindim jisong, bende Minho"

Limbo - minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin