Kışın dört gözle yazın gelmesini bekleyen insanları bile artık baydıran kavurucu güneş pencerelerden sızıyor, sıcak esen rüzgar ışık huzmelerinin içindeki tozları uçuşturuyordu. Bayan Hye-su orta boy kanepesinde sığmayan uzun ayaklarını uzatmış yelpazesini baygın gözlerle yellendirirken isyan ediyordu. "Daha yazın başlarındayız bu ne sıcak! Buharlaşmasak iyi... off"
Yemek masasının sandalye ayaklarının birine sırtını dayamış yerde oturup kendi kendine sırıtan küçük çocuk ne kadar sıcaktan hararet geçirmiş gibi gözüksede dünden beri aklından çıkmayan ufaklık yüzünden bu haldeydi. "Gerçekten sincap gibi ya" kendi kendine konuşmalarını duyan annesi oturduğu yerden kalkarak oğluna tuhaf bakışlarından birini göndermişti.
"Sende iyice kafayı yedin oğlum burada git hadi git! Az serinleyecek bir şeyler yap. Al cüzdanımdan para dondurma alırsın kendine"
Oturduğu yerden ayaklanan oğlanın aklına dondurmadan daha cazip bir fikir gelmişti. "Parka gidebilir miyim?"
"İyi git, gölgede oynamaya bak"
Jisungu tekrar görme hissi onu heyecanlandırırken para almayı unutmuş kapıyı hızla çekip binada merdivenleri ikişer ikişer atlayarak inmişti.
☀️
Kısık gözlerle parkı süzerken düne kıyasla daha boş olduğunu fark etmişti Minho. Sanki dünden bugüne hava yimi derece daha artmıştı. Haliyle öğle saati güneş tepede olduğundan büyükler çocuklarını getirmeye erinmişti. Minho jisungun evine gitme fikrini gözden geçirirken binalarının önünde gölgede beklemeye başladı.
Bina kapısının yanındaki zillerden birinde mavi yıldızlı bir sticker dikkatini çekti, içine doğmuştu ki bunu yapıştıran kişi olsa olsa Jisung olurdu. Elleri stickerın üzerinde gezerken yanlışlıkla zile basmasıyla geriye sendeledi. Gözleri korkuyla açılırken içindeki ses 'kaç minho kaç!' Diye bağırıyordu. Yaptığı şeyden utançla yüzü kızarırken bina girişinden ayrılmış parkın içine doğru koşarken tanıdık sesle duraksamıştı.
"Minho hyuung!"
Ağzı kulaklarında gülümseyen Jisung, kollarından destek alarak balkon mermerinden kendini kaldırmıştı. Minho panikleyip "heyy dur düşeceksin sarkıtma kendini!" Diye bağırmıştı elleri gözlerinin üstünde güneşten korunmaya çalışırken.
Onu pek duymuş gibi görünmüyordu Jisung. "Bekle hyung aşağı gelicem" binalarının arkasından vuran güneş Minhonun gözlerini ağrıtırken Jisung ortadan kaybolmuştu. Koşar adımlarla tekrar binanın gölgesine attı kendini terlemiş olan oğlan. Bina girişinin önündeki son merdivende oturmuş küçüğünü beklerken güneşin ağrıttığı gözlerini ovuşturdu. Serinlemek için tek çare dondurma olarak gözüksede annesini dinlemeden, Jisung kaçıyormuşcasına hareket edip evden çıktığı için parayı almayı unutmuştu. Kendi kendine söylenirken kapı açılma sesini bile duymamış, dirseğini dizlerine, ellerini de çenesine yaslamış almayı unuttuğu parayı düşünüyordu. Ansızın gözlerine inen siyah perde ve hissettiği minik ellerle kaşlarını çattı. Jisung arkadan kıkırdamamak için büyük bir uğraş verirken sesini değiştirmeye çalışmıştı.
"Ben kimim?"
Minho onun bu çocukça hareketine gülümsemişti. Başkası yapsa dalga geçerek bozacağı bu davranışı minik eller gözlerini sımsıkı sararken komik bulmuş devam ettirmişti bozmadan.
"Hımm changbin?"
Aklına ortak tanıdıkları gelmeyince tek arkadaşı olan changbinin ismini vermekten başka bir şey gelmemişti Minhonun aklına. Ancak Jisung hemen ellerini geri çekip yanına oturmuştu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limbo - minsung
Hayran KurguPaylaşmak, ne külahından koparılan çikolatalı dondurmaydı ne de çikolatalı bir bisküvi. jisung ve minho, saf çocuk kalbinin sevgi tohumlarını birbiriyle paylaşmış, filizlendirmişti.