Jeongseong uyanır uyanmaz hasta hissediyordu. Hem dün çok yorulmuştu, yarınlar yokmuş gibi her etkinliğe katılmışlardı, hem de bugün iddia gereği Sunghoon'a tahammül etmesi gerektiği gerçeği midesini kasıyordu. Aslında hasta değildi, hepsinin bir bahane olduğunu biliyordu ama sadece hastayım diyip kenara çekilmek daha kolayına geliyordu. Yine de yapamazdı, ikisinin de dilinden ömür boyu kurtulamazdı yoksa. Hiç hevesi olmadığı için ütüsünü bile yapmadığı formalarını giydi. Yoldan bir simit alıp yere dökmeden yiyerek okula gitti. Ağzının tadı olmayınca simit de yavan geliyordu. "Ağzını öyle yumma daha da çirkin oluyorsun." Sunghoon Jeongseong'un simitinden bölüp yemeye başladı. "E bakma o zaman." Jeongseong umursamadan konuştu. Simitini almasına bile cevap verecek tadı yoktu. Ayrıca hepsi antrenmandı, Sunghoon'a tahammül etmeyi öğrenmeliydi, en azından bugünlük. "Ay bak yüzün hala böyle, çirkin ya." Yok, yok, bu çocuğa tahammül edilmezdi. "Ay bakma dedik işte! Ayrıca senin ağzını n'apıcaz, seninkinin normal hali bu maalesef." Jeongseong cırlamadan edememişti. "Ne varmış benim ağzımda, şu dudakların biçimine bak, adeta yüzümden yakışıklılık akıyor." Sunghoon yüzünü porselenmişçesine sergiledi. Jeongseong gerçekten yüzüne baktı ve yüzünü buruşturdu. "Hıhıı, ne demezsin." Sunghoon tripli bir bakış attı. "En azından seninkisi gibi yamuk değil." Ay, ne takmıştı ağzına bu Sunghoon da. "Ağzıma o kadar bakma içine düşeceksin." Sunghoon kendini tutamayıp biraz güldü ama hemen susturdu kendini. Nedense onun gülmesi Jeongseong'a 1-0 öne geçmiş hissettirdi. Harbi, neden güldüyse, boşluğuna gelmiş olmasa gerekti. Yoksa kendisine bırak gülmeyi, tebessüm dahi etmezdi. Nefret bakışları genelde daha olasılıklıydı. Sunghoon Jeongseong'un bugün moralsiz olduğunu fark etmişti yine de geriye çekilmiyordu. Gerçekten Jeongseong'u sevmiyordu. Yine laf yiyeceğini anlayan Jeongseong adımlarını hızlandırdı. Hiç fazla mesai çekemeyecekti. Sunghoon da peşinden gidecek kadar umursamıyordu şahsen. Sınıfa girince Jeongseong Soobin hemen onu sıraya çekti. "Olum ağzın yüzün hep susam, dişinde de kalmış. Sen evden aynaya bakmadan mı çıkıyorsun." Soobin telefon kamerasını açıp Jeongseong'a tuttu. Demek Sunghoon bu yüzden o kadar takılmıştı ağzına. Jeongseong da neden bakıp duruyor diyordu. Bir sürü kişiyle selamlaşmıştu, matematik öğretmeniyle bile. Jeongseong utanmıştı, yanaklarının ısındığını hissediyordu. Gıcıklığını yine yapıp anca laf atmıştı asla uyarmamıştı Sunghoon. Eh, ne bekliyordu ki Jeongseong başka? Susamları temizledikten sonra emin olmak için Soobin'e kontrol ettirmişti. O sırada Sunghoon içeri girmiş ve Jeongseong'un kızarmış yanaklarını fark edince pis pis gülümsedi. Karşılığında ise ona pis pis bakan Jeongseong'u görmüştü. "Oo, bakıyorum yine formunuz yerinde. Daha gün başlamamıştı bile. Ee, Jayciğim, hangi şarkıyı seçtin." Soobin eğleniyordu ama Jeongseong cidden sinir oluyordu. "Görürsünüz siz. Yakında gülen ben olacağım." Jeongseong kollarını bağlayıp sırtını döndü Soobin'e, ancak böyle de yüzünü Sunghoon'a dönmüş olmuştu. Sunghoon'un pis sırıtışını görünce yüzüne yüzüne oflayıp geri döndü yerine. Bu neydi böyle ya, gerzek Sunghoon yüzünden arkadaşına trip bile atamıyordu. Neyse ki ders zili çalmıştı. Bir süre için rahat edebilecekti.
Öğle arası geldiğinde Jeongseong biraz streslenmişti. Acaba gereksiz yere mi inat ediyordu? Nereden çıkmıştı bu zaten ya? Artık olan olmuştu dedi kendi kendine. "Bana şans dileyin." dedi Jeongseong arkadaşlarına. "Yoo." diyip güldü Jake. Arkadaşları da gıcıktı ya, Jeongseong'un çevresindeki herkes gıcıktı. Arkadaşlarına dil çıkarıp elindeki tepsisiyle Sunghoon ve arkadaşlarının oturduğu masaya ilerledi. Oturmadan önce derin bir nefes aldı. Masadakiler ona tip tip bakıyordu, haklılardı da ama Jeongseong'un da eli kolu bağlıydı. "Ne o, yeni kariyer hedefi olarak korkuluk olmaya mı karar verdin? Daha dikilecek misin başımızda?" Şakamatikti ya bu çocuk, yine yapmıştı şakasını. Jeongseong birden tepsisini Sunghoon'un yanına bırakmıştı. Biraz fazla ses çıktığı için anlık tüm bakışları üzerinde toplanmıştı. Daha ne kadar gerilebilirdi ki. Sunghoon da bunu beklemiyor olacaktı ki garip ve şaşkın bir şekilde Jeongseong'a bakıyordu. Jeongseong yerine oturdu ve afiyet olsun dedi. Yayla çorbasını içmeye başladı. Anlık gerginlikle üflemeden içtiği için dili yandı. Onun acı çekişiyle mutlu olan Sunghoon alayla güldü, yine ve yine. Sunghoon'un arkadaşlarından biri olan Kai suyunu açıp Jeongseong'a uzattı. Al iç, dedi gülümseyerek. Jeongseong da gülümseyerek karşılık verdi ve teşekkür edip aldı. Huening Kai'yi severdi aslında Jeongseong. O da kendisi gibi bir süre yurt dışında yaşamıştı. Aslında senenin başında Kai ile sohbet ediyorlardı. Gayet de iyi anlaşıyorlardı. Daha sonra Sunghoon'un kendisine karşı gelişen tavırları ile sohbetleri kesilmişti. Kai'nin yanında oturan diğer arkadaşları ise Jeongseong adını yanlış hatırlamıyorsa Taehyun olmalıydı. O da dışarıdan sert ve alaycı gözüküyordu. Sunghoon ile birbirlerini bulmuşlardı. Hoş, aslında Sunghoon dışarıdan gayet ahlaklı gözüküyordu ama kendisi dışı seni içi beni yakan tiplerdendi. Jeongseong bu öğle arası için sus ve sabret politikası izleyecekti. Sadece sükunet. Böylece arkadaşlarının dilinden kurtulabilecekti hem de tahminine göre Sunghoon kendisinden biraz da olsa çekinmeye başlayacaktı. "Ne o fındo artık arkadaşların sana tahammül edemiyor mu, buraya mı kovuldun?" Sunghoon başlamıştı yine, Jeongseong kendi için sabır dilendi. En azından yanının anca kovulunacak bir yer olduğunu biliyor, diye içinden geçirdi. Bugün yapabileceği maksimum buydu zaten, içinden konuşmak. "Aa, biliyor musunuz Seongjeong da simit çok sever hem de susamlısını." Sunghoon sandalyesini biraz geriye çekip kendisini Jeongseong'a döndürdü ve sağ kolunu sandalyesine yasladı. Besbelli Jeongseong'u izliyordu. Jeongseong'un boğazına takıldı lokması, zorla yutkundu. Sunghoon boğulmasından zevk alıyor gibi gülümsedi. "Sunghoon da çok sever." Taehyun alayla konuşunca Jeongseong başını kaldırıp baktı. "Neyi sever?" diyecekti gayri ihtiyari ama sustu. Ona neydi ki? Ayrıca Taehyun da aynı Sunghoon gibiydi alayla konuşup o gülümseyişi yüzüne takınıyordu, siz de hiçbir şey anlamıyordunuz. Jeongseong şimdiden kötü hissetmeye başlamıştı. Kendisiyle dalga geçiliyor gibi hissediyordu ama en kötüsü kendisi anlamıyordu. Zaten Sunghoon'u görmemek için yanına oturmuştu, ama o da bir haltmış gibi kendisine dönmüştü. Eh, tabi manzarası güzeldi. Jeongseong düşen özgüvenini kendine iltifat ederek toparlamaya çalışmıştı, ama pek de işe yaramıyor gibiydi. O yüzden ekmeği ağzına tıkıştırdı. Yemek yiyecekti, en iyisi buydu. Kai. Jeongseong'un gerildiğini anladığı için boğazını temizledi. "Ah bu arada Jay, dünkü gösteriniz harikaydı, tebrik ederim." Jeongseong hemen mutlu olmuştu. Gülümsemeden edemedi. Gerçekten başarılı olmak çok istemişti, o yüzden edilen her iltifat onu çok mutlu ediyordu. "Jay mi?" Sunghoon'un aklındaki soruyu Taehyun sormuştu. "Ah evet, Jeongseong demek zor geldiği için kısaca Jay diyordu Amerika'daki arkadaşlarım."
"Sen de mi Hyuka gibi yurt dışında okudun bir süre?" Taehyun'un sorusunu kafasını sallayarak yanıtladı. Birden Sunghoon'un gülüşü ortamı bozdu. "Jay ne ya, daha saçma bir şey bulamadın mı? Ah tabi dünkü gösteriye bakınca senin maks bulacağın budur." Jeongseong'un gülüşü aniden soldu. Hatta o kadar kötü hissetti ki omuzları çöktü. Arkadaşları bunu görünce Jake birden ayaklandı. Yeonjun onu geri oturttu ama onu bu saçma iddiaya zorlandıkları için kızmayı ihmal etmedi. "Bilmiyor musunuz sanki Sunghoon'u? Ne bekliyordunuz ki?" Soobin ve Jake kötü hissettikleri için cevap verememişlerdi. "Neyse artık, biz karışmayalım ki Sunghoon'un eline koz vermeyelim. Jeong bir şekilde başa çıkar." Yeonjun biraz da umut ettiğini söyledi. O sırada Jeongseong oldukça sessizleşmişti. Kai de bu duruma bozulmuştu, o yüzden bir şey yapmalıymış gibi hissediyordu. "Yoo, gayet de güzeldi. Sen güzelden anlamıyorsan tabi." Taehyun gayet normal bir şekilde konuşmuştu. Sunghoon biraz bozulsa da belli etmeyecekti. Jeongseong'a bakarak konuştu: "Yoo, ben güzelden anlarım," biraz bekleyip devam etti, "Sadece güzel değilse baktığım ondandır yorumum." Jeongseong yeterince ezilmiş hissediyordu, devam etmesine gerek yoktu bile. Aslında Sunghoon gıcık olduğu zaman gayet de cevap veriyordu Jeongseong, fakat kırıcı olduğu zamanlarda sessizleşiyordu. Başkası dese belki cevap verebilirdi ama Sunghoon'un söyleyiş biçiminden dolayı mıdır nedir, Jeongseong karşılık veremiyordu. Fazla sertti dili ve her zaman tam da hassas olduğu o yerden vurmayı başarıyordu. Jeongseong'un iştahı kaçmıştı bile, şimdi elinde bir kaçışı da kalmamıştı. Sunghoon, Jeongseong'un yemediğini fark edince önündeki daha dokunmadığı yemeği kendi tabağına boşalttı. "Bence de yeme sen ya, sonunda iyi bir karar verebildin Seongjeong. Şaşırtıcı." Sunghoon Jeongseong'un da olan yemeği yemeye başladı. Tepkisiz Taehyun bile şoka girmişti. Sunghoon neden bu kadar sertti anlamamıştı arkadaşları, normalde bu kadar da üstüne gitmezdi birinin. Jeongseong ağlamak istiyordu, ama tabi ki de ağlamayacaktı. Sunghoon onu ağlatamazdı, o kimdi ki! "Mhhm, yemek de çok güzel olmuş." Sunghoon Jeongseong'un gözüne baka baka yiyordu. Taehyun da Kai de kötü kötü bakıyordu Sunghoon'a ama onun umrunda bile değildi. "Ah bu arada Seongjeong, o saçma gösterinizde hakkında okulun internet sitesinde yapılan tüm yorumları özenle beğendim. Özellikle de ne kadar komik göründüğün ile ilgili olanları. Ahahah bi de hala mavi saçınla dolaşıyorsun, hiç mi anlamıyorsun bazı şeyleri. Beynini geliştirecek bir kulübe katılsaydın keşke." Sunghoon çirkin çirkin gülüyordu. Taehyun kaşığını sertçe yere koydu. Jeongseong'un aklından o kadar fazla düşünce o kadar hızlı geçiyordu ki hiçbirine yetişemiyordu. Daha fazla dayanamayacaktı Jeongseong. Bir hışımla sandalyesini geriye ittirip ayağa kalktı. Bunu gören Soobin ve Jake de ayaklandı. Jeongseong Sunghoon'un yüzüne "kötüsün, gerçekten çok kötüsün" diye haykırmak istedi, ama boğazında öyle bir düğüm vardı ki konuşamadı bile. Sadece Sunghoon'un gözlerine nefretle baktı. Bu nefret ona hissettiği miydi kendisine hissettiği mi bilmiyordu, tabi Sunghoon haklıydı, Jeongseong hiçbir şeyi bilmiyordu. Hızlı adımlarla yemekhaneden çıktı Jeongseong. Sunghoon durgunlaşmıştı. Fazla ileri gittiğini fark etmişti, ama iş işten geçmişti. Soobin tam Jeongseong'un peşinden gidiyordu ki Jake'in kendisini takip ettiğini değil de Sunghoon'un üzerine gittiğini fark edince sırf Jake'in başı belaya girmesin diye onun yanına gitti. Jeongseong'un biraz yalnız kalması daha iyi olabilirdi. Jake Sunghoon'un yakalarından tutup onu ayağa kaldırdı. "Her ne dediysen hepsi için teker teker seni pişman edeceğim. Sen o kadar iğrenç bir varlıksın ki sen bunu fark edene kadar bunu sana hatırlatacağım. Fark et ki en derinlerine kadar hisset çirkinliğini. Jeongseong'umu üzdüğün her bir saniyeyi kalbinde hissedene kadar peşinden düşmeyeceğim." Jake tuttuğu yakaları sertçe bırakıp Sunghoon'un sandalyesine düşmesine sebep oldu. Jake şimdi Jeongseong'un peşinden gidebilirdi. Soobin sandalyedeki Sunghoon'un omzuna sertçe parmağıyla vurarak konuşmayı devraldı: "Bir daha, bir daha asla Jeongseong'un yanına yaklaşmayacaksın. Seni onun yakınında görürsem ona attığın her bir adıma pişman ederim." son kez sertçe vurarak Jake'in peşinden gitti. Jeongseong nereye gitmişti acaba? Büyük okullarında onu aramaya başladılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
o benim mandalinamdı , jayhoon
Fanfictionmandalinamı çalmasının bir karşılığı olacaktı