1.0 Belimi kavrayan elleri

981 77 34
                                    

Boş gözlerle izlediğim kağıttan bakışlarımı oflayarak ayırıyorum. Mesut abi elinde tuttuğu çubuğu, ağaca bantladığı kağıda iki kere vurarak -bugün kaçıncı olduğunu hesaplamayı bırakmıştım- beni uyarıyor.

"Evet, anlamadığınız bir nokta var mı?" Herkes, onun konuşmaya devam etmemesi için anlamamasına rağmen elini kaldırmazken Barış'ın eli havada. Hepimiz ona uyaran bakışlar atıyoruz ama umursamıyor.

Mesut abi sonunda onu dinleyen birini bulduğunu düşündüğü için gülümseyerek bakıyor. Birkaç kere
öksürerek ciddileşirken elini devam et dercesine uzatıyor.

"Söyle bakalım nereyi anlamadın?" Barış elini indiriyor ve şirince -en azından İsmail'in ona gülümseyerek bakmasından dolayı şirin olduğunu söyleyebiliriz- sırıtıyor.

"Hiçbir yeri. Anladığım bir nokta yok." Mesut abinin yüzü anında düşerken Barış sırıtmaya devam ediyor. Ortamı kahkahalar kaplarken Mesut abi parmaklarıyla burun kemerini sıkıyor.

Herkes gülerken Ferdi'nin Arda'ya olan bakışı dikkatimi çekiyor. Arda kıkırtılarla Mesut abiye bakarken Ferdi küçük bir tebessümle, gözleri ışıldayarak izliyor onu. Dudaklarımda oluşan tebessümle ikisine bakarken bu tatlı ana çok zıt bir görüntü karşılıyor beni.

Millet sevdiğinin gülüşünü aşkla izlerken benim kankalarım neden fırsattan istifade birbirlerini elliyorlardı?

Yunus "gülme" adı altında kendisini Halil'in kucağına doğru atarken, Halil'de aynı şekilde "gülme" adı altında Yunus'u kucağına doğru çekip beline sarılıyor. Kimse onları umursamazken yüzümü ekşiterek bakıyorum ikisinede.

Kafamı tekrar önüme çevirirken çaprazımda oturan Altay'ın gözleriyle çarpışıyor gözlerim. Kısa bir an bakıştığımızda -Allah bilir yüzümü nasıl bir şekle sokmuşsam çocuk kaşlarını çatmıştı- aramızdaki gerginlik çok net bir şekilde hissediliyordu.

O, bu gerginliği bölmek ister gibi gülümsediğinde bende karşılık vererek gülümsüyorum. Ama stresten gülüşüm küçükken; gülümsemeyi diş göstermekten ibaret olduğunu sandığım ve her fotoğraf çekimi sırasında gülümse dediklerinde, dudaklarımı asla yukarı kıvırmayıp sadece dişlerimi ortaya çıkardığımdaki gibi oluyor.

Altay'ın yüzü gördüğü görüntüden dolayı değişime uğradığında utançla önüme dönüyorum.

Rezilliğimden ötürü kendime küfürler ettiğim sıra aniden oturduğum tahterevallinin koltuğunda yükseliyorum. Hızla havalanıp en üstte küçük bir zıplama yaşadığımda, küçük bir çığlık atıp karşımdaki insan evladına bakıyorum.

"Ozan soyunu sopunu sikeyim senin kardeşim."

Orta parmağını bana gösterdiğinde sıkıntıyla ofluyorum. Hayır birde kahpenin kilosu benden fazlaydı. Götünü bile oynatmıyordu ve bu yüzden havada asılı bir şekilde duruyordum. Bugün rezillik kotamı fazlasıyla aşmıştım.

"Kero, orada havalar nasıl?" Talha'nın cümlesine 'ananın amı gibi' cevabını vermek istesemde tekrar göz göze geldiğim Altay yüzünden vazgeçiyorum. Gözlerimi kapatıp sabır çektiğimde aklıma gelen şeyle sırıtıyorum.

"Cenk'in kucağından daha güzeldir kankam. Gel bir karşılaştır istersen." Kurduğum cümleyle yüzü anında düşerken 'seni sikeceğim çocuk' bakışı atıyor. Şirince sırıtıp öpücük attığımda ortamda gülüşmeler oluyor.

"Talha bencede karşılaştırmalısın. Hadi benim kucaktan başlayalım." Cenk'in bacağını patpatlayarak kurduğu cümleyle Talha'nın suratında şaşkınlıkla ve korku arasında bir ifade oluşuyor.

Dayılara Geldik - Altay'KeremHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin