chapter prologue; what we witnessed, burden and the war.

334 21 31
                                    

📜

Kasvet etrafımızı sarmıştı; siyasetçi ve politikacıların harareti, masada dönen çatışmaya yansıdığında insanların içindeki öfkeden ziyade yatan korkuyu hissedebiliyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kasvet etrafımızı sarmıştı; siyasetçi ve politikacıların harareti, masada dönen çatışmaya yansıdığında insanların içindeki öfkeden ziyade yatan korkuyu hissedebiliyordum.

Hepimiz kendi dertlerimiz dışındaki absürtlüğü damağımızda tadını alacak kadar hissedebiliyorduk. Hayır, bu absürtlük basit bir olaydan öteydi; vatan, ölüm-kalım ve özgürlüktü. Bu üçünün kaybı odadaki tartışmacıların kâbusuydu. Bundan hınç alarak neredeyse ağızlarından tükürük çıkarcasına konuştukları savunmalar, yargılamalar ve taraflar; bizi süregelen savaştan çıkaracak kadar mıydı, şüpheliydi.

Öfke, birkaç saate yerini dinginliğe aldığında duvarları kaplayan kitaplıklar üzerime geliyormuş hissinden kurtulamamış ve boğulmuştum. Ancak etrafta hiçbirinin yüzünden okuyamadığım mola verme ihtiyacı iç çekmeme ve yerimde kıpırdanmama neden olmuştu. Boğazımı sıkıca saran gömleğin yakasını açmak istiyordum, büyüklerime saygısızlık yapmamak amacıyla bundan hemen vazgeçmiştim.

Akabinde gözlerim, tartışmacıların sesleri boğuklaştığı sıra onların yüzleri üzerinde gezintiye çıkmıştı. Çoğu benim genç oluşumun aksine ortalarında ya da hayatlarının sonlarındaydı. Benim gibi bir gencin burada olmasının sebebi tabi ki öylesine bir sonuca varmıyordu. Bir kontun oğlu olmak, bu masada olan babamın yanında durmaktı sebebim ve görevim.

Gözlerim susmayan aklıma şahit oluyordu. Her biri savaşa öncülük eden, kendi iradeleriyle katliamları onaylayan insanlardı bu karşımdakiler— ve öz babam dahil. Bu kötülük, insanın iradesinden kaynaklanıyordu. Kendince sebepleri olan, savunma içinde olan, amaçları doğrultusunda hareket eden insanların iradeleri sonucunda bu savaş vardı. Süregeliyordu. Çocuk yaşta insanlar vahşice parçalanmıştı, hiçbirinin suçu dâhi yoktu. Onları doğuran annelerinin gözyaşlarının hiçbir suçu yoktu, ellerinin tersiyle yahut bir mendille gözyaşları unutulurmuş gibi silinmelerinin.

Bu tanrının bize imtihanıydı. Karşımdaki insanlar gibi kötüler, iradelerini kullanıp insanlara dehşet verici acılar çektiriyordu, imtihandı masumlara. İnsanlar her ne kadar irade sahibi olduysa ve ellerinde güç varsa yükler geride kalanlara, halka düşüyordu.

Yüzüm ister istemez ekşiyor, buruşuyordu hatırladıkça. Ben kontun öz çocuklarından biri olduğum için savaşın içinde yer almıyor, politik işlerle ilgileniyordum. Ben de isterdim doğrusu, binlerce canavara karşı savaşıp ölmeyi. Ancak kaderimde bu yoğurulmamış bir gerçeklikti. Pamuk ellerde yetişmiş, bir amaç uğruna büyütülmüştüm.

"Şu meşhur derebeyi—" dedi bakanlardan biri, ancak o an sıyrılmıştım, kendime gelmiştim ki kim olduğunu anlamamıştım.

"Meşhur olmasından sebep ne?" diğer biri atlamıştı ortadan. Akıllarında kim vardı meçhuldü, birinden bahsetmeye devam edildi.

let the light inHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin