Oldukça hızlı yürüyen insanlar, onların sürekli bir yere yetişme telaşı, köşedeki kahve makinesinin önünde bekleyen bir grup, neşe içinde zaferlerini kutlayan okul takımı, insanları yargılayan bakışlarla izleyen bir grup öğrenci, havada çınlayan kahkahalar, imrenen bakışlarla piramidin en tepesini izleyen halkın en düşük kesimi ve besin zincirinin tepesi, kendilerini diğerlerinden daha üstün gören o grup... Özel Pledis Üniversitesi'nin meşhur Lalali Kafe'sinden her zamanki günlük görüntülerdi bunlar... Okul başlayalı henüz bir hafta oluyordu.
Kahve almak için sıraya geçen genç alfa çevresini gözlemledi, önceki okulundan sporcu bursu sayesinde transfer olmuştu. Caratland'ın muhteşem alt yapısı sayesinde aldığı teklifle Pledis Spor fakültesine geçiş yapmıştı.
Önceki okulu da muhteşem bir takıma sahipti ancak burasının en iyisi olduğunu herkes biliyordu. Kendisini buraya ait hissetmiyordu, buraya ait olmadığını da biliyordu. Bu okuldaki çocuklar gibi ona para yağdıran ebeveynleri yoktu, babası bir avukattı ve işinin iyisiydi, annesi ise bankacıydı. Hiçbir zaman babasının çalıştığı firmalardaki o süslü hayatların sahiplerine özenmedi, bulunduğu konumu seviyordu, ne eksik ne de fazlasını isterdi.
Başarılı olmak ve hırs kanında vardı, bunu inkar edemezdi. Piramidin tepesinde olmaya gerek yoktu ama kendi alanında en iyisi olmalıydı. Bunu biliyordu, bu konuda çok da çalışıyordu; acı yoksa kazanç da yoktu.
Zenginleri babasının işinden dolayı oldu olası sevmezdi, tepeden bakarlardı, aralarına almazlardı, üstten konuşurlardı. Mingyu onlara asla tahammül edemezdi, çok zengin olmak gibi bir hayalleri yoktu. Gerçek zenginlerin hayatlarını nasıl bu hale getirdiğini biliyordu, işin içine kara para, kirli işler giriyordu. Hem o kadar zengin olmaya ne gerek vardı ki?
Burnunu çekti ve kuzenine baktı. "Kahve almak için bu kadar zahmet çektiğimize inanamıyorum!" Bıkkın bir ses çıkardı ve kaşlarını çattı.
Portakal kokulu omega, alfa kuzenine göz devirdi. "Mızmızlanma Gyu, inan bana buranın kahvesi en iyisi, girdiğimiz sıraya değecek."
Mingyu öfkeyle iç geçirirken kafasını salladı ve cevap vermedi, bir kahve almak için bu kadar sıraya katlanmak akıl karı değildi. Kahveyi pek de sevmezdi ancak her gün belli bir miktarda tüketmesi gerekiyordu.
Dalgın bir edayla gözleri etrafı tararken bakışları köşedeki bir gruba takıldı, bakışları gruptan daha çok birine takılan alfa ilk bakışta soluk alamadığını hissetti. Gözlerini yavaşça kırpıştırdı, gördüğü nurani güzellik karşısında dili tutulmuştu.
Beyaz tenli omeganın, kömür karası, ipeksi saçları alnına dökülmüştü, gereğinden fazla uzun olan saçları Mingyu parmakları ile taramak onları omeganın kulağının arkasına sıkıştırmak istedi. Parmak uçlarını gıdıklayacak o yumuşak tutamlara dokunmak istedi, ilk kez gördüğü birine bunu yapmak istemesi tuhaftı ancak o saçlar o kadar yumuşak ve parlaktı ki içindeki bu dürtüye engel olamıyordu.
Pamuk prensesin erkek hali olan güzel omega ince ve kemikli parmaklarını saçlarında gezdirdi ve onları narince gözünden çekti ama tutamlar o kadar yumuşaktı ki tekrar gözlerinin üzerine döküldü. Kıkırdadı ve başını geriye attı, burnunun kırışması o kadar naif ve o kadar içtendi bu Mingyu'nun içine işledi, orada olup o içten kıkırtıları duymak ve onu daha fazla güldürmek istedi.
Tilki benzeri gözlerini deviren omeganın hareketlerine o kadar dalmıştı ki aptalca sırıttığını ve kahve sırasının kendisine geldiğini bile fark etmemişti.
"Hey! Mingyu!"
İrkilen Mingyu hayallerinden sıyrıldı ve bağıran Seungkwan'a döndü. "Hmm? Ne? Ne oldu?!" Bir omega yüzünden aptal bir moron gibi davrandığını fark etti ama o sıradan bir omega değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
xoxo, shadow/ meanie+svt [omegaverse]
FanfictionKendimi tanıtmadım, üzgünüm, bu benim hatam. Ben kim miyim? Sanırım, sizden biri ama aynı zamanda hiç de sizden değilim. Küçük ama ses getiren bir okulumuz olduğu doğrudur, dedikodular çabuk yayılır ama sırlar uzun süre saklı tutulur. Burada sırları...