1

439 69 135
                                    

Bölüm sonu notunu okuyun lütfen.

İyi okumalar 💗

🌊

(Jimin...)

Yaşamak için nefes almak yeterli midir?

Gülümsemek için mutlu olmak?

Yada ağlamak için acıya gerek var mıdır?

Peki ben neden senelerdir nefes aldığım hâlde yaşadığımı hissetmedim hiç?

Neden mutlu olmak istediğimde sebep bulamadım?

Veyahut ağlamak için sebebim varken neden gözyaşı dökemiyorum ben?

Bunların cevabını asla öğrenemedim,
öğrenmek için de zamanımın ne kadar kaldığını bilmiyorum. Ben.. ölüyorum. Aslında geçmişime bakıldığı zaman yaşadığımı da düşünmüyordum ki.

Ben sadece bu hayatta sıradan biriydim.
Kim olduğum yada ne amaçla hayatta olduğum kimsenin umurunda değildi. Benimde pek umursadığım söylenemezdi zaten.

Ben, Park Jimin.

Babam, kendisine delicesine aşık olan annemi kandırıp birlikte olmuş ve hamile olduğunu öğrenince de arkasına bakmadan kaçmış. Annem ise beni yaşatmak için herkesten kaçmış, sağlıklı bir şekilde kucağına aldığı oğlunu daha doya doya sevemeden hastalığı yüzünden hayatını kaybetmişti.

Kimsesi olmayan ben ise iki yaşındayken yurtta yaşamaya başlamıştım. Senelerim sessiz ve kimsesiz geçmişti, ben ise bir köşede zamanım gelince ölmeyi beklemiştim. Aradan seneler geçtikçe de  ayrılma zamanım gelince yurt müdürü Namjoon hyung sayesinde orada çalışan olarak kalmış ve sokaklarda ölmekten kurtulmuştum.

Düşünüyorum da, ben hep ölmeyi beklemiştim. Peki neden ölüm kapımı çalmışken yaşamak için direniyordum? Hayallerim gerçekleşiyor diye sevinmem gereken yerde ben neden... Yaşamak için ağlıyorum.

Ölmek istemiyorum...

Geçen sene lösemi teşhisi konmuştu zayıf bedenime, bense nasıl tepki vereceğimi bilememiştim. İlaç tedavileri işe yaramayınca kemoterapi tedavisi görmeye başlamıştım. Günlerim her ne kadar ağrılı ve halsizlikle geçse de ben, yaşamak için elimde olan son umuda tutunuyordum.

İşte yine buradaydım..

Dökülen saçlarımı kestirmeye gelmiştim. Her sabah uyandığımda yastığıma dökülen saçlarımı görünce onlara gözyaşlarım eşlik ediyordu. Bende moralimi daha fazla bozmamak için çok sevdiğim saçlarımı kestirmeye karar vermiştim. Bu kapının önünde kaç defa beklemiştim ama asla içeri girmeye cesaret edememiştim.

Ama işte şuan yolun sonundayım.

Birkaç adım daha atarak önünde durduğum güzellik merkezine yaklaşmıştım. Açtığım kapıdan içeri girdiğimde bakışlar kısa süreliğine bana dönmüş, daha sonra çalışanlar tebessüm ederek işlerine devam etmişlerdi. Gözlerimle etrafa bakınırken bana doğru yaklaşan çocukla istemsizce gerilmiştim.

Benim zayıf bedenimin aksine onun uzun boyu, geniş omuzları ve giydiği siyah tişörtün altından belli olan kasları vardı. Kaşında ve dudağındaki piercing, boydan boya dövmelerle kaplı tek kolu.. tamamen bana zıttı. Yanıma yaklaştığında çekinmiştim.

"Hoş geldiniz efendim.. buyrun lütfen."

Eliyle beni yönlendirip boş bir sandalyeye oturmamı sağlarken aynı tebessümle arkamda durmuş ve karşımdaki aynadan yüzüme bakmıştı.

Moje More-Jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin