3}Final

278 54 188
                                    


Öncelikle minific olduğu için fazla uzatmak istemiyorum hastalık konusunu. Jimin zaten Jungkook ile tanışmadan önce de tedavi oluyordu, bunu göz önünde bulundurarak yorum yaparsanız sevinirim ✊🏻

İyi okumalar 💖

******

(13 ay sonra)

Jungkook...

Ensesine doğru uzanan saçlarını okşarken kokusunu içime çekiyordum. Benim sevgilim çok güçlüydü. Asla pes etmemiş, yaşamak için savaşmıştı. Farkında değildi ama yaşamaya çalışırken beni de yaşatıyordu.

Sesi, nefesi ve gülüşüyle..

Ben hep ölmek için fırsat kollayan şımarık bir çocuktum. Lüks içinde yaşamım, beni çok seven ailem vardı. On yedi yaşındayken annem ve kardeşim trafik kazasında hayatını kaybetmiş, o kazadan yaralı bir şekilde kurtulan babam ise sır gibi ortalıktan kaybolmuştu.

Giderken de ardından bu olanlara dayanamadığına dair mektup bırakmıştı. On yedi yaşındaki Jungkook, okuldan her eve döndüğünde birini kaybetmiş, kimsesiz kalmıştı. Babam gitmeden önce beni son kez düşünmüş olacak ki, servetinin büyük bir kısmını bana bırakmıştı. En azından sokaklara düşmekten kurtuldum demiştim.

Kimsesiz kalmıştım. İlk başlarda okulumu bitirip başarılı biri olurum ve babamı bulup karşısına geçerim diye düşünmüştüm. Ama üniversiteyi bitirdiğim gibi vazgeçmiştim, babam evlenmişti. Bende kendi hayatımı yaşarım demiştim ama yaşadığım hayat kabus gibiydi.

Sürekli sigara ve alkole vermiştim kendimi. İçime kapanmış ve insanlardan uzaklaşmıştım. Yanımda birtek çocukluktan kalan arkadaşlarım vardı, ama her gece eve döndüğümde yalnızdım. Defalarca kez ölmek istemiştim, sebebini bile bilmiyordum ama yaşamak hiç de hoşuma gitmiyordu.

Dedim ya, ben şımarık bir çocuktum.

Ama sonra o girdi hayatıma. Park Jimin, benim denizim.. çok başkaydı o. Yaşamak istemeyen ben bile gülüşünü daha fazla görebileyim diye bir gün daha yaşamak için Tanrı'ya dua etmeye başlamıştım. İzlemeye doyamadığım küçük gözleri, utanınca kızaran yanakları, minik burnu, dolgun dudakları ve cennet kokusunu içinde barındıran yumuşak saçları..

Park Jimin, nefesti. Hastalığını yenmiş, kendiyle birlikte benim de yaşamama sebep olmuştu. Hem yaşamış, hem yaşatmıştı minik sevgilim.

Aylardır beraberdik ve ben, hâlâ ona bir teklifte bulunmamıştım. Adını koymamıştık, aşkın adını koyabilir miydi ki insan? Hayır. Ama yine de ona yakışacak güzel bir teklifde bulunmak istiyordum. Tedavi süreci yüzünden sürekli ertelemek zorunda kalmıştım ama artık iyiydi.

Ben hâlâ şaçlarını okşamaya devam ederken mırıldanarak uyandı ve çenesini çıplak göğsüne sürttü. Yumruk yaptığı eliyle gözlerini ovalarken tatlılık krizine girecektim.

"Günaydın bebeğim."

"Günaydın sevgilim~"

Yerimden yükselip dudaklarına derin bir öpücük kondurup geri çekildim. Güzel gözleri kısılana dek gülümsemiş ve bana yaşarken cenneti bahsetmişti. Uzayan saçlarını geriye tararken alnına da derin bir öpücük kondurup geri çekilmiştim. Onu öpmeye doyamıyordum.

"Hadi sevgilim, sen banyoya geçip elini yüzünü yıka kendine gel, bende ikimize güzel bir kahvaltı hazırlayayım."

"Ama sevgilim hep sen hazırlıyorsun.."

"Bu bir sorun mu? Sevgilimi kendi ellerimle beslemeyeceksem ne anlamı olur ki. Hadi kalk."

Poposuna yumuşak bir tokat atmış, Jimin'in kıkırdayarak banyoya gidişini izlerken gülümseyerek yataktan çıkmıştım. Her zaman yaptığım gibi misafir banyosuna girip ihtiyaçlarımı halletmiş ve elimi yüzünü yıkayıp çıkmıştım.

Moje More-Jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin