Geçmiş

8 3 2
                                    

🐉🐉🐉

Her şeyini toparlamıştı Angrboda. Artık kararlıydı. Yıllardır yaşadığı bu ülkeyi, evini terk edecekti. Kendi hikayesinin başka bir yerde yazılacağına inanıyordu. Ve artık... onunla yüzleşmeliydi.

Yıllardır gizlice görüştüğü sevgilisi Shnaynie ile talim yaparken kullandığı kılıcını ve yine ondan hediye aldığı, nereden geldiğini sadece ikisinin bildiği beyaz tüyü almıştı yanına. Başka da bir şeye ihtiyacı yoktu zaten.

Bugün onu terk edecekti, zorundaydı. Bunlara daha fazla dayanabilecek gücü yoktu. Nereye gidecekti, ne yapacaktı henüz bilmiyordu ama Cyrodiil'i, İmparatorluk ülkesini derhal terk etmeliydi.

Yavaş adımlarla odasından çıkıp kendisine doğduğundan beri bakan adama yöneldi. Onunla yüzleşmek zorundaydı. İşin en zor kısmı da buydu zaten onun için.

Sesinin titremesini gizlemeye çalışarak,

"B-ben gidiyorum" dedi adama. Adam onu umursamamıştı bile. Her zamanki tiksinti ifadesini Angrboda'ya çevirdi.

"Neyden bahsediyorsun sen?"

"Gidiyorum dedim..."

Adam Angrboda'nın kararlılığını görünce tiksinti ifadesini bırakıp sinirli bir ifade takıntı. Kaşlarını çatarak genç kızın kılıcına baktı ve bunu görür görmez hışımla ayağa fırladı.

"Nereden buldun o kılıcı?! Yoksa o garip, beyaz saçlı kız mı verdi?"

"Bu kılıç yıllardır benimle, aynı Shnaynie gibi. Ama sen o kadar körsün ki bir kez bile fark etmedin"

Adama göre kızın hadsiz sözlerinden sonra tüm gücüyla tokat atmıştı ona. Genç kız tokatın sertliği ile yere düşmüş, dudağı patlamıştı. Ama bunlara o kadar alışıktı ki, artık umrunda bile değildi. Nasıl olsa burayı terk ediyordu. Artık hiçbirine katlanmak zorunda olmayacaktı.

"Ne zamandır kılıç kullanıyorsun?" Diye sordu adam az önceki sinirli halinin aksine çok sakin bir şekilde.

"Seni yenebilecek kadar uzun zamandır"

"Demek öyle..."

Adam kendi kullandığını kılıcı çıkartıp Angrboda'nın boynuna dayamıştı.

"Hadi bakalım. Görelim gerçekten çok çalışmış mısın?"

Bu teklifi üzerine gülümsemişti Angrboda. Dudağından akan hafif kanla ve duygu yoğunluğu yaşadığında parlayan mavi gözleriyle birlikte gerçekten korkutucu bir psikopat gibi gözüküyordu.

Adamı bile ürkütmüştü bu görüntü. Zaten onu bebekken bulduğundan beri korkuyordu gücünden. Hiçbir zaman gerçeği öğrenmesini ve kaderinin peşinden gitmesini istememişti. O yüzden onu olabildiğince lanetli olduğuna inandırarak büyütmüştü.

Bir gün içindeki gücün kendisini öldüreceğini neredeyse her gün hatırlatmıştı Angrboda'ya. Bu yüzden genç kız büyü gücünü asla kullanmamıştı. Sinirlendiği zamanlarda yanmaya başlayan ellerinin tanrıların bir cezası olduğuna inanıyordu. Oysa sadece büyü kullanıyordu...

Ayağa kalktı Angrboda. Yıllardır korkup çekindiği adamın karşısına dikildi. Evet, onunla savaşmak kolay olmayacaktı. Ama bunu yapmalıydı. Kurtuluşu için yapmalıydı.

Sinir çığlığıyla birlikte en son gücüyle savurmuştu kılıcını adama. Adam bunun üstüne kılıç darbesini zorla engellemiş ama sertçe sendelemişti. Dişlerini sıkarak o kadar sinirli bir şekilde bastırıyordu ki kılıcını Angrboda, adam onun için endişelenmeye bile başlayabilirdi.

The Lady Of SkyrimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin