1.5

274 32 40
                                    

-Yeonjun-

Koridorda boş boş yürürken adımın seslenilmesi ile olduğum yerde durdum ve arkama döndüm. Odada duvarlar üzerime üzerime geldiği için biraz dışarı çıkmak istemiştim ama anlaşılan pek mümkün olmayacaktı.

"Yeonjun!" Soobin yanıma gelip nefes nefese soluklandığında dalgın bakışlarımı ona çevirdim. Hızlanan kalp ritimlerimi görmezden gelerek ona bakarken o da ellerini dizlerine yaslamış, nefes almaya çalışıyordu.

Birkaç saniye içinde doğrulduğunda gözlerimin içine baktı. Gördüğüm en güzel gözler içimdeki tükenmişliğin nedenini görmek istercesine gözlerime bakarken ben o tükenmişliğin önüne bir perde çekmekle yetindim.

"Yeonjun..." Adımı söyleyip sustuğunda devam etmesi için ona baktım. Bir şey söylemeyeceğimi anlayınca derin bir nefes alıp tekrar konuştu. "Ne oldu?"

Sorusuna bir cevap vermezken o konuşmaya devam etti. "Bir şey olduğunu anlayabiliyorum, ama her zamankinin aksine bu sefer bana anlatmıyorsun. Ben mi bir şey yaptım? Başkası mı? Önemli bir sorun mu? Anlamıyorum Yeonjun, gerçekten anlamıyorum. Lütfen bana anlat, bir çözüm bulayım. Seni bu hâlde görmek beni de yoruyor."

"Hiç değilse sen sadece yoruluyorsun," diye mırıldandım ağzımın içinde. Dediklerimi anlamadığı için kaşlarını çatarken omuz silktim.

"Boş ver, Soobin. Önemli değil."

O göz devirirken aşağı inmek için merdivenlere yöneldiğimde omzuma dokundu durdurmak için. Dokunduğu yer hem buz hem de ateşler içinde kalırken anlık gelen irkilmeyle geri çekildim. Bu hareketim onu şaşırtmış olmalı ki eli havada kaldı. Yüzümü çevirip hızlı adımlarla aşağı inerken peşimden geliyordu.

"Yeonjun, bir şey olduğunu biliyorum! Ne dersen de, bana söylemek zorundasın! Biz en iyi arkadaşlar değil miyiz?"

Söylediği son şeyle merdivenin son basamağındayken aniden durdum. Fırsattan istifade o da bana yetişmiş, aşağı inip önüme geçmişti.

"Öyleyiz."

"O zaman sorun ne?" Anlamak ister gibi bana bakarken bu kovalamacadan yorulup yanından geçtim ve kendimi dışarı attım. Normalde kapıda güvenlik olurdu ama bu sefer kimse yoktu, yağmurlu havaya kendimi bıraktığımda içimdeki her şeyin yüzüme çarpan damlalarla akmasını istedim.

Soobin de peşimden dışarı çıktığında dönüp yorgun gözlerle ona baktım. Sadece yorgunluk değil, aynı zamanda kırgınlık vardı gözlerimde. En çok da anlaşılmayı istemek vardı, anlasın istiyordum. Gözlerime bakıp her şeyi anlasın istiyordum. Anlamıyordu, hiç anlamamıştı ki.

"Sorun tam olarak bu, Soobin." dedim yine aynı yorgunlukla. İki gündür hissettiğim en yoğun duygu buydu; yorgunluk.

"Ne?" O bana kaşlarını çatarak bakarken vücudumu tamamen ona döndürdüm ve ellerimi ceplerimden çıkararak her iki yanıma bıraktım.

"Biz, en iyi arkadaşlarız. Fazlası değil, olamayız da."

"Fazlası..." dedi soru sorar gibi ve sustu. Şimdi anlamaya başlıyordu.

"17 yıl Soobin, hatta neredeyse 18. Biz 17 yıldır seninle sadece buyuz, arkadaş. Fazlası değiliz. Ama benim hissettiklerim 'sadece bu' değil. Ben sana hiç o gözle bakmadım, sense hiç baktığım gözlerimi görmedin. Ben artık yoruldum Soobin. Ben artık anlaşılmamaktan çok yoruldum."

Yoğurtlu Pilav ★ SKZ x TXTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin