2.7

100 12 3
                                    

Gülmekten nefesim kesilecek hâle gelmiştim. Yanımdaki Jisung gülerken kucağıma yattığında daha fazla kahkaha atmaya başladım.

"Yeonjun d-dur artık!" Soobin gülmekten kızaran yüzünün ve kesilen nefeslerinin arasından zorlukla konuştuğunda Yeonjun kendisini minderlerin üzerine bıraktı. Onun da kulakları kızarmıştı.

Yurtta büyük bir oda vardı, ortak salon olarak kullanıyorduk. Hocalar kendi aralarında konuşurlarken en sonunda gürültümüze dayanamayıp kendi odalarına gitmişlerdi. Bütün erkekler ve erkek kılığına soktuğumuz Hannah ile bu odada oturuyorduk. Herkes kendi arkadaş grubu ile rastgele yerlere dağılmış, minderlerin üzerinde oturuyordu. Kimisi film izliyor, kimileri kitap okuyor, kimileri ise arkadaşları ile gülüyordu.

Bizde ise durum biraz farklıydı. Yeonjun ortamıza geçmiş, kafasına da huni takmış yurt müdürünün taklidini yapıyordu. Normalde o kadar da gülünecek bir şey değildi ama işin içine Changbin de girip twerk atmaya başlayınca ortam çok saçma bir şekle bürünmüştü.

"Yeonjun yine mi içti?" Sağımda oturan Soobin'e döndüğümde nefesini dengelemeye çalışıyordu. "Nereden bulduğunu bilmiyorum ama sanırım evet. Kafasını kesmeme çok az kaldı."

Bir çember kurmuştuk ve hepimiz çok eğleniyorduk, saat gece yarısına yaklaşmıştı. İşin saçma tarafı, kimse Hannah'ı fark etmemişti. Birkaç öğrenci sesi yüzünden fark etse bile seslerini çıkarmamışlardı. Üzerinde Changbin'in ona fazlasıyla bol gelen hoodiesi, altında Jeongin'in eşofmanı vardı. Kapüşonu da takınca siyahlara bürünmüş oluyordu. Ağzına da maske geçirdiğimizde tanınmaz haldeydi.

"Şimdi ne yapıyoruz?" Yeonjun'un yanında dura dura az da olsa kafayı bulan Kai konuştuğunda birkaç saniye düşündük. Bu sırada Jisung hâlâ kucağımda yatıyordu. Normalde temas sevmezdim ama şu an rahatsız hissetmiyordum, aksine huzurlu ve rahat hissettiğim bile söylenebilirdi.

"Buldum!" Changbin çöktüğü yerden ayağa kalktığında Chan'ın ve elindeki telefon sayesinde gördüğümüz Felix'in korkuyla ona baktığını fark ettim.

Gözlerimle salonun ortasına doğru emin adımlarla ilerleyen Changbin'i takip ettim. Tam salonun ortasına geçti ve sima olarak bilsem de tanımadığım, yaşıtımız olan birkaç çocukla konuştu. Çocuklardan biri kafasını salladığında ayağa kalktı ve Changbin'i diğerlerinin yardımıyla omzuna aldı. Ancak taşımakta zorlanıp devrilecek gibi olduğunda iki arkadaşı da yanında durup Changbin'i taşımasına yardımcı oldular.

"Bu şarkı benden Hwang Hyunjin'e gelsin!" Changbin bir anda bağırdığında hepimiz gülmeye başladık. Eliyle bazı hareketler yaptığında alkış istediğini fark ettik ve hepimiz alkışlamaya başladık. Bütün salon kendisini alkışladığında gururla boğazını temizledi ve şarkı (?) söylemeye başladı.

"Tavukları pişirmişem, hacıyı da çarşıya göndermişe... Amına koyayım Sunoo!" Bir anda Changbin ve onu taşıyan üç kişi yere yıkıldığında hepimiz kahkaha atmaya başladık. Dayanamayıp kendimi geriye bıraktım ve kafamı yere çarptığımda bir küfür de ben savurdum ama hâlâ kahkaha atıyordum.

"Changbin! Senin yapacağın şova tüküreyim!" Hyunjin elini yüzüne yelpaze gibi sallarken tekrar kahkaha atmaya başladı ve gülerken yanındaki Jeongin'in omzunu yumrukladı. Jeongin ise gülmekten resmen buharlaşmaya başlamıştı.

"Abi seni taşırken kendimi milli halterci zannettim, dayanmaya çalıştım ama en son yere düşmek zorunda kaldım. Kusura bakma yani." Onu taşıyan Sunoo konuşunca tekrar gülmeye başlamıştık. Aramızda içen sadece birkaç kişi vardı ama tüm ekip ayyaş gibi kahkahalar atıyordu.

Yoğurtlu Pilav ★ SKZ x TXTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin