Sayfa sayfa parşömenleri dolduracak kadar uzun zaman önce yeryüzünün hakimi insanoğlu değilmiş.Başı ve sonu belirsiz insanlık tarihinin emekleme dönemlerinde, dünya soğuk ve ıssızmış. İnsanoğlu da nefes almayı sürdürebilmek için kemikleri dahi donduracak soğuğa ve soğukla beraber gelen fırtınalı havalara göğüs germeye çalışmış. Kimisi katlandığı acıya galip gelip gücü iliklerine kadar işlemiş kimisi de bedenine yüklenen acının kucağında son nefesini vermiş.
İnsanoğlu bu amansız mücadelesine yalnız olarak başlamış. Birbirlerinden başka dayanakları yokmuş. Tırmanırken de diplere düşerken de birbirlerine sıkıca tutunmuşlar. Beraber ağlamışlar, beraber gülmüşler, beraber yaşamışlar, beraber ölmüşler. Kayıplar vermelerine rağmen beraber devam etmişler.
İnsanoğlunun diğer hiçbir canlıda görülmeyen bu dayanışması insanoğlunun var oluşundan beri kendi köşelerine çekilmiş kadim varlıkları uyandırmış. İnsanoğlu onlara tâbi olan diğer canlı türlerinden farklıymış. İnsanoğlu inanılmaz bir kas gücüne sahip olmasa da elindekileri en iyi şekilde değerlendirirmiş, dünyada yaşayan diğer türlere nazaran akıllıymış ve irade sahibiymiş.
Bu farklı tür bir kadim varlığı cezbetmiş: Anka Kuşunu.
Anka kuşu, insanoğlunun zekasından ziyade birbirlerine olan bağlılığından ve merhamet denen duygusundan etkilenmiş. Öyle ki alevleri daha da coşkulanmış. İnsanoğlunu bağrına basmak, onların duygularını kendi taze heyecanıyla harmanlamak istemiş.
Orman perisinim tereddütüne, ejderhanın şüphesine, dev yılanın küçümseyişine rağmen saklandığı yerden çıkmış anka kuşu. İnsanoğluna yakınlaşmak için kanatlarını ya da alevlerini hemen göstermemiş. İnsanoğlunun ona kalbini açması için bedenlerindeki manayla onların biçimine bürünmüş ve insanoğlunun karşısına onlar gibi görünerek çıkmış.
İnsanoğlu, karşına çıkan ve kendilerine benzeyen bu türü anka kuşunun hayallerindeki gibi aralarına almış, onu yeni yoldaşları zannedip bağırlarına basmışlar. Avladıkları hayvanlardan ona da pay vermişler. Geceleri ona da kıvrılacak bir köşe ayırmışlar. Sonuçta birlikten güç doğarmış ve birlik de böyle sağlanırmış.
Anka kuşu da kendi üstlerine düşeni yapmak istemiş. Uzun zaman sonra içindeki ateşi harlayan ve bağlılığını fazlasıyla belli eden bu türe bedenlerinin kuş formunu göstermiş. İnsanoğlu, gözlerinin önünde beliren alevlere ardından alevlerin arasından çıkan kanatlara inanamamış. Yeni yoldaşının çok başka varlıklardan olduklarını idrak etmek o kadar da kolay olmamış.
"Neden?"
İnsanoğlu'nun durumu biraz olsun kabullendikten sonra sorduğu ilk soru bu olmuş. Bütün sorulmak istenenlerin özetiydi "Neden?". Bütün geçirilen vaktin ve ortaya çıkan gerçeğin birbiriyle çatışmasının sembolüydü "Neden?". Anka kuşu kısa ama çok şey soran soruyu saygıyla eğilip büyük bir şefkatle cevaplamış.
"Çünkü sizinle arkaşlık kurmak istedim. Hala şansım yok mu?"
İnsanoğlu, anka kuşunun asaletinden çok etkilenmiş ve onun tatlı ricasını geri çevirmemiş. Anka kuşunun insanoğluna ateşi kontrol etmeyi öğretmesi hatta içlerinden en erdemlilerin kalplerine içlerindeki mananın bir kısmını bırakması anka kuşu ve insanlar arasındaki ilişkiyi daha da ilerletmiş.
İnsanoğlu ateşi hem yiyeceklerinde hem de kendisini koruyup kollamada kullanmış, aralarından özel olarak seçilen erdemli kişiler diğerlerinden farklı olarak ateş meydana getirebilmiş ve tabi sırtlarında beliren bir çift kanat da buna dahilmiş. İnsanlar buna kendi aralarında "kutsama" adını vermişler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mavi krizanteme külden mektuplar| rinsagi
FanficBir incinme bir mektup arkadaşlığına sebep olur. Bir mektup arkadaşlığı ise tarih kitaplarına satır satır yazılacak olaylara. isagi yoichi & itoshi rin for @rainywth |fantasy & royalty au|