aklımı kaybediyorum

800 63 72
                                    

klasik dünya masallarını modernleştirerek yeniden yazacak olsam tüm erkekleri yok ederdim.

sonra prensleri, askerleri, kralları, kahramanları, uçanları, yüzenleri... hepsini zehra ile değiştirirdim. kral 4. zehra güneş olabilirdi adı veya suçlu listesinde adı bir numaraya yükselebilirdi. camdan ayakkabılar taşıyabilirdi benim için ya da her gün uykumdan uyandırmak için öpebilirdi.

oysa modern dünyada bulunmamıza rağmen yapabildiği tek şey camdan sarkıttığım çarşafıma tutunup odama sızması, çarşafı odaya toplayıp pencereyi perdeyi kapatması, belimden tutup beni duvara ittirdikten sonra boynumdan bir öpücük çalması oluyor. kafi mi? kafi.

kıkırdıyorum böyle terli ve nefes nefese haliyle beni de nefes nefese bıraktırma çabalarına. kıkırtımı duyunca bastırıyor bana kendini daha da, yine öpüyor, ikinci öpüşüne içim dayanmıyor bu kez nefeslerimin yanında aklımı da kaybedecek hale geliyorum, ellerim sırtını buluyor sonra tişörtünden çekip uzaklaştırıyorum kendimden. ofluyor.

bir lavanta nefesi kadar uzağımda. bir karanfil destesi. mektup olsa zarfını yırtmaya bile kıyamam o kadar yakın bana. mumlar yanıyor gözlerinde anlıyorum ki önce evini ısıtmış sonra kuleme tırmanmış diyor ki gel beraber marşmelov kızartalım. gülüyor, gülüyorum, tişörtünü bırakıp yanağını yakalıyorum. sessiz mi sessiz bir öpücük konduruyorum çenesine. penceremin kenarından bunu gören sümbüller kıpraşıyor sanki film izliyorlar. onu göreli yarım saat dolmamışken dudağından öpemem ki ben utanırım.

"çok özledim ya." kaşlarını çatıyor minik sıcak gözleriyle. bana olan özlemi tüm alemdeki patatesleri haşlayacak sıcaklıkta. oysa ben ne yapabilirim ki çarşaf uzatmak dışında?

"ancak düştüler yakamdan. hem bu kez geçenki gibi mal mal saatlerde af dilemesin diye babamla da barıştım."

kaşları havalanıyor dudakları genişliyor. "oy sen babanla da mı barıştın." gülümseyerek söylediği için sesi çatlıyor arada duyulunabilirleşiyor.

"şşt sessiz ol deli."

"olmazsam ne yaparsın?" böyle diyor ama kıyamadığından sessizce soruyor. yarım saat dolmamış ben onunla duvar arasında bile eriyip giderken cesaret bulup da öperim seni diyemiyorum.

"çok kötü şeyler yaparım valla."

"hmm," yapıyor, bu gece biraz mayhoş, nar yemiş herhalde azıcık da sarhoş. belimden çekiyor beni tutup sarılıyor sonra ben de sarılıyorum ona, açık saçlarından yayılan lavantalı kokusuna, odama tırmanmış geniş omuzlarına, sadece masallardan çıkıp gelenlerin sahip olabileceği büyülü yıldızlarına.

"ama gerçekten çok özledim." fısıldıyor bu kez tenimin tenine dediğinde güneş tutulmaları geçiren yerlerine. boynumun girintilerinde çektiği depderin nefesinin ardından ayırıyor bizi duvar kenarından ve yatağımın kenarına oturtuyor beni. kendisi de sandalyemi alıp ona kuruluyor karşıma kadar sürüklüyor tekerlerini. çalışma masamın üstündeki lamba dışında odaya giren tek ışık sokak lambası.

"ben de çok özledim."

"hayır en çok ben."

gülüyorum kendimi tutamadan. ellerimi ağzıma götürüveriyorum alışkanlıktan sonra bir bakıyorum hop diye üstüme atlamış zehra tıpkı bir eşkıya gibi. gülüşümü kapatan ellerimi elleri arasına alıyor, sesini incelterek "hayır en çok ben özledim zehra demelisin odun," diyor.

"demezsem ne yaparsın?"

"öperim salak."

bir şey demiyorum. bilerek demiyorum. burnumu bir koku dolduruyor biraz karanfil biraz da yanık kokusu. zehra gözlerini yakmış beni de burnundaki kuleye hapsetmiş, ben alevler içinde kalmışım ama benim güzel prensim beni koklamayı çok severmiş. eğer bir gün masal yazacak olursam bu şekilde başlayabilirim. bir şey dememem üstüne zehra beni öpüyor ama tatmin edecek bir öpücük olmuyor çünkü dudakları yalnızca yanaklarımdan dökülüyor.

modern masallarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin