1 hafta sonra
Sessizce ağlayarak pes etmeyi dilediğim karanlık gecelerin sonu gelmiş gibi hissediyordum, güneş ışınlarının yüzüme vurması artık beni rahatsız etmiyordu.
Her gün antidepresan almasam da içim her saniye huzur ve mutluluk dolup taşıyordu.
Yaşam enerjimi bulmuştum aniden, ne olduğunu henüz keşfedemesem de...***
Gözlerimi yeni bir güne araladığımda kulağımda 7:00'ye ayarladığım alarmımın sesi yankılanıyordu. Yatağımın karşısında duran penceremden güneşe baktım gözlerimi kısarak, bu sabah her zamankinden daha fazla parlıyordu sanki. Ama rahatsız etmemişti beni, gülümseyerek gökyüzünü izledim bir süre.Ayaklanıp üstümü değiştirmeye başladım. Kahverengi, bol paçalı bir pantolon ve avcı yeşili renginde bir kazak giyip birkaç takı taktıktan sonra işim bitmişti.
Son günlerde yüzüme hafif bir makyaj yapıyordum, evden çıkmadan dudağıma ten rengimle uyumlu olan pembe renk bir ruj, kirpiklerime de siyah bir maskara sürdüm hızlıca.
Okul için gerekli olan malzemelerimin bulunduğu bez çantamı alıp evden çıktım ve arabama binip okula doğru sürmeye başladım.Jisung ve Felix okul kapısının önündeki banklardan birine oturmuş, hararetli bir şekilde arada gülüp arada ciddileşerek birbirleriyle konuşuyorlardı. Onlara yaklaştığımda enerjileri çoktan bana da geçmişti.
"Günaydın Jilix! Ne kadar güzel bir gün, değil mi?"Felix gözlerini devirerek bana baktı.
"Bize Jilix demeyi bırakacak mısın, yoksa ben de sana 'aptal aşık' diye mi sesleneyim?""Lix sus gerçekten, şu an hiç sinirlerimi bozamazsın. Ayrıca mutlu hissetmem için illaki aşık olmam gerekmiyor."
İkisinin de birbirine bakıp kaş göz işareti yaptıktan sonra gülüştüklerini görünce aralarındaki boşluğa oturup önce Jisung, sonra da Felix'e sorgulayıcı bakışlarımı yönelttim.
"Hem siz o kadar heyecanlı ne konuşuyordunuz bakayım ben gelmeden önce?"
Lix elini çenesine götürüp sıvazlamaya başladı, ne söylemesi gerektiğini kafasında tartıyormuş gibi bir hali vardı."Hyunji-"
Felix, aniden ağzına eliyle vurmasıyla Jisung şaşkın bir şekilde gözlerini kırpıştırmaya başladı.
"Ne yapıyorsun be?"
"Ağzın hiç boş durmuyordu Jisung, ben de hak ettiğini verdim."
Jisung Lix'e dil çıkarırken "Ne olmuş Hyunjin'e?" dememle ikisi de bana döndü, ardından da hızla oturdukları yerden kalkıp okul kapısına yöneldiler.
"Ders saatimiz gelmiş Ophie, sonra konuşuruz."
"Hey, kaçmayın! Hem daha on dakika var!"
Elbette seslenmemi duymalarına rağmen durmamışlardı. Arkalarından sınıfa girerken ellerim çoktan terlemeye başlamıştı, ilk dersimiz artistik anatomiydi.Malzemelerimi sıramın üstüne yerleştirirken Hyunjin hızlı adımlarla içeri girip kendi sandalyesine oturdu.
Yüzü bugün gülmüyordu, canını sıkan bir şey var gibiydi. Endişeyle dinlemeye başladım."Herkese merhaba. Uzatmadan derse başlamak istiyorum, bu haftaki konumuz yetişmeyebilir çünkü. Bugün aranızdan seçeceğimiz bir arkadaşımız size modellik yapacak, siz de onun etrafında çember şeklinde oturarak modeli tüm ayrıntılarla karakalem tekniğiyle resmedeceksiniz. Şimdilik mükemmel bir sonuç çıkarmayı beklemeyin, fakat elinizden gelenin en iyisini yapmayı da unutmayın."
Hyunjin sınıfa başını eğip kaşlarını kaldırarak baktığında herkes anladığını belirterek başını ileri geri salladı.
"Güzel. Şimdi... Modelimizi seçeceğiz."
Gözleri önceden planlamış gibi sınıfı hiç taramadan direkt beni buldu. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki ölüyorum sandım.
Lütfen beni seçmesin...
"Ophelia."
Harika.
Beni seçmişti.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdikten sonra tekrardan araladım. Başkaları tarafından izlenmek en nefret ettiğim şeydi, 'bunu neden yaptın?' dercesine ona baktım."Böyle gelebilirsin."
Eliyle sınıfın ortasındaki sandalyeyi gösterdi. Sıramdan kalktım, gösterdiği sandalyeye kadar yürüdüğümde ona sert ve kısa bir bakış atıp benim için belirlediği yere düz bir şekilde oturdum. Herkes sıralarını düzeltip çizmeye hazırlanırken Hyunjin'in sesini duyunca anlamayarak birbirlerine bakmaya başladılar.
"Modelimizi seçtik fakat tek bir kişiyi çizeceğinizi söylemedim."
Ben neden bahsettiğini anlamaya çalışırken kendi sandalyesini de karşıma yerleştirip oturdu.
"Bugün iki kişi çizeceksiniz."
"Hocam başlangıç için tek kişi yapsaydık? Yetiştirebilecek miyiz?"
Sorunun sahibi olan ve aynı zamanda Hyunjin'e olan takıntısıyla bilinen Valerie, nefretle bir bana bir de beni izleyen hocamıza baktı. Hyunjin bakışlarını benden ayırmadan cevap verdi.
"Yetiştiremeyeciğini düşünüyorsan yapmayabilirsin, Valerie."
"Öyle demek istemedim, hocam. Yetiştirebilirim elbette!"
Belli etmemeye çalışsa da oldukça bozulmuş görünüyordu.
"Hem bir kadının ve hem de bir erkeğin bedeninin tüm oranlarını biliyor ve onları çizebiliyor olmak zorundasınız, dersimizin adının anlamını açıklamama gerek yoktur diye düşünüyorum. Şimdi... Ben 'tamam' demeden başlamayın."
Elleri kucağımda duran ellerimi buldu, parmakları parmaklarıma kenetlendi. Ellerimizi ayırmadan sol elimi sağ eliyle kalbinin üstüne koydu. Sağ elimi ise sol eliyle dudaklarına götürdüğünde şaşkınlıktan gözlerimi o kadar açmıştım ki acımaya başlamışlardı.
"Tamam."
Dudaklarını yeniden elimde hissettiğimde midem bulanmaya başlamıştı, ama yine de bir şekilde, çok güzel hissettiriyordu. İçimde saklı duran çiçek tohumları filizlenmek için bu anı beklemiş gibiydi.
Kahverengi gözler birbirleriyle buluşmuştu, ders bitimine kadar da ayrılmadılar. Onun gözleri öylesine duygu doluydu ki, sebebinin ne olduğunu öğrenebilmek için dayanılmaz bir istek duydum.
İki saat boyunca hareketsiz kalmakta bir sıkıntı yaşamasam da, atışlarının hızını düşürmek yerine daha da artıran kalbimi sakinleştirmeye çalışmak hiç de kolay olmamıştı.
***
Herkes dağıldığında ben de sırama gitmiş ve eşyalarımı topluyordum. Çantamı alıp kapıya doğru ilerlerken Hyunjin seslendi.
"Ophelia, bir saniye durabilir misin?"
Yavaşça arkamı dönüp ciddiyetle dolu yüzüne baktım.
"Öncelikle bugün için özür dilerim, göz önünde olmayı sevmediğini biliyorum. Sadece... Ben yanındayken daha rahat olursun diye düşünmüştüm, yanıldıysam özür dilerim tekrardan. Ayrıca seni seçtiğimde bana itiraz etmediğin için de teşekkür ederim."
Haklıydı, karşımda o varken gerçekten de başkalarının bakışları umrumda olmamıştı. Evrende sadece ikimiz, ben ve o, vardık sanki...
"Yanımda durduğunuz için asıl ben teşekkür ederim. Sayenizde izlendiğimi bile hissetmedim."
Verdiğim cevapla yavaşça dudakları yukarı doğru kıvrılmış, gün boyunca asık duran yüzüne sonunda renk gelmişti.
Onu mutlu eden ben mi olmuştum?.
.
yorum yapıp oy verebilir misiniiiz? yazarı mutlu edin lütfeen<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
your art & my soul. // hwang hyunjin
Fanfiction"drawing you is my only day." -love untold // hwang hyunjin