"Hanımım! İyi misiniz?"
Hizmetçinin endişeli sesi odada yankılanıyordu. Her şeyiyle hizmet ettiği sevgili hanımı şu an rahatsızdı. Sabahları yemek yemekte zorlanıyor ve mide bulantıları peşini bırakmıyordu.
Lavaboda iki büklüm şekilde oturmuş, sabah zar zor yediği şeyleri kusmaya çalışan hanımı hiç de iyi gözükmüyordu. Her zaman parlayan saçları gibi, şu an yüzü de bembeyazdı. Hizmetçiye cevap vermek istiyor ama öğürmesi ona engel oluyordu. Hizmetçi de bir yandan yanına çökmüş hanımının sırtını sıvazlayarak onu rahatlatmaya çalışıyor, diğer yandan da kirlenmiş ağzını siliyordu. Gittikçe hanımı için daha da endişelenen hizmetçi daha fazla sessiz kalmaya dayanamayıp konuşmaya başladı.
"Hanımım, bence gerçekten doktora görünmeniz lazım!"
Hizmetçinin sesi kararlıydı. Gözleri dolmaya başlamıştı bile. Kendisinden bile çok sevdiği hanımını bu şekilde görmeye dayanamıyordu. Hanımı da aynı fikirde gibiydi. İlk başta bu bulantıların normal olduğunu düşünüp boşu boşuna etrafa telaş vermek istememişti ancak bu şekilde devam ederse ne kadar dayanabilirdi bilmiyordu. Bir süre sonra sonunda konuşma gücünü kendinde buldu.
"Emily, kimseye söylemeden doktoru odama çağır."
Emily sonunda hanımını ikna etmiş olmanın sevinciyle rahatlamış bir şekilde nefesini verdi.
"Emredersiniz hanımım! Önce sizi odanıza götüreyim."
Hanımı sessizce kafasını salladı. Sonunda kesilmiş olan bulantısını bir daha hissetmemek için dua ederek Emily'nin eşliğinde odasına gitti. Koltuklardan birine oturup başını geriye yasladı, yorgun bir şekilde konuşmaya başladı.
"Şimdi gidebilirsin Emily. Eğer doktor çok meşgulse ısrar etme ve sonra uğramasını söyle."
Emily başını salladı ancak öyle yapmayacağını çok iyi biliyordu. Doktorun anında gelebilmesi için gerekirse ortalığı velveleye vermeye hazırdı. Sonuçta onun için hanımı, dünyadaki her şeyden daha önemliydi. Hızlı adımlarla odayı terk etti.
Artık yalnız kalan hanım bıkmış bir şekilde içini çekti. Yaklaşan büyük bir balo vardı ve kocasıyla beraber ev sahipliği yapacağı için çok fazla çalışması lazımdı. Bir de bunun üstüne birkaç gündür çektiği bulantı eklenmişti. Daha sabahın ilk saatleri olmasına rağmen şimdiden yapacağı işleri düşünüp kendini yorgun hissetmekten alıkoyamıyordu. Kafasını yana yatırdı ve pencereden dışarı bakmaya başladı. Kraliyet sarayı her zamanki gibi meşguldü. Bahçede ellerinde çamaşır sepetleriyle hızlı hızlı yürüyen hizmetçiler, çiçekleri sulayan bahçıvan, sabah kontrollerini yapmak için etrafta gezen kahya... Burasının meşgul olmaması imkansızdı. Bazen bu yoğunluk hanımın canını sıksa da yapabileceği bir şey yoktu. O, bu imparatorluğun veliaht prensesiydi.
Aradan geçen birkaç dakikanın sonunda Emily kapıyı tıklatarak içeri girdi. Yanında doktoru da getirmişti. Doktor hanımefendinin karşısında eğildi.
"Majesteleri Anthea Adria'yı selamlarım."
Anthea başını salladı ve yorgun ifadesini gizlemek için gülümsedi. Eliyle karşısındaki koltuğu işaret ederek konuştu.
"Hoşgeldiniz. Buyrun, oturun."
Doktor başını eğdi ve Anthea'nın işaret ettiği yere oturdu. Sonunda Anthea'nın yüzüne bakmaya fırsat bulan doktor yüzünü inceledi. Anthea, her zamankinden daha yorgun gözüküyordu. Göz altları çok fark edilmeyecek şekilde olsa bile çıkmıştı. Ayrıca normalde her zaman bakımlı olan kırmızı dudakları şu an kurumuş ve soğuk bir renkte duruyordu. Doktor, hanımın birkaç gündür düzgün uyuyamadığından emin oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prensesin Son Hayali
Ficção Histórica"Hanımım! İyi misiniz?" Hizmetçinin endişeli sesi odada yankılanıyordu. Her şeyiyle hizmet ettiği sevgili hanımı şu an rahatsızdı. Sabahları yemek yemekte zorlanıyor ve mide bulantıları peşini bırakmıyordu.